
Analarımız, ninelerimiz dua ederken “Ey güzel Allah’ım” diye yakarılardı. Ne güzel bir hitap değil mi? Nasıl bir samimiyet bu? Ne kadar anlamlı. Ne kadar içten bir istek, niyaz, arz… İnsan erir onların dularını dinlerken. Ümmî oldukları halde bu yalvarıp yakarışlarına hayran kalınır.
Yıllar sonra bizler; kendi yaptığımız dualarla karşılaştırınca, gerçekten Rabbimize karşı mahcup oluyoruz. Eğer bir kula dua edeceklerse; “Ey güzel Allah’ım! Ne olur kurtar, ne olur iyilik ver” derken eller cân-u gönülden kalkar kalkar iner ve yüze sürülürdü. Bakmışız ki duâ makbul olmuş.
Hayırlı insanlar
Bir de secdeye varışları vardı ki o nasıl bir samimiyetti öyle… Temiz kulların hali başka oluyor. Ümmiler ama marifet ilmine sahipler. Zaten asıl ilim, Allah’ı bilmek ve O’na kulluk yapmaktır. Yoksa Yunus’un ifadesiyle “Bir kuru emektir.”
En hayırlı insan samimi bir şekilde kendini ibadete veren insandır. Kıyamlarda, rükularda, secdelerde ömrünü geçirendir. Allah bir kişiye marifet ilmini verirse o kişinin hali böyle olur kardeşlerim. Allah celle celaluh ayetinde bu gerçeği ifade buyuruyor:
“Geceleyin secde ederek ve ayakta durarak boyun büken, ahiretten çekinen, Rabbinin rahmetini dileyen kimse inkar eden kimse gibi olur mu? De ki: “Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.” (Zümer 9)
Rabbimizden işte bu samimiyeti istiyoruz. Nerde bu iman? Nerede bu teslimiyet? Gönül topraklarımız iyice kuraklaştı. Allah celle celaluh bizlere şuur ve gayret versin. O saf kalmış insanların samimiyetlerinden bizlere de ihsan eylesin.
Hazineler var
Böyle samimi, ümmî ama gönül ehli kimselerle yakın olup sohbet etmek bambaşkadır. Şüphesiz ki Allah’ın bu minvalde adetâ saklı kulları vardır. Hani Hızır aleyhis selam böyle biriyle karşılaşıp velî olduğunu anlayınca; “Rabbimizin onları yüce Zâtına sakladığı” cilvesi var ya! Kıssa olarak da anlatılır
Anadolu’da gerçekten öyle gizli hazineler vardır. Onlar kendilerinin de vel, olduğunu bilmezler. Halk da bilmez. Cenab-ı Hakk saklar onları. Kendilerine sorsan; “Dünyanın en aciz en günahkar kuluyuz” derler. Ah ah nerede onların hali, nerede bizim halimiz.
Bir de cömertlikleri vardır ki dillere destandır. Yemez yedirirdi anam rahmetli. Misafir; “Sen de ye” deyince de; “Sizin karnınızın tokluğu bizim yüzümüzün aklığı” derdi. Ümmî bir insanın, ifadesiydi bu. Şu ifadenin saflığına bakar mısınız?
Bir teyzem vardı da bizlerle konuşurken; “Ciğerim, özüm” derdi. Aman Ya Rabbi! Sohbetine doyum mu olurdu rahmetlinin. Gözlerimize böyle baktığı zaman gözlerini iyice açar ışıl ışıl bakardı. Hisli olduğu, duygulu olduğu, samimi olduğu gözlerinden okunurdu.
Bir abimiz vardı da sık sık “Cilve-i Rabbanidir bu” derdi. Hayrete şayan gönül bahçelerini anlatırdı. O bahçelere girerdik adetâ ve her bir çiçeği koklardık. Elli yıla yaklaşsa da hayırla yâd ediliyor bu güzel kullar. Ne demektir bu cilve-i Rabbani? Allah bilir ne manalara kapı aralıyordu mübarek.
Kocakarı imanı
Hepsi böyleydi onların. Edep ve hayâda birer âbideydi sanki onlar. O yaşlı ninelerden kalanlar, şimdi hayret ve şaşkınlık içerisindeler. “Allah’ın varlığını yüz meselede ispat ederim” diyen bir ilim ehline öyle bir nine; “Hay oğlum Allah’ın varlığından şüphen mi var da ispata kalkıyorsun?” deyiverir.
Buna kocakarı imanı derler Anadolu’da. Yunus gönüllü olanlar onun kıymetini anlar. Analarımızın, ninelerimizin imanıdır o. Kütüklüklerden, haramlardan, günahlardan koruyan imandır o. İnsan hayret ediyor, ilim sahibinde olmayan Allah korkusu bu güzellerde var. Ne güzel söylemiş şair:
Harabât ehlini hor görme Zâkir,
Defîneye malik viraneler var,
İşte bu duyguları nasıl da işlemiş o Alperenler! Hacı Bektaşi Velî, Taptuk Emre, Yunus Emre, Mevlâna, Hacı Bayram Velî’ler ve daha niceleri. Allah’ın rahmetine gark olsunlar. Evliyaullah sevgisi olmasa, büyüklere bu hürmet bu saygı olmasa, bu güzel analarımız, ninelerimiz böyle mahzun olur muydu?
Yıllar önce böyle bir zat geldi bize de, bir saatlik sohbetimiz sanki bir yıl gibi oldu. Dünyalık adına bir şey yok. Hep Allah celle celaluh sevgisi idi sohbetleri. Resulallah sallellahu aleyhi ve sellem ve Allah dostlarıydı dillerinden düşmeyen. Ne o bizi tanır ne de biz onu! Hala bilmiyoruz kimdi o?
Ama yıllar var ki, bıraktığı iz asla silinmez. O tad asla unutulamaz. Kolay kolay bir daha bulunmaz. O an akla geldikçe, gözlere yaşlar hücum eder, gönle muhabbet dolar. Aman Allah’ım! Senin dostların bambaşka.
Ya Sen Allah’ım! Ya Sen! Anlamak ve anlatmak ne mümkün Seni yüce Rabbim! Sübhansın Allah’ım! Münezzehsin ya Rabbi! Sultansın Allah’ım! Sana geldim Allah’ım! Ne olur kabul buyur! Layık olamasak da yine de kabul buyur. Sen ki umutlarımızı boşa çevirmeyensin. Amin.
Muzaffer Dereli/ İrfanDunyamiz.com
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.
İrfan Dünyamız Kendi İrfanımızı Keşfet!


