Evrenle iletişimde iyimserlik

Hayata, olaylara, nesnelere ve olgulara; çok boyutlu, derinliğine ve genişliğine bir yaklaşımla yaklaşmak, yerel ve evrensel değerleri harmanlayarak bakış açımızı 360 dereceye çıkararak hayatı anlamlı kılmak durumundayız. Zira evren küresel, küre ise daireseldir ve daire 360 derecedir.

Bizler bu evreni mekân tutmuş ve evreni köyümüz kabul etmiş sakinleriz. Bir değişkenli fonksiyonlarla değil çok değişkenli fonksiyonlarla ve 360 derecelik bir bakış açısıyla olayları değerlendirdiğimizde isabet kaydedeceğimiz bir gerçekliktir. Çünkü bizler, bu evrenin çocuklarıyız. Evreni Yaratanın koyduğu değerlerle buluşmamız, bizlere zenginlik katar.

Çelişki olmamalı

Evrenle etkileşim halindeyiz, onunla iletişimimiz çelişkiler barındırmamalı. Müsbet bir zeminde seyretmeli. Hayatın inşasında hepimizin köyü olan kosmos (Evren), kaosa dönüştürülmemeli. Dönüştürülürse, bunun kazananı olmaz. Köyümüz olan evrenin imarına, inşasına ve ihyasına katkıda bulunmak, aklın, idrakin ve gerçekçiliğin gereğidir.

Olaylara ve olgulara umut yüklü bir bakış açısıyla ve iyimserlik yaklaşımıyla yaklaşmak esas olmalıdır. İyimserlik, umut eksenli bir yaklaşımdır. Umudu olanlar, geleceği imar ve inşa ederler. Kötümserlik ise umutsuzluk üzerine inşa olan bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım; ruhu zehirler, hayatı felç ederek içinden çıkılmaz hale getirir ve gelecekle ilgili bütün tasavvurları yıkar. Firitz der ki; “İyimserler olasılıkları görürler, kötümserler ise görmeyi reddederler.” Bütün mesele bütüncül yaklaşmaktır. Hayatın bütün gerçeklerini objektif bir yaklaşımla görebilmektir.

Hayata bütüncül yaklaşmak ve meselenin özüne inmek durumundayız. Bu, hayatı anlamlı kılar. Hayatı anlamlı kılmanın yolu, olayları ve olup-bitenleri analiz ederken arka planını görmekten, anlamaktan ve kavramaktan geçer. Gazali; “Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen, cevizin hepsini kabuk zanneder” diyerek özü görmenin önemine vurgu yapmıştır. Bir anekdot anlatılır:

İki farklı bakış

“Yazar, evindeki çalışma odasına girdi, günlüğüne bir yıl içinde başından geçenleri yazdı:

  • Geçen yıl cerrahi bir ameliyat geçirdim.
  • Aylarca yatağa bağlı kaldım.
  • Altmış yaşına girdim.
  • Otuz yıl çalıştığım vazifemi terk ettim.
  • Geçirdiği araba kazası nedeniyle oğlum fakültede sene kaybına uğradı.

    Sonunda şunu yazdı: “Ne kötü bir yıldı!”

İçeri giren karısı, kocasının günlüğe yazdıklarını gördü ve yazılanları okudu. Dışarı çıkıp, bir müddet sonra girdi, elindeki kâğıdı kocasının yazdığı günlüğün yanına bıraktı. Adam kâğıda yazılanları okudu.

 Şöyle yazıyordu:

  • Geçen yıl, uzun süre rahatsızlık veren hastalıktan kurtuldun.
  • Altmış yaşına sıhhat ve afiyetle girdin.
  • Yazmayı tasarladığın kitaplar için zaman bulmak maksadıyla emekli oldun.
  • Oğlumuz trafik kazasında ölümden döndü.

Yazı şöyle bitiyordu: “Allah bize çok ikramda bulundu, ne güzel bir yıldı”

Aslında adamın zikrettiği olaylarla, karısının zikrettikleri aynıydı. Sadece bakış açısı farkı vardı. Her şeyin daima görünenin iki yüzü vardır… Bazen insanın gölgesi önüne düşer, bazen arkasına.

İyimser güçlüdür

Güneşi önümüze alıp gölgemizi arkamıza düşürebilirsek ne mutlu bize. Aksi halde güneşi arkamıza alıp, gölgemizi önümüze aldığımızda, gölgemizi yakalamak için ömür boyu onu kovalar dururuz. Yakalayamadığımız için de huzursuz olur, mutlu olamayız.

Kemal Sayar; “İyimser kendisini daha güçlü algılar, hayatın fırtınalarına karşı koyabileceği bir direnç ve sağlamlığa sahip olduğunu düşünür. Rüya görür, hayal kurar. Büyük eylem adamları, tarihi yapanlar, haksızlığı eliyle ve diliyle değiştirebilenler, çoğunlukla iyimserlerin arasından çıkar. Dünyayı bulduğumuzdan daha iyi bir yer olarak bırakmak için iyilik görmeye, iyilik yapmaya ve nihayet iyimserliğe ihtiyacımız var” diyerek iyimserliğin hayatımızdaki önemine dikkat çeker.

Dünya, ancak iyimserliği ruhunda ve zihninde bir mücevher gibi taşıyanlarla güzelleşir ve yaşanır hale gelir. Soluduğumuz havayı zehirleyen, hayatı fiziksel ve zihinsel olarak yaşanmaz hale getiren kötümserliğe karşı, iyimserlik muştusunun kanatları altında yeni bir dünya inşa etmek durumundayız.

Olayları ve olguları pozitif bir yaklaşımla, iyimser bir bakış açısıyla değerlendirir; hayatımızı hamdın ve şükrün gölgesinde inşa edersek, hayattan zevk alırız, haz alırız ve tat alırız. O zaman sahip olduğumuz değerlerin farkında olarak, “Güneşi önümüze, gölgemizi arkamıza alarak” mutlu ve müreffeh bir hayatı yaşamının sırrına ermiş oluruz.

Prof. Dr. Şemsettin Dursun/ İrfanDunyamiz.com

Şunlara Gözat

İlk Japon Müslüman kimdi?

Japonya’nın en eski ve en büyük İslamî kuruluşu olan Japonya İslam Merkezi Başkanı Dr. Salih …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.