Helal ve haram hassasiyeti…

“İnsanın yediği şeydir.” hikmetli sözü, yenilen ve içilenlerin insanın düşüncesine, maneviyatına, fikrî gelişimine, dünyadaki tutmuş olduğu yere ve siyasi tercihlerine mutlak anlamda etki ettiğini ifade eder. Bunu bilen Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem; “Allah temizdir ve insanların infaklarından da temiz (helal) olanları kabul eder. Bu nedenle peygamberlerine emrettiğini mü’minlere de emretmiştir: “Ey peygamberler! Tertemiz helal gıdalardan yiyiniz ve salih ameller işleyiniz. Ben, sizin bütün yaptıklarınızı tüm detaylarına kadar bilirim.”1

Mü’minlere de şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiklerimizin tertemiz helal olanlarından yiyiniz. Şayet gerçek anlamda Allah’a ibadet ediyorsanız sadece O’na şükrediniz.”2 Sonra da saçı başı dağınık, her tarafı toz içerisinde olan ve yolculuktan gelen bir adamı zikretti ki bu adam ellerini semaya açmış; “Ey Rabbim!” diyerek dua etmektedir. Yediği haram, içtiği haram, giydikleri haram. Haramla gıdalanan bu kimsenin duaları nasıl kabul edilsin.”3 Bu hadis, helal kazancı teşvik ettiği gibi, haram gıdaların ve kazançların Allah Teâlâ ile iletişim kurmaya engel olduğuna da vurgu yapmaktadır.

Helal kazanç

Eğer insan, yeme ve içme hususunda Allah celle celaluh’un belirlediği ölçülere uymayacak olursa, Allah Teâlâ ile olan irtibatını kesmiş olur. Dualarına bile icabet edilmez. Eğer titiz bir şekilde hududullaha/ Allah’ın koyduğu ölçülere riayet ederse bu iletişim en yüksek seviyede gerçekleşir. Allah Teâlâ, kulunun meşru isteklerine anında cevap verir. Konuyla ilgili olarak Hazreti Sad bin Ebîvakkas’a Peygamber Efendimiz şöyle tavsiyede bulunmuştur: “Helalinden ye ki duası kabul edilen kimselerden olasın.” Bunun üzerine Sad bin Ebî Vakkas; “Nereden geldiğini ve nereden çıktığını bilmediğim tek lokmayı ağzıma götürmedim.”4 itirafında bulunmuştur. Bu rivayetten de anlaşıldığı üzere haram yiyecekler Allah’la insan arasında perdelerdir. İnsaniyette terakkiye ve neticesinde vuslata engeldir. Bu perdeler helal gıda ile yok edilebilir veya yeniden açılabilir.

Peygamber Efendimiz, ayetlerden istişhatta bulunarak ümmetine helalinden yemeyi ve rızıklarını bu yolla kazanmayı emretmiştir. Yüce Allah, kullarına helal rızıkları da haramları da kitabında ayrıntılarıyla açıklamıştır. Bu açıklamalara göre “rızık”, Kur’an-ı Kerim’de değişik kullanımlarıyla beraber yüz yirmi üç defa geçmektedir. Allah Teâlâ’nın, yemek içmek dâhil tüm mahlukatın her türlü ihtiyacını karşılamak amacıyla kendi katından sevk ederek verdiği her şey rızıktır.

Bu tanımlamaya göre rızkın kapsamına; insan olmak, sağlık, insana verilen hilafet görevi, vahiy ve peygamber gönderilmek, ilim elde etmek, eşler ve çocuklar, yemek, içmek, giyinmek, deniz ve kara ürünlerinden yararlanmak, alınan nefes, hava vb. şeyler de girmektedir. Geçmişte Mutezile mezhebinin Nahl Suresi altmış yedinci ayetten hareketle “Sadece helal olanlar rızıktır” deyip rızık kavramının anlam alanını daraltmasından mülhem felsefi tartışmalara yeniden girmeyeceğiz. Fakat konuyu ayetler ve sahih hadisler bağlamında ortaya koyunca, okuyucu Mutezile’nin yanlış düşündüğünü fark edecektir.

Kur’an-ı Kerim’deki tüm kullanımlarında rızık, Allah celle celaluh’a izafe edilmiştir. Şu ayetler bu hakikatin delilleridir: “(O hâlde, haramı helâli birbirine karıştırmadan) Allah’ın size vermiş olduğu helâl ve temiz nîmetlerden yiyin! Bu arada, kendisine iman etmiş olduğunuz Allah’tan (gelen emirlere sımsıkı sarılarak, kötülüğün her çeşidinden titizlikle) sakının! ”5 “Allah’ın size verdiği rızıklardan yiyin ve sakın şeytanın yoluna uymayın/ona tabi olmayın.”6 “Allah sizi suretin en güzel olanıyla şekillendirdi ve sizleri temiz olan şeylerden rızıklandırdı.”7

Rızık Allah’tandır

Yukarıda geçen ayetlerde rızkın Allah’a izafe edilmesi, insanın, mutlak Rezzak olan Allah Teâlâ ile rızka sebep olanı; kişi ve kurumları bir birine karıştırmaması içindir. Kişi, bir defa karıştırmaya başlar ve meselenin özünü kavrayamazsa sebepleri ilah yerine kor. Allah’a karşı duyması gereken havf, muhabbet, vera ve huşuyu şahıslara duymaya başlar. Bu yanlış değerlendirmenin sonunda devlet, işveren, holding ağaları veya küçük patronlar tanrılaştırılır. Allah’a kulluk yerine patronlara kulluk ve kölelik başlar. Başlayan bu kölelikle kişi, insaniyet makamından düşer ve insanı insan yapan en önemli değer olan özgürlüğünü kaybeder.

Resulullah dönemi Müslümanları, “Rezzâk” olarak sadece Allah’ı bilip iman ettikleri için zulme karşı başkaldırmışlar ve devrin firavunlarıyla hesaplaşabilmişlerdir. Rızık konusundaki duygu ve anlayışları sahabe gibi olmayan hiç kimse dünya sistemi ve onun yerel bağlantılarıyla hesaplaşamaz ve alternatif bir dünya görüşü ortaya koyamaz. Bu nedenle rızık konusundaki nasları içselleştirmek ve doğru anlamak gerekir.

Kur’an-ı Kerim temiz, kerim, değerli ve güzel olan şeylerin kazanılmasını emretmiştir.8 Bu emir çerçevesinde Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Allah’ın size verdiği rızıkların helâl ve temiz olanlarından yiyin, kendisine iman etmiş olduğunuz Allah’a sığının, emirlerine yapışın, günahlardan arınıp, azaptan korunun.”9 Peygamber Efendimiz de “Helal apaçık, haram da apaçıktır”10 buyurmak suretiyle insanları helal kazanca teşvik etmiştir. Bu çerçevedeki şu nebevi emir çok önemlidir: “Ey insanlar! Rızkınızı en güzel yollardan arayınız. Helal olan şeyleri alınız ve haramları da bırakınız.”11 “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki kişi helalden mi haramdan mı kazandığına hiç önem vermeyecektir”12 tespitinde bulunan Resulullah, günümüz insanının haram kazançlar hususundaki vurdumduymazlığına dikkat çekmiştir.

Helal kazancın önemini her fırsatta yineleyen Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem; “Ticaretinde doğruluk esası üzerine hareket eden/ helal haram sınırlarını gözeten güvenilir tüccarın ahirette peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraber haşrolacağı”13 müjdesini vermiştir. “Haksız yere başkasının malını alana da cennetin haram olacağı”14 uyarısını yapmıştır.

Her türlü haram kazanç yollarından şiddetle kaçınmak gerekir. Allah Teâlâ; “Batıl yollardan hareketle mallarınızı yemeyin”15 buyurmak suretiyle bizleri haramlara karşı uyarmıştır. Benzeri bir uyarıyı da şöyle yapmıştır: “Ey iman edenler! Birbirinizin mallarını haksız yollarla yemeyin; ancak, karşılıklı anlaşmaya dayalı bir alış veriş, (yahut hediye, miras, vasiyet, sadaka, mehir, tazminat gibi meşrû yollarla elde ettiğiniz kazançlar) hariç. (Bununla birlikte, ilk bakışta karşılıklı anlaşmaya dayalı bir alışveriş gibi görünen, fakat aslında, bir tarafın bilgisizliği, tecrübesizliği yahut çâresizliği sebebiyle aldatıldığı, açıkça zarara uğratıldığı ticârî ve hukukî işlemler de haksız kazanç kapsamına girer. Çünkü bir kişinin kendisine yapılan haksızlığı kabullenmesi, bunu zulüm olmaktan çıkarmaz.) Bir de, haksız yere birbirinizin canına (veya intihar ederek kendi canınıza) kıymayın! Doğrusu Allah, size karşı son derece şefkatli ve merhametlidir.”16

Allah’ın belirlediği meşru ticaret ve diğer kazanç yollarından ayrılmamakla emir olunan Müslümanlar, kazanç konusunda çok titiz davranmak zorundadırlar. “İnsanlar öyle bir zamanla karşılaşacaklar ki kişi kazancının helalden mi haramdan mı olduğuna aldırış bile etmeyecektir”17 değerlendirmesini ve tespitini yapan Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem, kazanç konusundaki bilinç sapmasına işaret etmiştir. Değil haram yemek, şüpheli şeylere karşı bile ilkeli yaklaşmamızı emreden Efendimiz; “Kim şüpheli olan (yiyecek-içecek) maddeleri terk ederse dinini ve ırzını korumuş olur”18 buyurmuştur.

Haramdan uzaklaş

Her türlü haramdan uzaklaşmak şart olmakla beraber haram da rızıktır. Rızkın yukarıdaki tanımda geçtiği gibi çok geniş bir anlam alanı vardır. Rızkı sadece “boğazdan geçen şey” olarak tanımlayan Mutezile, güya insanları helale teşvik için haramın rızık olmadığını savunmuştur. Her ne kadar bu ifadeler iyi niyetle söylense de, bir yönüyle Allah’ın “Rezzâk” oluşuna gölge düşürmektedir. Ehlisünnet uleması ise bu düşüncedeki kimselere, helal haram bilmeyen hayvanların kim tarafından rızıklandırıldığını sormuştur.

Ayrıca, ömür boyu helal kazancı hiçe sayan; faiz, içki, kumar, fuhuş vb. gelirlerle geçinen insanları kim rızıklandırıyor? sorusunu yöneltmiştir. Allah celle celaluh haram kazanç yollarını yasaklamış ve haram kazanca razı olmamıştır. Helalleri ise teşvik etmiştir. İnsan, iradesini kazancın hangisine bağlarsa Allah Teâlâ onu insan için yaratmıştır. Aksi hâlde insanın imtihan nasıl gerçekleşir? “Yeryüzündeki bütün canlıların rızkını veren Allah’tır”19 buyuran Yüce Allah, “Sizler, Allah’ın verdiği rızıkların helal ve temiz olanlarından yiyin. Kesinlikle şeytanın yollarına uymayın”20 buyurmak suretiyle mü’minlerin haram rızık yollarından kaçınmalarını emretmiştir.

Kur’an-ı Kerim rızık kavramını çok geniş olarak ele almıştır. Vücuh bir kavram olması münasebetiyle rızka tek anlam verilmesi yanlıştır. Kur’an’a göre; yenilecek gıdalar,21 paylaşılıp infak edilecek her şey,22 altın, gümüş, para, kara ve deniz ürünleri,23 meyveler,24 mirasa konu olan mallar,25 yağmur başta olmak üzere semavi nimetler,26 ahirette verilecek güzellikler,27 hayatın idame ettirildiği ilahî lütufların tamamı rızıktır. Alıp verdiğimiz nefeslerimiz ve bize peygamberler aracılığı gönderilen vahiyler de rızkın anlam alanına girmektedir. Kur’an’a göre rızık, çok geniş bir alanı kapsadığı için insanların bunları bilip bu rızıkların vericisi olan Yüce Allah’la ilgilerini kurup daima şükretmeleri gerekir.

Evvela şükür olmalı

Verilen rızıklardan dolayıp Allah Teâlâ’ya mutlaka şükretmek gerekir. Şükür; Allah’ın verdiği nimetlerin kulunun dilinde övgü ve itiraf, kalbinde şehadet ve muhabbet, uzuvlarında da emirlerine itaat ve inkıyat olarak gözükmesi, hayatına yansımasıdır. Şükrün beş esası vardır. Bunlar; şükredenin nimetleri verene şükür ifadesi olarak boyun eğmesi, onu gereği gibi sevmesi, Allah’ın verdiği nimetlerin yüceliğini itiraf etmesi, O’nu gereği gibi övmesi ve Allah’ın sevmediği ameller kesinlikle işlememesidir.

Cüneyd Bağdadi’nin beyanına göre şükür; İnsanın kendini bizatihi nimete ehil görmemesidir. Herkesin şükrü de konumuna ve marifetine göredir. Avam, yedikleri, içtikleri ve bedenine kuvvet veren şeyler nedeniyle şükreder. Havas ise; tevhide erişmesi, iman nimetine kavuşması ve kalbin azığı mahiyetindeki manevi güzellikler için şükreder.28 Allah Teâlâ’nın emirlerine uyulup amel edilmedikçe nimetlerine karşı şükredilmiş olunmaz. Çünkü şükür sözlü bir ifadeden ziyade ameldir; Allah’ın iradesine olumlu cevap vermektir. Şükür, lafızla yapılan şuursuz bir şükran ifadesi değildir. Verilen ve verilmeyen tüm nimetlerden dolayı yaratıcıyı bilip evvela onu tevhit etmek, ibadetleri ihlasla yerine getirmek, muharramattan şiddetle kaçınmak, onun hâkimiyetinin tecessüm edeceği darülİslâmı inşa için cihad etmek, verilen nimetleri hak sahipleriyle paylaşmak, yapılan günahlardan dolayı insanın haddini bilip istiğfar ve tövbeyle kulluğunu hatırlaması şükürdür.

Bu anlamda şükür bir eylemdir. Eğer insan, verilen nimetlere şükreder; fiilî olarak nimetin sahibine karşı ubudiyet görevini icra eder ve her hak sahibine kendisine verilen nimetlerden pay ayırırsa Allah Teâlâ, yapılan bu şükre karşılık, nimetlerini artıracağını vadetmiştir.29 Herkesin ve her şeyin şükrü farklı farklıdır. İmanın şükrü tevhidin bütün insanlıkla buluşturulması, dinin şükrü kıymetinin bilinip hayata hâkim kılma mücadelesinin verilmesi, ilmin şükrü bilinen güzel şeylerin insanlarla paylaşılması, malın şükrü fakirlerin haklarının verilmesi ve fakirlik sorununun çözümüne katkı sağlanması, sağlığın şükrü değerinin bilinip ömrün hak yolda feda edilmesi, çocukların şükrü, onların her türlü güzelliklerle donatılıp Allah yolunda mücahit olarak yetiştirilmesidir.

Paylaşmalısın

Allah Teâlâ’nın vermiş olduğu rızıklar fakirler ve diğer hak sahipleriyle paylaşılmalıdır. Allah Teâlâ, insanı malın mutlak sahibi olarak yaratmamıştır. Malın mutlak sahibi Allah’tır. İnsana vekâlet görevi vermiş ve bu durumu şöyle dile getirmiştir: “Allah’a ve resulüne iman edin. Sizi üzerine vekil tayin ettiği (mallardan) hak sahiplerine infak edin/ harcayın. Sizden her kim ki (gerçekten) iman eder ve infak ederse onlar için çok büyük sevap vardır.”30

Rabbimiz, bizim mala bakışımızı düzeltmek ve mal üzerinde tanrılık taslamamamız için Kur’an’da seksen yedi ayette “mal” kavramını tanıtmış, yetmiş sekiz ayette fakirlik problemini çözmek için yoksullara ve diğer hak sahiplerine vermemizi istemiş, yirmi beş ayette zekâtı, on sekiz ayette de sadakayı emretmiştir. Bütün bu emirlerin amacı, Kur’an-ı Kerim’in öncelikli konularından olan yoksulluk sorununu çözmek ve Allah’ın yarattığı nimetlerden herkesin insanca yararlanmalarını sağlamaktır.

Eğer mü’min bir kimse iman ettiğini iddia etmesine rağmen Allah yolunda ve O’nun rızası için harcamada bulunmazsa kendisini tehlikeye atmış olur.31 Çünkü Allah’ın insana verdiği maldan gerekli ve yerinde harcama yapıp nimetleri ihtiyaç sahipleriyle bölüşmek bir Müslüman’ın temel niteliklerindendir.32 Ayrıca ilmi de bir rızık olarak düşünürsek ölmeden önce onu da paylaşmak gerekir. Çünkü Kur’an’a göre ilmi paylaşmayıp gizleyenler ve hakkı yerinde söylemeyenler Allah’ın lanetini gerektiren bir suç işlemiş olurlar.

Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com

DİPNOTLAR

1 Mü’minun 23/51
2 Bakara 2/172
3 Müslim, 12, Zekât, 19, Had. no: 1015, c. I, s. 703
4 İbn Receb el-Hanbelî, Câmi’u-l Ulum ve’l-Hikem, c. I, s. 275.
5 Maide 5/88
6 En’am 6/142
7 Gafir 40/64
8 Bak: Bakara 2/57, 172; A’raf 7/32, 160; Hud 11/88; Maide 5/88; Enfal 8/4, 26, 74; Nahl 16/67, 72, 75, 114; İsra 17/70; Gafir 40/64.
9 Maide 5/88
10 Müslim, 22, Musakat, 20, Had. no: 1599.
11 Hâkim, Müstedrek, Had. no: 2135, c. II, s.5.
12 Buhari, 34, Büyû, 23, c. III, s. 11; Nesai, Büyu, c.VII, s. 243; Darimî, Sünen, Büyû, Had. no: 5, c. I, s. 642.
13 Tirmizi, 4, Büyû, Had. no: 1209, c. III, s. 515; Hakim, Had. no: 2143, c. II, s. 8.
14 Müslim, 1, İman, 61, Had. no: 218, c. I, s. 122.
15 Bakara 2/188.
16 Nisa 4/29.
17 Darimi, Büyu, Had. no: 5, c. I, s. 642.
18 Müslim, 22, Müsakat, 20, Had. no: 1599.
19 Hud 11/6.
20 Enam 6/67.
21 Bak: Maide 5/88; Enam 6/142; Nahl 16/114; Hac 22/28, 34.
22 Bak: Bakara 2/3, 254; Enfal 8/3; İbrahim 14/31; Hac 22/35.
23 Bak: İsra 17/70.
24 Bak: İbrahim 14/37.
25 Bak: Nisa 4/8.
26 Bak: İbrahim 14/32; Gafir 40/13; Yunus 10/31.
27 Bak: Hac 22/58; Âl-i İmran 3/169; Gafir 40/40.
28 İbn Kayyim, Medaric’ü-s Salikin, c. II, s 255.
29 İbrahim 14/7
30 Hadid 57/7.
31 Bak: Bakara 2/195.
32 Bak: Bakara 2/3; Enfal 8/3. Ayrıca bak: Râd 13/22; İbrahim 14/31; Nahl 16/75; Hac 22/35; Fatır 35/29.

İstikamet Yazıları ↗

İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.

Kaynak Metinler ↗

İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Mehmet Feyzi Efendi farklı bir zattı…

İmam hatipte okurken yaz tatillerinde İstanbul gibi manevi üstadların bol olduğu bir şehirde birçok güzel …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.