İlim öğrenmeye gidiyorum babacığım!

İlim yolunda yürümek isteyen kardeşlerimi, en güzel yolu tercih ettikleri için can-u gönülden tebrik ediyorum. Rabbim cümlemize ilim yolunda yürüme azmi ve gayreti nasip buyursun.

İnşallah, yavrularımızı, talebelerimizi, gençlerimizi hep bu yola teşvik edelim. Sakın bu konuda gevşek davranmayalım. Bu konuda bilhassa genç kardeşlerimi teşvik etmek için kendi hayatımdan bir kesiti sizlerle paylaşmak istiyorum.

Lise yılarındaydım

Boyabat İmam-Hatip Lisesi’nde birinci sınıfa gidiyorum. Sene 1976… Babam Boyabat‘a yakIn bir köyde imam… Abim Kırıkkale İmam Hatip Lisesi‘nde okuyor, Devlet Parasız Yatılı Yurdu’nda kalıyor. İlim öğrenmek isteyenler için İmam Hatip Lisesi tek başına yeterli olmadığı için, hocalarımız her zaman dışarıdan takviye alınmasını tavsiye ederdi.

Abim de yaz tatillerinde İstanbul Çarşamba’daki İsmailağa Camii‘nin kurslarında Arapça okumaya giderdi. Ben de abimi görür ve ona heveslenirdim. Onun İsmailağa’ya okumaya gitmesi benim için büyük bir şeydi. Ben de onun gibi İstanbul’a gitmek ve ilim tahsil etmek istiyordum.

O günlere şöyle bir bakıyorum da Rabbime ne kadar şükretsem az diye düşünüyorum. Akranlarım top peşinde, artist peşinde koşarken Rabbim benim içime böyle bir arzu koymuştu. Nasıl eder de İsmailağa’ya giderim, diyerek gece gündüz düşünüyordum.

Konuyu babama açtım

Bir gün babamın görevli olduğu köyden bir arkadaşım; “Tatilde İsmailağa Camii’ne gidiyorum” dedi. İstanbul’a ilk gidişim olacağı için, babam belki arkadaşımla beraber gitmeme izin verir diye düşünerek arkadaşıma; “Ben de seninle gelebilir miyim?” dedim. O da “olur” dedi.

Akşam olunca konuyu babama açtım. Rahmetli babam; “İkinizin masrafı çok gelir” diyerek beni göndermek istemedi…

Ben de; “Abim okuyor ona imkan var da bana mı imkan bulamıyorsun? Benim İstanbul’da dayılarım var, onlar bana yardım eder” dedim.

Ama ne mümkün, babam biraz sert bir yapıya sahipti; “Kesinlikle olmaz, ikinizin masrafını kaldıramam” diye kestirip attı. Eskiden babaların bir ağırlığı olurdu, onların sözü kanun hükmünde kararname gibiydi.

Babam “olmaz” deyince gözyaşlarımı tutamadım. Hem ağladım hem de o üzüntüyle bir şeyler söyledim: “O arkadaşımla mutlaka ilim öğrenmeye gideceğim. Tatil yapmaya gitmiyorum baba! Eğer bunun bir günahı varsa Allah’ım beni affeder.”

Babam belli etmiyordu ama o da üzülmüştü mutlaka. Aslında sert bir mizacı vardı ama yufka yürekli bir insandı. Annemin de sessiz duruşundan yüreğinin yandığını hissetmiştim. Belki de babam, abimle birlikte benim de gurbette olmamı kaldıramayacağı için böyle diyordu. Annem ise ilim tahsil etmemi istiyordu ama evladından uzak kalmak her anne gibi ona da zor gelirdi.

İsmailağa günlerim

Ağlayarak öbür odaya geçtim. Çantamı hazırlamaya başladım. Az sonra şefkat timsali biricik anacağım elinde 10 lira ile odaya geldi. “Baban gitmene müsaade etti” deyince sanki dünyalar benim oldu…

Annenin babanın razılığını almak gibi güzel şey var mıydı? Rabbimize şükürler olsun ki rahmetli babam o gün bana bu izni verdi de evden helalleşerek düzgün bir şekilde ayrıldık. Ertesi gün ilk İstanbul yolculuğumuz başlamış oldu.

Başka bir değerli abinin refakatiyle Fatih Çarşamba‘daki İsmailağa Camii’ne ulaştık. Orada ilk olarak Mahmut Efendi Hazretlerini ziyaret ettik. Elini öptürmeyi pek sevmez ama o zaman elhamdülillah ellerinden öptük. Anadolu’nun küçük bir yerinden gelen bir genç için, İstanbul’da büyük bir alimin elini öpmek güzel bir duyguydu. Bu mübarek eli öpmemle birlikte İsmailağa günlerim başlamış oldu.

Merhum Hasbi Abdülkerim Hocamdan çok istifade ettim. Ondan Nuru’l İzah dersleri alıyor, sabahlara kadar da o dersin müzakeresini yapıyorduk. Efendi Hazretleri‘nin oğlu Ahmed Ustaosmanoğlu Hocamdan emsile, bina ve avamili üç ay içerisinde okudum… Vaaz derslerimizi Ahmet Vanlioglu Hocamız veriyordu. Güzel ve etkili vaaz nasıl yapılır, bu konuda hocamızdan çok fazla istifade ettik.

Yıllar sonra diyanetin sözlü bir sınavına girdiğimde jüri üyeleri benden beş dakika örnek vaaz vermemi istediler. Vaazın sonunda içlerinden bir tanesi; “Böyle vaaz etmeyi nereden öğrendin” deyince “İmam Hatip mezunuyum” dedim. “Yok yok nereden öğrendin” diye üsteleyince İsmailağa’da okuduğumu biraz çekinerek de olsa ifade ettim. O hocamız da; “Şimdi anlaşıldı mesele” diyerek memnuniyetini ifade etti.

Allah onlardan razı olsun

İsmailağa’daki öğrendiklerimiz hayatımızda her zaman işimize yaradı. Gerek imamlık mesleğimizi yaparken, gerek halka vaaz ederken, gerek gündelik hayatımızda karşılaştığımız sorulara cevap verirken, orada öğrendiklerimiz bizim için gerçekten faydalı oldu.

Bizim için orası gerçekten ikinci bir evimiz gibiydi. Eski medresede 60 tane imam hatip lisesi talebesi, kendi yemeklerimizi kendimiz sıra ile yapar, bulaşıkları da yine sıra ile yıkardık.

Talebelikte bazen medreseden kaçtığımız da olurdu. Mesela Cuma namazlarında Eminönü Yeni Camii’nde Rahmetli Timurtaş Hoca‘yı dinlemeye kaçardık.

Çarşamba günleri semt pazarı olduğundan, Ramazanlarda arkadaşlarla pazara emr-i bil ma’rufa çıkardık. Öğrendiğimiz ilmin sadakasını vermek niyetiyle, insalara dilimizin döndüğü ölçüde dinimizi anlatmaya çalışırdık.

Diğer taraftan da Sümbül Efendi Camii‘nden kıraat derslerine devam ediyorduk. Bu dersler 1980 yılına kadar devam etti. Okulumuz açılıp da okula başladığımızda, özellikle meslek derslerimizde, bu okumanın semeresini fazlasıyla gördük. Hocalarımızın takdirini topladık. Ömrümüz boyunca da bunun bereketini hâlâ görmeye devam ediyoruz.

Osman Gülşen/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

İlk Japon Müslüman kimdi?

Japonya’nın en eski ve en büyük İslamî kuruluşu olan Japonya İslam Merkezi Başkanı Dr. Salih …

Bir yorum

  1. allah rahmet eylesin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.