Adab-ı muâşeret neden önemli?

Ahlak, insanın iyi veya kötü olarak vasıflandırılmasına yol açan manevi nitelikleri, huyları ve bunların etkisiyle ortaya konan iradeli davranışlar bütünüdür. İslâm ahlâkının asıl kaynağı Kur’an-ı Kerim ve onun ışığında oluşan Sünnet-i Seniyye’dir. Nitekim Hazreti Âişe annemiz bir soru münasebetiyle Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in ahlâkının Kur’an ahlâkı olduğunu belirtmiştir. (Müslim, Müsâfirîn, 139)

Edep ise dinin gerekli gördüğü ve aklın güzel saydığı bütün söz ve davranışları kapsar. Hayır ve iyiliğe yöneltmesi bakımından insanın övgüye değer vasıflarına da edep adı verilmiştir. Fıkıh terimi olarak edep, Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in devamlı değil de ara sıra yaptığı işler, davranışlar karşılığında ve genellikle çoğul olarak (âdâb) kullanılır. Hüküm bakımından gayri müekked sünnet gibi olup bunu yapan kimse sevap kazanır, yapmayansa günaha girmez ve kınanmaz; bu bakımdan nafile, mendup, müstehap, tatavvu ve fazilet ile eş anlamlıdır.

Adab-ı muaşeret

Ahlak; adalet, cömertlik, haya vb. daha genel konular için kullanılırken, edep kelimesi ise daha özeldir, kişinin bir ameli işlerken gösterdiği tavırları ifade eder. Her ne kadar adap, edep ve ahlak bazı noktalarda birbirinden farklı gibi görünse de genel anlamda Allah Teâla’nın rızasına uygun amel ve o ameli işlerken dikkat edilmesi gereken kuralları ifade ettiği için netice itibariyle aynı sonuca çıkar.

İyi tutum ve davranışlarla bunları kazandıran bilgi için kullanılan edebin çoğulu âdâb ile “barış içinde yaşama, birbiriyle uzlaşma” anlamındaki muâşereden (muâşeret) gelen âdâb-ı muâşeret (âdâbü’l-muâşere) genellikle bireylerin ve toplum kesimlerinin birbirine karşı olan sevgi ve dostluk duygularını güçlendirici medenî ve ahlâkî davranışları, nezaket ve görgü kurallarını ifade eder. (Bkz. İslam Ansiklopedisi)

Bir ameli işlemek kadar onu nasıl yaptığımız da önemlidir. Mesela, evimize misafir davet etmek kadar evimize gelenlere nasıl davrandığımız; aynı şekilde misafirliğe gitmek kadar başkasının evinde ve toplum içinde nasıl hareket etmemiz gerektiği; namaz kılmak kadar nasıl kıldığımız ve zekat vermek kadar nasıl verdiğimiz de önemlidir. İşte bütün bu konularda nesilden nesle öğretilerek intikal eden kurallar adab-ı muaşeret başlığı altında ele alınmıştır.

Hassas olunmalı

“Bu kadar edep kuralını nasıl yaşayacağız?” diye insanın aklına bir soru gelebilir? Aslında zor değildir. Bizler zaten çoğu adabı ailemizden ve çevremizden daha küçük yaştan itibaren görerek ve yaşayarak öğreniyoruz. Ama bazen doğru bildiğimiz yanlışlar veya bilmediğimiz konular olabiliyor. İşte bu anlamda kendimizi yetiştirmeye gayret göstermeli hem ibadetler konusunda hem de insani ilişkilerde edep konularında daha hassas olmalıyız.

Yüce Rabbimiz Peygamberimize: “Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin” (Kalem, 4) buyurmuştur. Demek ki bizler de güzel ahlakı öğrenirken evvela Kur’an’ı Kerim’e daha sonra da Sünnet’e bakacağız. Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem Efendimiz, sahabelerine hayatın her alanıyla ilgili edepleri yeri ve zamanı geldikçe öğretmiştir. Bizler de nebevi ahlaka bakıp hem ibadetlerde hem de insani ilişkilerimizde Nebi-yi Zişan Efendimiz’in ahlakıyla ahlaklanmaya gayret göstermeliyiz.

Edebi küçük görmemeli ve edeple insanın yüceleceği gerçeğini unutmamalıyız. Edep insanı aziz ederken, edepsizlik zelil eder. Kişi Allah azze ve celle’ye karşı edebini muhafaza ettiği zaman O’nun katında değeri artar. İnsanlara karşı edebine dikkat eden kimse de sevilir ve saygı duyulur.

İlimden önce

İmam Malik Kureyş’ten bir delikanlıya; “Kardeşim edebi ilimden önce talim et” diye tavsiye etmiştir. Yani ilimden önce edep geldiği gibi ilmin neticesi de kişiyi edepli kılmalıdır. İmam-ı Karafi “El Faruk” isimli eserinde, rütbe bakımından edebi amelden üstün tutmuş ve şöyle söylemiştir : “Şüphesiz az bir edep, çok amelden daha hayırlıdır”

“Bir amelde edebi gözetmek, o amelin kabulüne işarettir” diyen alimler de olmuştur. Edep; ibadeti doğru ve samimi yapmaya, insani ilişkilerde de güzel ahlaka yönlendirir. Edep bir yönüyle ihsandır yani Allah azze ve celle’nin daima gördüğü şuurunda olmak ve yaptığın işi en iyi şekilde yapmaya gayret göstermektir. Bunun için öncelikle insanın niyetinin güzel olması lazım gelir. Zira amelde asıl olan kişinin niyetidir. Hazreti Ömer radıyellahu anh’tan rivayet edildiğine göre Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Ameller (başka değil) ancak niyetlere göredir; herkesin niyeti ne ise eline geçecek odur. Kimin hicreti, Allah ve Resulü (rızası ve hoşnutlukları) için ise, onun hicreti Allah ve Resulü’ne müteveccih sayılır. Kim de nail olacağı bir dünya veya nikahlanacağı bir kadından ötürü hicret etmişse, onun hicreti de hedeflediği şeye göredir.” (Buhârî, Bedü’l-Vahy, 1; Müslim, İmare, 155; Ebu Davud, Talak, 11)

Bu hadis-i şerif’ten anladığımıza göre niyet amelden daha öncelikli ve önemlidir. Kim Allah için bir amel işlemişse bunun mükafatını Yüce Rabbimiz fazlasıyla verecek. Ama Rabbi için değil de gösteriş niyetiyle bir fiil yapmışsa Allah katında herhangi bir sevap bulamayacak. Hatta ibadetlerine riya karıştıranlar gizli şirke düştüklerinden zarara uğramış olacaklar.

  • Öğrendiklerimiz
  • Ahlakın kaynağı Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyyedir.
  • Ahlak ve edep yakın anlamlıdır.
  • Adab-ı muaşeret ahlâkî davranışları, nezaket ve görgü kurallarını ifade eder.
  • Edebi olmayanın ilminin bir kıymeti yoktur. Onun için edep ilimden önce gelir.
  • Amelde asıl olan niyettir.

Abdülkerim Temizcan/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Mehmet Feyzi Efendi farklı bir zattı…

İmam hatipte okurken yaz tatillerinde İstanbul gibi manevi üstadların bol olduğu bir şehirde birçok güzel …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.