Mahmud Efendi Hazretleri ilmiyle amildi

İstanbul’un bütün evleri medrese olsa emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l-münker olmasa bir değer ifade etmez.

Allah celle celaluhu insanları yarattıktan sonra onları sorumlu tutup imtihan edeceği için hikmeti gereği insanlara peygamberler göndermekteydi. Bu zincirin son halkası Efendimizdir. Ondan sonra nebi gelmeyeceği ayetle bildirilmiştir. Fakat Efendimiz kendisinin varislerinin alimler olacağını bildirmiştir. Burada alim ilmi ile ameli beraber götüren anlamındadır. Efendimizden günümüze kadar durum böyle devam etmiştir.

Bizim topraklarımızda Osmanlı devleti mevcutken alimlerin ve Allah dostlarının çalışmaları tabii seyrindeydi. Fakat devletimizin yıkılması sebebi ile karanlık bir çağa girmiş olduk. Çünkü yeni devlet İslam’dan uzaklaşma gayreti içindeydi. Ancak Allah buna izin vermemiş. Efendimizin varisleri aracılığı ile nurunu yeniden aydınlatmaya başlamıştı.

Diriliş başladı elhamdülillah

Türkiye’mizin birçok bölgesinde Alimler ve Allah dostları vesilesi ile Müslüman halk dirilmeye başladı. Bu dirilişin en büyük adımları ise ilim ve fikir merkezi olan İstanbul’daydı. Bu büyük diriliş çalışmalarının başında İstanbul’da hem fıkıh alimi hem de Nakşibendi şeyhi Ali Haydar Efendi ve onun talebesi Mahmud Efendi, Ramazanoğlu Mahmud Sami Efendi ve talebesi Musa Topbaş Efendi, Erbakan Hocamızın şeyhi Mehmet Zahid Kotku Efendi ve ayrıca Süleyman Hilmi Efendi başı çekmekteydiler.

Adıyaman Menzil’de Muhammed Raşit Efendi ve Kardeşi Abdülbaki Efendi ve Bitlis ve Siirt gibi doğu illerimizde birçok şeyh bu çalışmaları sürdürmekteydi. Her biri diğerinden bu kıymetli mücahidler Türkiye’nin İslam’dan uzaklaşmasını engellemeye çalışmakta ve yeniden İslamî nesil inşa etmeye çalışmaktaydı.

Bunlar arasında Mahmud Efendi ilme teşviki ve Sünnet’e düşkünlüğü ile dikkat çekmektedir. Onun hayatını ve kişiliğini tanımamız; bu devirde İslam’ın nasıl yaşanabildiğini, nefse karşı nasıl durulabildiğini, bu asırda Müslüman’ın duruşunun nasıl olması gerektiğine ışık tutar. Zühd ve takvanın nasıl insana dönüştüğünü, Kur’an ve Sünnet’in nasıl pratiğe dönüştüğünü gösterir.

Nefisle mücadelede ön saflarda yer alıp “Onlar arasında, bazılarını sabrettikleri için bizim yolumuza ulaşan lider-imam olarak seçtik” ayetinde nasıl yer alınacağına örnektir onun hayatı. İşte Mahmud Efendinin özeti; hedefini bilen ve ona göre yaşayan bir insan.

Kısaca hayatı

Kısaca hayatından bahsedecek olursak; Mahmud Efendi bir zamanlar Mahmud idi. O da Trabzon’un Of ilçesinin Tavşanlı Köyü’nde doğmuş (1927) çocuklardan biriydi.

O da çocuk oldu, ergen oldu, genç oldu, O da imtihan oldu. Hiçbir aşamayı imtihansız torpille geçmedi. O da birçokları gibi ilk hafızlık yapmış, sonra Hacı Dursun Efendi‘den İslami ilimler tahsiline başlamış ve Mehmet Rüştü Aşıkkutlu Efendi’den talim dersleri almış.

Gençlik yıllarında bir sene civarı Kayseri’de Tesbihcizade Ahmed Efendi’den de sarf, nahiv ve Farsça eğitimi almış. Sonrasında ders okutmaya başlamış ve askere gitmeden önce ilk ilmi icazetini vermişti.

Bütün bunlardan sonra Balıkesir Bandırma’da askerlik vazifesi esnasında Ali haydar efendi ile tanışmış ve beraberlikleri ölünceye kadar devam etmişti.

Askerlikten sonra 1954 yılında İstanbul Çarşamba’daki İsmailağa Camii‘ne imam olur. Sonraki hayatı İstanbul da devam etmiştir. Bu onun kısa tarihçesi.

Nasıl bir genç idi

Talebelerinden Bayram Efendi‘nin nakline göre “O gençlik yıllarında (21 yaşında) nafile namazlara, oruçlara, teheccüde çok düşkündü. Ondan daha fazla ilim sahipleri olduğu halde onun kadar şeriatı ve sünneti yaşayanı ne görür ne bilirdik, Hocası Aşıkkutlu onun hakkında çok şeyh gördüm, her birinde bir eksiklik var ama Mahmud’a bakıyorum da bana deseler peygamber nasıldı onu gösterirdim.”

1960’da şeyhinin vefatı ile Nakşibendi tarikatının yeni şeyhi olur. Zamanla yetiştirmiş olduğu birçok talebe onun yanına yerleşir. İlim, irşat ve davet vazifeleri giderek artar ve bütün Türkiye’yi aydınlatan nurlardan biri olur.

Sünnete ve nafile ibadete düşkünlüğü

Teheccüd, işrak, kuşluk, evvâbîn, tahiyyetü’l-mescid ve abdest şükür namazı gibi nevâfile riayet etmeye çalışmış hatta bir defasında “Kuşluk namazını terk edeceğine Mahmud ölsün daha iyi” buyurmuştur. Bir ara cemaatinin “Mahmudçular” ismiyle zikredildiğini duyduğunda çok üzülmüş ve cuma hutbesinde şunları söylemiştir: “Mahmudçular diyorlar. Allâh aşkına! Ben yeni bir din mi îcad ettim?! Rasûlüllâh sallellâhu aleyhi ve sellem’in günlük hayatta yaşanan sünnetleri var, dördünü terk ettiğimi gören arkamda namaz kılmasın.

Emri bil-maruf; Bunun yapılması gerektiğini beyan ederken şöyle derdi: “İstanbul’un bütün evleri medrese olsa emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l-münker olmasa bir değer ifade etmez. Allah aşkına acıyın bu insanlara. Sel gibi cehenneme akıyorlar.

Ali Haydar Efendi’den şu sözü çokça naklederdi; “Dîn-i Mübîn-i İslam’ın devam ve bekası emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’l-münkerin devamına, Dîn-i Mübîn-i İslam’ın yıkılması ise emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l-münkerin terkine bağlıdır.” Şehir, şehir bunun için gezdi…

İslam’ın hayat tarzını diriltme

Ali Haydar Efendi’den ve Zâhid el-Kevserî’den mücaz olan büyük âlim Emin Saraç Hoca Efendi, Mahmud Efendi Hazretleri’ni sıkça ziyaret eder ve çeşitli vesilelerle: “Ali Haydar Efendi Hazretleri’nin muradını Mahmud Efendi hayata geçirmiştir, çünkü Ali Haydar Efendi’nin tek arzusu ilmin yayılması ve (sakal, cübbe-şalvar ve çarşaf gibi) İslam şiarının canlanmasıydı” derdi.

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri’nin torunu ve Medîne’deki Muhammed Mazhar el-Fârûkî Hazretleri, Mahmud Efendi’yi İstanbul’da ziyaret etmiş ve: “Ben dünyayı gezdim, bu asırda onun gibi şerîat ve tarîkatı birlikte yaşayan zat görmedim” demiştir.

Büyük Ehl-i Sünnet âlimlerden Seyyid Muhammed Alevî el-Mâlikî, Mahmud Efendi’yi birkaç defa ziyaret etmiş, vefatından önce on gün kadar Kendisinin misafiri olmuş ve; “Dünyada birçok cemaatler gördüm. Kimisi ilme önem verip tasavvufu zâyi etmiş, kimi de tasavvufa ihtimam gösterip ilmi zâyi etmişlerdir, ama Mahmud Efendi ve cemaati ilimle ameli, şerîatla tarîkatı birlikte yaşayıp-yaşatan müstesna cemaatlerdendir.”

İlme verdiği değer

Vaazlarında şu sözleri tekrarlamıştır: “Boğaz köprüsünü alelâde marangozlar, demirciler yapabilir mi? Büyük mühendis, büyük mimarlar lazım. İşte bu din köprüsünü de küçük hocalar yapamaz, büyük âlimler lazım.” 

1962 yılında ders halkasına katılan Konyalı bir talebesi şöyle anlatmaktadır: “Fatih’te müezzindim. Sabah namazından sonra İsmailağa’ya gider, öğleye kadar Hocaefendi’den ders okurdum. Beş tane çocuğum vardı. Evin kirasını ödemekte de zorlanıyordum. Ek işte çalışmaya karar verdim. Bunun için ders okumayı bırakmam gerekiyordu. Bir gün dersten sonra Hocaefendi’ye durumu arz ettim. Çok müteessir oldu. Bana beklememi söyleyip, hanımının bileziklerinden üç tane alıp geldi. ‘Al, bunlar hediyemizdir. Kiranı öde, dersten geri kalma’ dedi.”

Yine 2009 yılının aralık ayında Mahmud Efendi’yi ziyarete gelen Büyük Muhaddis Allâme Muhammed Avvâme, “Hazreti Ali, Küfe’deki ilmi görünce İbn Mesud hakkında; Allâh İbni Mes’ûd’a rahmet etsin. Gerçekten bu beldeleri ilim doldurmuş” sözünü nakledip akabinde; “Allâh Mahmud Efendi’ye merhamet etsin. Gerçekten bu beldeleri ilim doldurmuş” demişti.

Medîne’deki büyük alim ve şeyh Muhammed Zekeriya el-Buhârî; Rüyasında Mahmud Efendi Hazretleri’ni, ayağını Rasûlüllâh’in mübarek ayağını kaldırdığı yere koyarken görmüş, bunun üzerine Mahmud Efendi Hazretleri’ne: “Ben Buhara’da Seyr-u Sulûkümü tamamlayamadım, siz bana tamamlattırır mısınız? diye ricada bulunmuş. Efendi Hazretleri de: “Siz manen tamamlamışsınız” diyerek tevazu göstermiştir.

Muhammed Ali Es Sabuni ile..

Ziyaretine gelenler

Şâm-ı Şerîf’in fukahâsından Abdurrezzak Halebî Hazretleri Mahmud Efendi Hazretleri’nin en büyük âşıklarından olup talebelerine daima onu tanıtmaya çalışmıştır. Türkiye meşâyıhından Mahmud Sami Ramazanoğlu Hazretleri, Mahmud Efendi Hazretleri’ni mescidinde ziyaret edermiş. Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri, Mahmud Efendi Hazretleri’ni sürekli ziyarete gelmiş ve cenazesinin yıkanmasını ve namazının kıldırılmasını kendisine vasiyet etmiştir. Cenazesini o kıldırmıştır.

Son dönemde Kur’an’a çok büyük hizmeti geçmiş olan Gönenli Mehmed Efendi Hazretleri, Mahmud Efendi Hazretleri’ni sık sık ziyaret ederdi. Oğlu vefât ettiğinde Efendi Hazretleri kendisine tâziye ziyaretine gittiği zaman Efendi Hazretlerine hitaben; “Senin yaptıklarını biz beceremedik, ortalığı sakallılarla ve çarşaflılarla doldurdun. Bir kere rüyamda semânın bir katında evliyâullahın toplantısına katıldım, tanıdığım bütün meşâyıh oradaydı, seni göremeyince sağa sola bakındım. O zaman hâtiften: ‘Mahmud’u aşağılarda arama. Yukarı bak!’ diye nida edildi ” demiştir.

Muhammed Ali Sâbûnî gibi dünya çapında Meşhur alim, Mahmud Efendi’ye intisab etmiş ve; “Bu Zât sadece Türkiye’nin değil, bütün dünyanın şeyhidir.” demiştir. Büyük âlim Mehmet Emin Er, Suud ulemasından Seyyid İbrahim Ahsâî, Medîne’de bulunan Arif Hikmet Kütüphanesi müdürü büyük âlim Ali Ulvi Kurucu, Erzurum müftüsü Halis Efendi gibi Üstadımızı ziyaret eden veya kendisine intisab eden daha birçok zat vardır ki bunları tek tek saymaya bizim imkanımız müsait değil…

24 Zilkade 1443 (23 Haziran 2022) sevgili üstadımız, şeyhimiz Mahmud Efendi Hazretleri ahirete irtihal etmiştir. Allah Teala rahmet eylesin. Allah’ımız bize de örnek alabilmeyi nasip eylesin.

Ali Ulvi Uzunlar/ İrfanDunyamiz.com

KARADENİZ ÇEVRESİ İRFAN DÜNYAMIZ

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Mehmet Feyzi Efendi farklı bir zattı…

İmam hatipte okurken yaz tatillerinde İstanbul gibi manevi üstadların bol olduğu bir şehirde birçok güzel …

Bir yorum

  1. Muhtesem bir degerlendirme

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.