İnsan bazen kendinden utanır

Beş yıllık fakülte hayatımın ilk yarısı Erzurum‘da, ikinci yarısı Ankara‘da geçti.

Ankara’daki son iki yılımızda okuldan eve giderken genelde o zamanki otogara kadar yürür oradan tek otobüsle mahallemize giderdik. Bazen otogarın hemen önünden geçer, bazen de vaktimiz müsait olunca otogarın içine de uğrardık.

Hemen her gün gördüğümüz manzaralardan biri sürekli aynı yöntemle para isteyen dilenciler olurdu.

Mesela: “Hastaneden yeni çıktım abi, Çoruma gideceğim bilet paramdan elli liram eksik” diyerek dilenirdi bir tanesi.

Farklı yöntemler

Doğal olarak otogara binlerce insan girip çıkıyor ve bunlar devamlı değişiyor. Değişmeyenler orada çalışanlar ve bizim gibi oradan geçenler. Bu sebeple yolcuların kahir ekseriyeti o dilenciyi ilk kez görüyor..

Dilenci bilet parasının tamamını istese verilmeyeceğini bildiğinden cüzi bir miktarını istiyor. Durumu iyi olan merhametli yolcuların bir kısmı bu ihtiyacı karşılarken bir kısmı; “Şu on lirayı al gerisini de başkalarından tedarik edersin” gibi sözlerle veya düşüncelerle yardım ediyorlardı. Daha değişik metotlarla dilencilik yapanlar da vardı.

Bir de güya iyilik yapmak istiyormuş gibi yapıp para koparmaya çalışanlar vardı. Mesela itiraz edemeyecek tipteki yolcunun valizinden tutup “yardım edeyim abi” deyip yok teşekkür ederim cevabını aldığı halde; “İnsanlık öldü mü abi” gibi sözlerle icabında 10-20 metrelik yere valizi taşıyıp bir çorba parası isteyenler gibi değişik insan tipleri de vardı. Bizler bu ve buna benzer kişileri her defasında görüyorduk.

İlk atamam

1985 yılında okul bitti 1986’nın ilk aylarında Tarsus’a atamamız yapıldı.

Orada daha önce çalışmış bir öğretmen abimiz Kırk Kaşık denilen yerde Hasan Abi’nin adresini verdi ve bana yardımcı olabileceklerini söyledi.

Tarsus‘a indiğimde sabah saat 6.30 civarıydı. Ortalık yeni ağarıyor fakat hayat erken başlamış. Yanımda fazla ağır olmayan bir valizim var. 18-20 yaşlarındaki bir genç geçiyordu. Ona selam verdim ve adresi gösterdim. Onun tarifine göre yakınlık durumuna göre yayan veya taksiyle gideceğim. O genç arkadaş valizimi kaptı ben de o tarafa gidiyorum abi dedi ve yürümeye başladı.

Benim aklımda deli sorular…

Bu delikanlı benim valizimi niye taşıyor? Çünkü o zamanlar ben de 23-24 yaşlarındayım. Fakat taşıması da hoşuma gidiyor. Bir ay önce orta düzeyde bir ameliyat geçirmiştim valizi taşırken dikkatli hareket ediyordum.

Para istemek için olabilir mi?. Bu durum problem değil. Hakkı neyse veririz.

Acaba valizimi kapıp kaçacak mı? Ortalık daha tam aydınlanmamış. O durumda ne yapabilirim.? Ameliyat yerimin tam iyileşmemiş olmasından dolayı arkasından koşmam imkansız. Çaktırmadan delikanlının tipini kaydediyorum zihnime. Polise gidecek olursam eşkal verebileyim mantığıyla.

O an utandım

Hiç konuşmadan bana göre hızlı sayılabilecek tempoda yürüdük. Sonra delikanlı sağa döndü biraz daha gittik. “Abi işte burası” dedi. Valizimi bırakıp iyi günler dileyip hızla uzaklaştı. Anlaşılan genç işine yetişmek için biraz acele ediyordu. O an hem rahatladım hem de yumruk yemiş boksör gibi hissettim kendimi.

Bir o gençle ilgili düşündüklerim geçti zihnimden, bir de o gencin yaptıkları. O gençle ilgili düşüncelerimden dolayı o an kendimden utandım. Büyük bir vicdan azabı çektim.

Ankara’daki otogarda gördüğümüz olumsuz örnekler biz farkına varmadan bir nevi paranoyak yapmıştı anlaşılan özellikle tanımadığımız kimselere karşı.

İnsanın yaşadığı çevrenin insanın düşünce dünyasında ne kadar da etkisi varmış. Onu anlıyorum…

Ali Uslu/ İrfanDunyamiz.com

Şunlara Gözat

İz bırakan mal müdürü Neşet Özerdem

Bir mal müdürü düşünün, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde görev yapmış ve her gittiği yerde iz bırakmış. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.