Bir icazet merasimi…

Amcaoğlu Mustafa Kılıç’ın köyümüzün çarşısında babası rahmetliden kalma bir fırını vardı. Vakfıkebir Kur’an Kursu’na giderken yaz tatillerinde köye geldiğimde fırında ona yardımcı olurdum. Yani hamur nasıl yoğurulur, ekmek nasıl mayalanır, nasıl bekletilir, dinlendirirler, nasıl fırına atılır, kaç dakikada pişer bunların hepsini bilirim. Tabi o zaman hamurda ekşili maya kullanılırdı, çok da güzel bir kokusu olurdu. Ekmeklerin kokusu insanı adeta doyururdu. Ekmekleri çıkarttıktan sonra işimiz bitince beraberce medrese kitaplarını okumaya çalışırdık.

Amcaoğlum, Çaykara’da eski ismi Hopşera olan köyde Hacı Hasan Efendi isimli bir zattan Arapça okuyordu ve icazet almaya hak kazanmıştı. Hacı Hasan Rami Yavuz Efendi bölgenin meşhur hocalarındandı. Tek parti döneminden ülke kurtulunca, Menderes isminde bir yiğit yönetimi ele alınca tabi ki din ülkenin her tarafında canlanmıştı. Bütün ülke çapında canlandığı gibi en çok da Trabzon bölgesinde canlanmıştı.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı rustem-kilic-kimdir-kac-yasindadir-nerrlidir-biyografisi.jpg

Çaykaralı Hacı Hasan Efendi gibi bölgenin diğer âlimleri de çok güzel izler bırakarak gittiler. Oflu Hacı Ferşat Efendi, Hacı Dursun Efendi, Trabzon’un içinde Ali Haydar Hafız ve Of’ta 12 kıraati bilen, okuyabilen, dersini verebilen Mehmet Rüştü Aşıkkutlu bunlardan bazılarıdır. Bu vesile ile hepsine Allah rahmet eylesin, mekânlarını cennet eylesin.

İcazet merasimlerine şöyle hafızlar geldi, şöyle büyük âlimler geldi diye hep kulaktan duyardık. Ben de merak ettiğim için Çaykara’daki icazet merasimine gitmeye karar verdim. O sene ortaokul son sınıftaydım. Vakfıkebir’den yola çıktım, Of‘a kadar yaklaşık 100 km yol kat ettikten sonra Çaykara’ya giden bir dolmuşa bindim. Yollar doğru dürüst asfalt bile değildi. Dolmuş sallana sallana Çaykara’ya doğru ilerlerken, dağlar gittikçe dikleşmeye başladı. Çaykara Deresi akıyor, iki tarafından gökyüzüne doğru yükselen dağlar adeta üzerimize gelecek gibi duruyordu.

Çaykara’ya yaklaşınca karşı yamaçta bir ev gördüm, o kadar bayırda yapılmıştı ki gelecek olan çığ ya da taş gibi şeylerden korunsun diye evi çelik halatla sabit bir kayaya bağlamışlardı. Çaykara o tarihlerde 1300 kişilik nüfusu olan küçücük bir ilçeydi. Hopşera denilen köye çıktım, baktım mütevazı bir medrese var. Çocukların kimisi kendi evinde yatıyor, kimisi aşağı taraflardan ev tutmuş orada kalıyor. Çok kalabalık da değillerdi, bizim gibi orada okuyorlardı.

Bölgenin seçkin hocalarının da davetli olduğu icazet merasimine katılmak için Çaykara Merkez Camii’ne gittim. Çok kalabalık bir cemaat karşısında Hacı Hasan Efendi kürsüye çıkıp cuma günü çok güzel bir vaaz verdi. Benim çok hoşuma gitti hitabeti. Mütevazı oluşu, yüzündeki o tebessüm, o güzellik beni çok etkilemişti. Merasimden sonra bir fırsatını bulup Hacı Hasan Efendi’ye yanaştım ve “Hocam bir şey söylemek istiyorum müsaadenizle” dedim. Yüzüme baktı; “Buyur evladım” dedi. “Ben sizin kursunuzda okumak istiyorum, kabul eder misiniz” dedim.

Hacı Hasan Efendi yüzüme bakıp bana; “Evladım şu anda bir yerde eğitim görüyor musun?” diye sordu. Ben de; “Evet efendim Vakfıkebir’de Hacı Ziya Habiboğlu Hoca’nın kursunda okuyorum” dedim. O sene benim Vakfıkebir’deki hocam Hacı Ziya Efendi kafile ile birlikte Hacca gitmişti. Kursumuzda da bir başıboşluk hâkimdi. Kendisine bu durumlardan bahsettim ve kurs değiştirmek istediğimi söyledim.  

Hiç unutmam bana şöyle söyledi: “Evladım Hocanız Hacdan geldikten sonra kendisinden izin alıp gelirsen, başım üstünde yerin var, tabii ki okuturum. Ama hocandan izin almadan gelirsen seni kabul edemem. Zaten öyle yapmazsın sen, güzel bir davranış da olmaz, Hocan gücenir. Değil mi?” Hocamızın bu yaklaşımı benim için de güzel bir nezaket dersi oldu. Hacı Ziya Efendi beni çok sevdiği için Hacdan geldikten sonra gidip de kendisine izin isteyip böyle böyle diyemedim. O iş orada kalmış oldu, böyle bir hatırayı yaşadım. 

Hacı Hasan Efendi’nin oğullarının hepsi okumuş, kimi profesör olmuş, kimi üniversite hocası olmuş. Hatta birisi Bursa Mudanya’da ikamet ediyor, Yunus Vehbi Yavuz beyefendi… Kendisi emekli İslam hukuku hocası. Beni de birkaç kez ziyaret etmişliği vardır. Telefonla da görüşürüz, çok mütevazı bir insan. Allah kendisine hayırlı bereketli uzun ömürler versin. Daha güzel hizmetler yapmaya devam etsin inşallah.      

Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor: “Kur’an-i Kerim’i ya öğrenen ol, ya öğreten ol. Sakın üçüncü kişi olma.” Bendeniz de Vakfıkebir’de Kur’an-ı Kerim okumayı biraz güzelleştirdikten sonra yaz tatillerinde bazen Trabzon’da, bazen de kendi köyümde, yaylada, şurada burada öğrencilere hep Kur’an-ı Kerim kursları açtım. Ta ki bu hale düşünceye kadar. Hatta bu halde bile yatağımdan Bursa’da çocuklara öğrettiğim olmuştur.

Yani demem o ki hem bekârken, hem de evlendikten sonra eşim Fatma Hanımla gittiğimiz Ankara, İzmir, İstanbul, Giresun, Bursa gibi yerlerde ben erkek çocuklarına, o kız çocuklarına Kur’an-ı Kerim, Elifba, namaz sureleri, dini bilgileri öğretmeye çalıştık. Rabbime ne kadar şükretsek azdır. Onları yeri gelince anlatacağım.

Rüstem Kılıç/ İrfanDunyamiz.com

Yayın Yönetmeni Notu: Bu hatırayı bize nakleden Rüstem Kılıç Hocamız emekli Din Dersi öğretmeni olup, otuz senedir felçli bir şekilde yatakta yaşamaktadır. Kendisi her daim haline şükretmekte ve insanlara faydalı olmak istemektedir. Konuşmaları telefon vasıtası ile yazıya aktarılmakta olup, bir kardeşimiz tarafından düzenlenerek tarafımıza gönderiliyor. İnşâallah bu kıymetli yazıların ileride kitap olmasını umuyoruz. Anadolu’nun gerçek öğretmenleri ve gerçek kahramanları olan irfan ehlinin faziletlerini anlattığı bu yazısından dolayı da değerli Rüstem Hocamıza teşekkür ediyoruz. Bu hatıra ile ilgili olarak da şunları söylemek isterim: Merhum Çaykaralı Hacı Hasan Rami Yavuz Efendi‘nin kendisinden ders almak isteyen talebeyi hocasından izin almaya yönlendirmesi ne güzel bir fazilet ve hassasiyet örneğidir. Eskiden hocaların birbirlerinin hatırlarını bu şekilde gözetmeleri ve birbirlerine olan saygının gereğini yapmaları normal olan davranıştı. Bugün ise hatır ve gönül kavramları ortadan kalkınca bazı hocalar da birbirlerini saymak yerine birbirlerine laf yetiştirmeyi tercih eder oldular. Rabbim tüm nefsani hastalıklarımızdan bizleri halas eylesin. Diğer taraftan bu hatıradan bir güzel sözün, bir gülümsemenin ne derece insana tesir edebileceğini görüyoruz ki Rüstem Hoca’nın merhum Hacı Hasan Efendi’den bahsederken kullandığı şu cümle bunun ispatıdır: “Mütevazı oluşu, yüzündeki o tebessüm, o güzellik beni çok etkilemişti.” Demek ki bir mütevazi bakış, bir mütebessim çehre elli yıl sonra bile unutulmuyor. Bir çocuğun gönlüne girmeyi başarabilen merhum Çaykaralı Hacı Hasan Efendi’ye rahmet olsun.

KARADENİZ ÇEVRESİ İRFAN DÜNYAMIZ

Hatıra Arşivi ↗

Alimler, arifler, hocalar ve önemli şahsiyetlerin hatıralarını okumak için tıklayın.

İyi Haberler ↗

İyiliklere, erdemlere, örnek davranışlara dair beyaz haberler okumak için tıklayınız.

Şunlara Gözat

İz bırakan mal müdürü Neşet Özerdem

Bir mal müdürü düşünün, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde görev yapmış ve her gittiği yerde iz bırakmış. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.