Mehmet Görmez hocadan önemli tespitler

Prof. Dr. Mehmet Görmez Hoca, Diyanet Dergisi’nin Şubat 2017 sayısında, insanların akıllarını karıştıran “indirilmiş ve uydurulmuş din” söylemini aleştiren çok önemli aşıklamalar yapmıştı. Bu röportajdan altını çizdiğimiz cümleleri maddeler halinde sizinle paylaşıyoruz.

  • Sanki din, kaos üreten bir alan olarak takdim edilmekte, polemik ve kişisel propagandaların malzemesi hâline getirilmektedir. Bu doğru değildir.
  • Tebliğ, ancak risalet misyonu ile gerçekleştirilebilir. İrşat, ancak ilim ve marifetle tahakkuk eder. Davet ise, ancak hikmetle yapılabilir.
  • Ümmetin ocaklarına ateşler düştüğü bir zamanda basit meseleler üzerine tartışarak dinin kaos üreten bir olgu olduğuna dair algı oluşturmak yangına körükle gitmek gibidir.
  • Eski âlimlerimiz bir konuyu enine boyuna tartıştıktan, bütün delillerini serd ettikten sonra; “Allahü a’lemü bimuradihi” derlerdi: Asıl maksadını en iyi bilen Allah’tır! Şimdikiler ise kıt ve zayıf bilgilerle düşüncelerini ifade ettikten sonra; “Bunu ben demiyorum Allah diyor. Bunu ben demiyorum Peygamber sallellahü aleyhi ve sellem diyor” diye kesin konuşabiliyorlar.
  • İhtilaf ahlakının önemli prensiplerinden bir diğeri de İslam’ın büyük asıllarını, esaslarını tartışmalı feri meselelere feda etmemektir. Feri bir meselede haklı çıkabilmek için dinin asıllarını çiğnememektir.
  • İlk defa ben buldum hevesine kapılmadan, kelamın şehveti ile dini ifsat etmeden, usuli’d-din ve usulu’l-fıkhın kavramlarını yok saymadan, akıl nakil ilişkisindeki metodolojiyi kaybetmeden konuşmak da ihtilaf ahlakının ilkelerindendir.
  • İhtilafta en ağır husus kendi fikrini, kendi düşüncesini “indirilmiş din” karşısındakinin fikrini, yorumunu, uygulamasını da “uydurulmuş din” ilan etmeye kalkışmaktır.
  • Eğer biri böyle bir tasnif ile “indirilmiş din” benim inandığım dindir. Benim size anlattığım dindir. Başkalarının anlattığı ve yaşadığı din ise uydurulmuş dindir, demek istiyorsa –ki ben herhangi bir Müslümanın bunu kastedebileceğine ihtimal vermiyorum- bu tasnif ideolojik tekfirciliğin en aşırı ve en kötü ifadesi olur. Böyle bir şey elbette kabul edilemez.
  • Eğer bu tasnifte kastedilen; “indirilmiş din” Peygamber Efendimiz sallellahü aleyhi ve sellem’e gelen, onun ve ashabının uyguladığı dindir. Ondan sonra gelen Müslümanlar bu dini topyekûn değiştirdiler ve “uydurulmuş din” ortaya çıktı, denmek isteniyorsa bu da hiç şüphesiz İslam’ın tarihine atılmış en büyük iftira olur.
  • İslam’ın topyekûn tahrif ve tebdil edildiğini iddia etmek Allah’ın kitabına ve o kitaptaki bütün vaatlerine de aykırıdır. Bu İslam’ın tarihini tekfir etmek manasına gelir.
  • Üçüncü ihtimal eğer bu tasniften maksat dinin sadece Cebrail vasıtası ile inen vahiyden ibaret olduğunu, vahyin de sadece Kur’an’dan ibaret olduğunu iddia etmek ise yani Peygamber Efendimiz sallellahü aleyhi ve sellem’i, onun sünnet-i seniyyesini, sahih hadis ve sadık haber mirasını “uydurulmuş din” kategorisine katmak için ifade ediliyorsa bu din İslam olmaz.
  • Ümmetin icmaı, rey ve kıyasa dayanan fıkıh mirası aklıselimin içtihadı, istihsanı, maslahatı ve bütün bunları da “uydurulmuş din” kabul etmek hem ilme hem akla ziyandır.
  • Bütün hüsnüzannımızı kuşanarak değerlendirelim ve diyelim ki; bu tasnifi yapanlar tarih içinde dine karışan yanlış düşünceleri, gelenekleri, israiliyatı, mesihiyatı, bidat ve hurafeleri kast ediyorlar varsayalım, bu da doğru değildir. Zira dinde mübalağa sanat değil yalandır. Üç beş uydurma haber üzerinden topyekûn Rasul-i Ekrem sallellahü aleyhi ve sellem’in sünnetini ve hadis mirasını reddetmek indirilmiş dedikleri dinin de her ayetine aykırıdır.
  • Her söz bir emanettir, bir konuda konuşmak için hem doğru bilgi sahibi olmak hem uygun bir dil ve üslup kullanmak bir zorunluluktur. Din hakkında her kafadan bir ses çıktığında, bizi birleştirmek için gelen dinin, bizi ayrıştıran bir unsur olarak kullanılmaya başlanması ve din üzerinden toplumsal gerginlik meydana gelmesi kaçınılmazdır.
  • Din konusunda her türlü bilgiye sahip olan kimsenin dahi, hem bu bilgiyi elde ederken, hem bu bilgiyi başkasına naklederken takınması gereken bir edep, hem de kullanması gereken nezih bir dil ve üslup vardır.
  • Bizim dikkat etmemiz gereken en önemli hususlar; vesilelerle gayeleri karıştırmadan, en feri meseleleri asılların yerine ikame etmeden, İslam’ın meşru kabul etmediği bilgi kaynaklarına itibar etmeden, kıt bilgimiz ile âlim kesilmeden ve 14 asırlık tecrübeyi görmezden gelmeden dini anlamamız ve yaşamamızdır.

Not: Bu yazı Diyanet Dergisi Şubat 2017 sayısındaki bir mülakattan kısmi olarak iktibas edilmiştir.

Prof. Dr. Mehmet Görmez/ İrfanDunyamiz.com

Şunlara Gözat

İz bırakan mal müdürü Neşet Özerdem

Bir mal müdürü düşünün, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde görev yapmış ve her gittiği yerde iz bırakmış. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.