Ona Salât Ona Selam…

Salât ve selam kelimelerinden oluşan “salât-u selam” terkibi, Peygamber Efendimiz sallâlahu aleyhi ve sellem için okunan ve Allah’ın rahmet ve selamının onun üzerine olması dileğini ifade eden dualara denir. Salavât, salât kelimesinin çoğuludur. Osmanlı Türkçesinde “salâvat getirme” olarak kullanılan ifadeye Arapçada “tasliye” denir. Bu duadan söz edilirken de “salvele” ifadesi kullanılır. (Bkz. İslam Ansiklopedisi, Salatüselam Md.)

İslam dininde salâvat konusu önemli bir yere sahiptir. Peygamber Efendimiz sallâllahu aleyhi ve sellem herhangi bir mü’minin kendisine salât-u selam okuduğunda meleklerin de o kişiye salât ettiklerini haber vermiştir. (Bkz. İbn Mace, Salat, 25, H. no: 907, I / 294) Aynı zamanda çok salât-u selam okuyanlara, insanların birbirlerinden kaçtığı kıyamet gününde yakınlığını vaat etmiş ve şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde bana en yakın olanlar bana en çok salât edenlerdir.” (Tirmizi, 352, Salat, 484, II/ 354)

İhmal etmemeli

Nebi-i Zişan Efendimiz; “Kim bana bir defa salât getirirse, Allah o kimseye on defâ salât eder, on hatası silinir ve on derece yükseltilir.” (Nesâî, Sehv, 55) buyurarak bir kere salât-u selam edenlerin bile büyük mükâfatlara nail olacağını müjdelerken, hiç salât-u selam okumayanları ise hoş karşılamamış ve onların gerçek cimriler olduğunu beyan buyurmuştur. (Bkz. Ahmed, Müsned, Hadis No: 1736, III/ 176)

Sevgili Peygamberimizin salâvat hususundaki uyarılarından birisi de şudur: “Bir grup insan bir mecliste otururlar da sonra Allah Teâlâ’yı zikretmeden ve Peygamberine salâvat-ı şerife okumadan ayrılırlarsa o meclis onlara kıyamet gününde ancak bir pişmanlık olur.” (El Hakim, El Müstedrek ales Sahiheyn, c.1, s.668, Hadis No; 1810)

Mü’minler olarak bizler, Peygamber Efendimiz’in bu uyarısını dikkate almak ve oturduğumuz meclislerin bizim üzerimizde hakkı olduğunu bilmek zorundayız. Allah ve Resulünün isminin anılmadığı ortamlar bizim huzur bulacağımız yerler olamaz. Dolayısıyla yaptığımız toplantı, panel, seminer, söyleşi, ders, sempozyum, konferans, telekonferans; her ne var ise besmele, hamdele ve salvele ile başlamalıdır. Salavatın sadece dini içerikli toplantılara has zannedilmesi ise büyük bir yanılgıdır.    

Allah ve melekleri salât ederken, insanların ona salât etmemesi ne kadar da abes bir durumdur. Kur’an-ı Kerim ve sair hadis-i şerifler müminleri salât-u selam okumaya davet etmektedir.  Cenâb-ı Hak bir ayet-i kerimede şöyle buyurur: “Allah ve melekleri peygambere salât ediyorlar; ey iman edenler, siz de ona salât ve selâm okuyun.” (Ahzap, 56) İslam âlimleri Allah Teâlâ’nın, Rasûlullah’a salât etmesinin onu övmesi ve rahmeti olduğunu, meleklerin salâtının ise onun makamının yücelmesi için Allah’a dua etmeleri olduğunu söylemişlerdir. (Bkz. Bagavi, Meâlimu’t-tenzil, s. 761) 

Ne yazık ki salâvat konusundaki bütün bu müjdelerden gafil olan bir takım kimseler salât-u selamı tartışmaya açmak istemiş ve bunu bir tür yağcılık olarak gösterme hadsizliğine girişmişlerdir. “Hıristiyanların Meryem oğlu Îsâ’yı övdükleri gibi beni övmeyin. Ben bir kulum; onun için benim hakkımda, ‘Allah’ın kulu ve Rasûlü’ deyin.” (Buhârî, Enbiyâ 48, No: 3445) hadis-i şerifinden yola çıkarak Peygamberimizi övmenin doğru olmadığını iddia etmişlerdir. Şayet hadisi doğru anlamış olsalardı, bu hadisten Peygamberi övmenin yasaklanmadığını, Hristiyanlar gibi övmenin yasak olduğunu anlarlardı. Nitekim onlar övgüde o kadar ileri gitmişlerdir ki Hazreti İsa aleyhisselâm’ın haşa Allah’ın oğlu olduğunu ileri sürmüşlerdir. İşte yasak olan övgü Allah’ın ulûhiyetine kast eden bu şekildeki bir övgüdür. 

İdrak ve hatırlayış

Salâvatın bir de hatırlayış ve idrak boyutu vardır ki bu konuda şunları söyleyebiliriz. Bilindiği gibi Cahiliye müşrikleri tarafından Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem’e “soyu kesik” anlamında “ebter” yakıştırması yapılmıştı. Bu çirkin yakıştırmayı yapanların hiçbirisi bugün hayırla yâd edilmediği gibi, isimleri de unutulup gitmiştir. Buna mukabil mü’minler sair zamanlarda okudukları salât-u selamlar ve her gün beş vakit namazlarında okudukları Tahiyyat ve Salâvat dualarıyla onun ismini anar ve onunla olan rabıtalarını hep taze ve canlı tutarlar. Yine yeryüzünde bir an bile susmayan ezanlar vesilesiyledir ki onun ismi semalarda yankılanmakta ve böylece onun “ebter” olmadığı ispat edilmektedir. Nitekim ayet-i kerimede buyurulur: “Asıl ebter olan sana kin duyanlardır.” (Kevser, 3)

Peygamberimizin pak soyunu devam ettiren ve faziletler medeniyetinin öğretmenleri olan Ehl-i Beyt efendilerimiz; yıldızlar misali ümmete kılavuzluk eden Ashâb-ı Kiram Hazeratı ve Nebî-i Zişan Efendimiz’in ismini salât-u selamlar ile kıyamete kadar yaşatacak olan Ümmet-i Muhammed; bunların hepsi büyük bir bütünü oluşturmaktadır. Onları birbirinden ayrı düşünmek mümkün değildir. Okunan salât-u salamlar bilinç itibari ile de kalp olarak da ümmetin onlarla beraber olduğunu göstermektedir.

“Ümmet” denilince üzerinde titrememiz gereken çok değerli bir kavramdan söz etmiş oluyoruz. Bu ümmet ki Efendimiz aleyhisselâm’ı, onun ailesini ve ashabını zihin ve kalp dünyalarından çıkartmadıkları gibi, onlara salâvat getirerek de sürekli onları hatırladığı için, ismini o şerefli isme terkib ederek Ümmet-i Muhammed olma şerefine kavuşmuştur. Bu güzel ümmetin değeri o kadar yüksektir ki her namazda okunan tahıyyat dûasında; “Es selamu aleyke” (selam sana) diyerek Efendimiz’e selam verildikten sonra; “Esselamu aleyna” (selam bizim üzerimize) “ve ala ibadillahis salihîn” (Allah’ın salih kullularının üzerine olsun) diyerek umumen tüm ümmete ve hususen de ümmetin salihlerine selam vermektedir.

Bu konuda bazı kaynaklarda şu bilgilere yer veriliyor: Cenab-ı Allah Miraç’ta Peygamber Efendimiz sallâllahu aleyhi ve sellem’e hitaben; “Es selamu aleyke eyyühen nebiyyü…” (Selâm olsun sana ey Peygamber!) buyurduğunda Allah Resulü de; “Bize ve Allah’ın salih kullarına selâm olsun” şeklinde cevap veriyor. (Bkz. Kurtubî, III, 425; İbn Nüceym, I, 342-343) Bu ne büyük bir incelik! Efendimiz önce selamı alıyor sonra salih kulları da kapsamasını arzuluyor. Bizler de her tahıyyat duasını okuyuşumuzda, sanki semalardan gelen selamı alıp sonra da salih kullara gönderiyoruz. Böylece her gün salih kullar arasında sayısını bilemediğimiz kadar selamlaşma ve dualaşma oluyor. 

Ona ulaşır

Burada bir inceliğe daha dikkat çekmemiz gerekirse, bu sözün mânası; “Ey Allah’ım! Peygamber aleyhis selam’a selamımızı gönder” demek değildir. Bunun mânası: “Ey Nebi selam sana. Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerine olsun” demektir. Yani hitap doğrudan doğruya Peygamber Efendimiz’e yapılmaktadır. Bu konuda Mevlana Halidî Bağdadi; “Sanki bu Allah Teâla’nın namaz kılan ümmetinden Efendimizi haberdar kılmasına işaret etmektedir.” (Mektubat-ı Mevlana Halid, s.118) derken, büyük âlim İmam Gazali ise; “Emin ol ki senin selamın Allah Resulüne ulaşır ve o sana daha güzel bir cevap ile karşılık verir” (İhya-yı Ulumiddin, c.1, s. 224) diyerek bu duayı okuyanları müjdelemiştir.

Âlimlerimizin bu görüşleri elbette ki Hadis kaynaklarına dayanmaktadır. Nitekim Resulullah sallâllahu aleyhi ve sellem bu konuda şöyle buyurmuştur: “Yeryüzünde Allâh’ın seyyah melekleri vardır. Onlar ümmetimin selâmını (ânında) bana ulaştırır.” (Nesâî, Sehv, 46) “Bir kimse bana selâm gönderdiği zaman, onun selâmını almam için Allah Teâlâ rûhumu iâde eder.” (Ebû Dâvûd, Menâsik, 96/2041. Ahmed, II, 527) İşte bu müjdeli hadis-i şerifler salât-u selamlarımızın yerine ulaştığını haber vermekte ve biz mü’minlere büyük surur vermektedir. Öyleyse buyurunuz ona bir kez daha salât-u selam edelim. Cenab-ı Hak’tan bu yazımızın salât-u selamlara vesile olmasını niyaz ederiz. 

Aydın Başar/ Altınoluk Dergisi

Sünnet Yolumuz ↗

Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’e dair yazılar okumak için tıklayın.

Hayat Kitabımız ↗

Hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’e dair ilmi ve seviyeli yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

İz bırakan mal müdürü Neşet Özerdem

Bir mal müdürü düşünün, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde görev yapmış ve her gittiği yerde iz bırakmış. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.