İstiğfar etmeyi ihmal etmeyelim!

Azap ile günah ve zulüm arasında doğru orantı vardır. Zaman zaman bu durumu Resûlullah sallellahu aleyhi ve sellem, müşriklere hatırlattığında, onlar; “Haydi, üzerimize gökten taş yağdır yahut bize can yakıp inleten müthiş bir azap getir”1 demişlerdir. Müşriklerin bu pervasız taleplerine yüce Allah şu karşılığı vermiştir: “Hâlbuki sen (Ey Resulüm), onların içindeyken Allah onlara azap verecek değildi. İstiğfar ettikleri hâlde de Allah onlara azap edecek değil…”2

Bu ayet bize azabı önleyen iki zikri hatırlatmaktadır. Birinci zikir, Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’dir. Konumuzu şu ayet yeterince vuzuha kavuşturmaktadır: “(Öteki dünyada ise) Allah onlar için (daha da) şiddetli bir azap hazırlamıştır. O hâlde siz ey basiret sahipleri, (siz) iman edenler, Allah’a karşı takvalı olun! Allah size gerçekten bir uyarıcı (zikir) indirmiştir.”3

Azabı önler

Ayetin sonundaki zikir kavramının Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem olduğunu söyleyenler tezlerinin ispatı için aynı surenin on birinci ayetindeki “resula” kelimesinin zikirden bedel olduğunu savunmuşlardır.4 Kur’an’da, zikir diye nitelenen Peygamberimizin bizzat kendisi de zikrin diğer türlerinden zerre kadar kopmamıştır. Onun bu zikir hâli Hazreti Aişe radıyellahu anha tarafından şöyle anlatılmıştır: “Resûlullah, hayatının her anında Allah Teâlâ’yı zikrederdi.”5

Hayatının hiçbir anında zikri ihmal etmeyen Peygamberimiz sadece tuvalet mekânında zikir yapmamıştır. Bu durum çok kısa da olsa hayatında bir boşluk oluştuğu için, zikirsiz geçen bu anından dolayı6 tuvaletten çıktıktan sonra hemen; “Gufraneke/ Allah’ım senden bağışlanma dilerim” diye dua etmiştir.7

Darlıktan kurtulur

Enfal Suresi’nin otuz üçüncü ayetindeki ikinci zikir ise istiğfar/ Allah’tan bağışlanma dilemektir. Kur’an ve Sünnet’in temel kavramlarından olan tövbe ve istiğfar dini literatürde çok kullanılmıştır. Bu iki kavram arasında çok az bir fark vardır. Bu fark ulema tarafından şöyle açıklanmıştır: “İstiğfar; geçmişte yapılan şeylerin şerrinden korunma isteğidir. Gelecekte olabilecek çirkin amellerin şerrinden korkulması nedeniyle korunma talebi ve bu talebin bir ifadesi olarak Allah’a dönüş de tövbedir. Eğer günah geçmişte yapılmışsa onun şerrinden korunma arzusu istiğfar, şayet; günahın tekrar yapılmasından korkuluyor ve bir daha yapmama hususunda kalbin kesin bir kararı varsa bu da tövbedir.”8

Peygamber Efendimiz istiğfar zikrinin uhrevi yararı ile ilgili olarak ise şöyle buyurmuştur: “Kim, amel defterinin kendisini sevindirmesini isterse o deftere istiğfarı çokça yazdırsın.”9 İstiğfar zikri ile azaptan korunma arasındaki alakayı Peygamber Efendimiz şöyle açıklamıştır: “Kim ki istiğfar etmeye devam edecek olursa Allah Teâlâ, o kimseyi her türlü kederden, dünyevi ve uhrevi darlıktan çıkarır, hiç ummadığı yerlerden de rızıklandırır.”10  

Yukarıda ele aldığımız ayetten, azabın gelmesini önleyen iki emanı/ güvenlik alanını öğreniyoruz. Bunlar; Allah Resulü’nün varlığı ve Allah’tan istiğfar dilemektir.11 Allah’tan gelecek azap ile zikri terk etmek arasındaki ilgiyi her zaman gözeten Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem ümmetine şu yönlendirmeyi yapmıştır: “Her hâlde Allah Teâlâ’yı çokça zikrediniz. Allah’a bundan daha sevimli bir amel yoktur. Dünyada ve ahirette kulunu (azaptan) kurtaracak da böyle bir amel yoktur.”12

Zikirde samimiyet

İnsanın, Allah’ı zikrederken duymuş olduğu haşyetten dolayı döktüğü bir damla gözyaşı sebebiyle, kıyamet günü Allah’ın azap etmeyeceğini 13 beyan eden Peygamberimiz, özellikle gizli yapılan samimi zikri tavsiye etmiş ve şöyle buyurmuştur. “Zikrin hayırlısı gizli, içten ve samimi olanı; rızkın hayırlısı da yetecek kadar olanıdır.”14

Allah celle celaluh’un koruması altında bulunan Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem kulluk bilincini en üst seviyede taşıyan bir insan olarak istiğfar okuma konusunda bizlere örnek olmuştur. Onun hadislerini araştırdığımızda, istiğfar okumanın önemine işaret eden birçok rivayet bulmak mümkündür.

Allah Resulü bir hadislerinde, istiğfarla ilgili olarak şöyle buyurmuştur: “Vallahi, ben günde yetmiş defa Allah’tan bağışlanmamı diliyor ve ona tevbe ediyorum.”15 Konuyla ilgili başka bir hadiste ise Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır: “Ben, Allah’a günde yüz defa istiğfar ediyorum.”16 

Buradaki “yetmiş” veya “yüz” rakamları çokluk da bildirebilir veya gerçek anlamdaki sayıya da işaret edebilir. Burada bilmemiz gereken, Peygamber Efendimiz’in çok sayıda istiğfar okuduğudur.  “Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru bir yola iletir”17 ayetinde ifade edilen ilâhi bir lütuf eren Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem günde yüz defa tevbe eder ve Allah Teâlâ’dan bağışlanma dilerse biz ne yapmalıyız?

İdeolojik kirlenme

Zihin, kalp, ruh, göz, kulak ve benzeri organları sürekli kirlenme altında olan kimselerin, Peygamberimizi örnek alarak daha çok istiğfar okumaları gerekir. Unutmayalım ki istiğfar insana haddini öğretir ve kişiyi tiranlaşmaktan korur. İstiğfar, yapılanlardan dolayı Yüce Allah’tan özür ve af dilemektir. İnsanın, kul olduğunu hatırlamasıdır.

Özellikle, ideolojik kirlenmenin dayatma şeklinde olduğu mekânlarda yaşayan Müslümanlar, her an kalplerini ve zihinlerini kötü düşüncelerden arıtmak için daimi bir istiğfar bilinci yaşamalıdırlar.

Kendimizi korumak için Peygamberimizin öğrettiği “Seyyidü’l İstiğfar” duasını Allah’la konuşuyormuş gibi, ezelde verdiğimiz sözü18 onun huzurunda tekrarlıyormuşçasına bir bilinç içerisinde okumalıyız. Bu istiğfarın anlam alanına göre hayatımıza yön vermeliyiz. Tüm istiğfar dualarının başı sayılan bu duanın anlamı şöyledir:

Allah’ım! Sen benim Rabbimsin. Senden başka ilah yoktur. Beni Sen yarattın. Ben Senin kulunum. Ben, gücümün yettiğince sana verdiğim söz üzerineyim. Yaptıklarımın şerrinden, sana sığınırım. Üzerimdeki nimetini itiraf ederim. Sana günahlarımı da yalnızca sana itiraf ederim. Günahlarımı bağışla. Çünkü günahları ancak Sen bağışlayabilirsin.

Sevgili Peygamberimiz; “Kim, bu istiğfarı inanarak sabahleyin söyler ve o gün akşama erişmeden ölürse, cennetliklerdendir. Yine inanarak geceleyin söyleyip de sabaha çıkmadan ölürse o da cennetliklerdendir”19 buyurmuştur.

İstiğfar herkes için

Burada kavramamız gereken, istiğfar okumanın zorunluluğu ayetlerle ve sünnetle ortaya konmuşken bunun “Muhammedî bir model” olduğunu unutup sadece tasavvufi ekollere mensup olanlara özgü sanmanın yanlışlığıdır. Zira Allah’tan bağış dileme her insanın muhtaç olduğu bir durumdur. Yalnızca tasavvufi ekollerdeki insanlarla aynileştirmek büyük bir hatadır.

Burada şu hususu açmakta yarar görüyoruz. Tasavvuf okulları istiğfarı günlük olarak disipline etmiş ve salikin durumuna göre sayıyı artırıp eksilterek onları kontrol altına almıştır.

İmam Maturidi rahmetullahi aleyh istiğfarı dilin söylediği bazı lafızların tekrarından ziyade bir eylem olarak tanımlamış ve sadece dille söylenen istiğfarın yeterli olmadığına dikkat çekmiştir. Ona göre evvela kişinin kendini günaha götüren amelleri terk etmesi, sonra da Allah ‘tan af dileyerek günahlarını setretmesi şarttır. Bu bağlamda günahlarına kefaret olacak davranışları ve ibadetleri çoğaltarak iyi bir hâl üzerine hayatını devam ettirmesi gerekir.20

Anlatılan biçimde tevbe ve istiğfardan hayırlı sonuçlar elde edebilmek için gözetilmesi gereken bazı şartlar vardır. Bu şartlar yerine getirilmeden tevbe sahih olmaz. Bunlar; kalbin alışkanlık kazanmış olduğu kötülüklerde ısrarı terk etmesi, yapılan günahlara pişmanlıktan dolayı istiğfarda bulunması, her hak sahibine hakkını vermesi ve kulağı, gözü, dili, burnu, elleri, ayakları, hepsinin başı olan kalbi, bir daha günaha düşmekten korumasıdır.21 

Tevbenin öz olarak altı şeyi içermesi gerekir. Sadece dille tevbe edip fiiliyatta gereğini yapmamak, yalancıların tevbesidir. Yalancılar gibi tevbe etmemek için şu altı hususa riayet etmek gerekir.

1. Geçmiş günahlardan pişmanlık duymak.

2. Farzları yerine getirmek.

3. Başkalarına haksızlık etmeyi terk etmek.

4. Hasımlarla helalleşmek.

5. Bir daha günaha dönmemeye azmetmek.

6. Nefsi günahta büyüttüğün gibi Allah’a itaatte eritmektir.22

Sufilere göre istiğfar

Sufilere göre ise günahlardan tevbe etmenin şartları şunlardır: 

1. Geçmişte yaptıklarına pişman olmak.

2. İçinde bulunduğun anı terk etmek ve Hakk’ın senin için takdir ettiğine boyun eğmek.

3. Gelecekte, daha önce yaptıklarını işlememe konusunda kararlı olmak.

4. Kul haklarını ödemek ve helalleşmek.

5. Allah’a karşı yerine getirilmemiş kulluk görevlerini kaza etmek.

6. Riyazet ve nefis terbiyesi yoluyla haramlardan oluşan vücuttaki yağları ve etleri eritmek.

7. Yiyeceğin, içeceğin ve giyeceğin helal olmasına dikkat etmek.

8. Kalbi; nefret, hile, kurnazlık, haset, kin, hırs ve ölümü unutma gibi kötü duygulardan temizlemek.[23]

9. Kötü insanlardan uzak durmak ve onların meclislerine katılmamak.

10. Salih ameli çok yapmak.24

Herkesin tevbesi kulluğu idrakine göredir. Allah’ın öyle kulları vardır ki onlar kendilerini günahlardan azami şekilde korumaya çalışırlar. Onların tevbesi, vakti boşuna harcamaktandır. Çünkü vakti iyi değerlendirememek, onları noksanlığa götürür ve murakabenin nurunu söndürür.

Vakit üzerinde yapılan savurganlıklar her insan için acilen tevbe edilmesi gereken bir suçtur. Çünkü vaktini zayi eden ömrünü zayi etmiş olur. Tasavvuftaki “vukuf-u zamani” denilen ilke, sufinin anı bile değerlendirerek ömrünü boş şeylerle geçirmemesidir.

Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com

DİPNOTLAR
1 Enfal 8/32
2 Enfal 8/33
3 Talak 65/10
4 Taberi, Cami’u-l Beyan, c.XII, s.144; Isfahani, Müfredat, s.328; Şevkani, Feth’u-l Kadir, s.1882.
5 Ahmed, Müsned, c.IV, s.153; Ebu Davud, I, Taharet 9, Had. No: 18, c.I, s.24.
6 İbni Manzur, Ebu’l Fadl Cemaluddin Muhammed, Lisan’u-l Arap, Kahire, trsz. c.V, s.3274.
7 Tirmizi, 5, Taharet, 7, c. I, s.12; Hâkim, Müstedrek, c.I, s.261.
8 İbni Kayyim, Medaricu’s-Salikin, c. I, s.335.
9 Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, c. X, s. 208.
10 Beyhaki, Sünen-i Kübra, İstiska, 15, Had. no: 6421, c. III, s.490.
11 Taberi, Camiu’l-Beyan, c. VI, s. 233.
12 Acluni, Keşf’ü-l Hafa, c. I, s. 498.Bak: Malik,  Muvatta, c.I, s.211.
13 Suyuti, Celaleddin, Camiu’s-Sağir, c.II, s.526.
14 Ahmed, Müsned, (Tah: Muhammed Derviş, Had.no. 1477), c.I, s.172.
15 Buhari, Kitabu’d-Deava, XI, 101.
16 Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, X, 209.
17 Fetih 48/2.
18 Araf 7/172.
19 Buhari, Kitabu’d-Deava, XI, 98.
20 Maturidi, Ebu Mansur Muhammed b. Muhammed, Te’vilât-u Ehlis’s Sünne, Beyrut, 2005, c. III, s.354.
21 Muhasibi, Haris, Risaletü’l-Müsterşidin, Beyrut, 1995, s.172
22 Yazır, Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul, 1979, VII, 430.
23 Üsküdarlı Muhammed Nasuhi, er-Risaletü’r-Rüşdiye fi’t-Tarikati’l-Ahmediyye (Haz: Musa Yıldız – Mustafa Tatçı), Sahaflar Kitap San, İstanbul 2006, s. 139.
24 el-Makdisî el-Hanbeli, Şemseddin Ebu Abdullah b. Muhammed, el-Âdâbu’ş-Şeriyye, Kahire Tarihsiz

İslam İlmihalimiz ↗

Dini sorularınıza güvenilir kaynaklardan cevaplar bulmak için tıklayın.

Kaynak Metinler ↗

İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Mehmet Feyzi Efendi farklı bir zattı…

İmam hatipte okurken yaz tatillerinde İstanbul gibi manevi üstadların bol olduğu bir şehirde birçok güzel …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.