Sünnet hafife alınamaz

Rasûlullah sallellahü aleyhi ve sellem, Asr-ı Saâdet’te yaşayan ashâb-ı kirâm için ne anlam ifade ediyor idiyse, bugün bizim için de aynı mânâyı ifade etmektedir.

Cenâb-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’i onunla göndermiş ve ona Kur’an’ı tebliğ ve tefsir etme vazifesi vermiştir.

Allah Rasûlü sallellahü aleyhi ve sellem de Kur’an’ı en emîn bir şekilde ümmetine tebliğ etmiş, onu sözleri ve hayatıyla tefsir etmiştir.

Sünnet her asırda bağlayıcıdır

Allah Rasûlü’nün getirdiği ölçüler, yaşadığı asırda olduğu gibi kıyamete kadar gelecek bütün zamanlarda da geçerli olacak, müslümanlar hayatlarını bunlara göre tanzim edeceklerdir.

Ancak Efendimiz’in hayat ölçülerini günümüze takdim etmenin önceki asırlara göre farklı bir yönü daha vardır: Zira Allah Rasûlü sallellahü  aleyhi ve sellem: “Ümmetimin en hayırlıları, benim dönemimde yaşayanlardır, sonra onları takip edenler, sonra da onları tâkip edenler gelir…” buyurmuştur. (Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 210-216)

Öyleyse, zaman ilerledikçe, buna paralel olarak Kitap ve Sünnet’i anlatıp öğretmenin ehemmiyeti de artmaktadır.

Mâlumunuz, insan hayatın akışı içinde kendisini dünyaya kaptırıveriyor. Onu sık sık îkaz edip mânevî âleme ve âhiret hazırlığına yönlendirecek bir takım hatırlatmalar gerekiyor.

Bildiği şeyler de olsa insanın zaman zaman mühim hakikatleri hatırlaması ve tekrar etmesi zarûrî…

Bir de bunlar Allah ve Rasûlü’nden gelen ilâhî hayat ölçüleri olunca, meselenin önemi bir kat daha artıyor ve bu ilâhî ölçüleri insanlara durmadan hatırlatmak ve telkin etmek, en lüzûmlu vazife hâline geliyor.

Sünnetin aktarılması vazifemizdir

Rasûlullah Efendimiz sallellahü aleyhi ve sellem, bu mühim vazifenin ihmal edilmeden yapılması için şöyle buyurmuştur: “Benden bir âyet bile olsa insanlara ulaştırınız!..” (Buhârî, Enbiyâ, 50; Tirmizî, İlim, 13/2669)

“Sözümü işiten, onu güzelce anlayıp ezberleyen ve başkalarına ulaştıran kimsenin Allah yüzünü ak etsin! Nice bilgi sahibi kimse vardır ki, onu kendisinden daha anlayışlı kimseye ulaştırır.” (Tirmizî, İlim, 7/2685)

Demek ki, ilâhî hakîkatler devamlı insanlara ulaştırılmalı ve herkese öğretilmelidir.

Nübüvvet asrından uzaklaşıldıkça, bu yoldaki gayretler de artırılmalıdır.

Diğer taraftan, insanlığın dünyaya dalıp âhireti unutması ve bu yönde bazı zorlamalara tabî tutulması neticesinde, dini konular ihmâl edildi ve bu alanda büyük bir cehâlet meydana geldi. İnsanlar, âyet ve hadislerden habersiz hâle geldi.

Yanlış telkinlere dikkat!

İşin daha vahim tarafı, dînî konularda câhil bırakılan bu insanlar, İslâm ve onun muazzez Peygamberi hakkında yanlış telkinlere mâruz bırakılıyor.

İşte böyle durumlarda insanımıza Allah Rasûlü’nden hayat ölçüleri takdim etmek, çok büyük bir mânâ ifade etmektedir.

Bu durumda yapılacak en güzel iş, insanlarımızı bilgilendirmek, doğru bilgileri sağlam yollarla onlara ulaştırmak ve Cenâb-ı Hakk’ın kullarına büyük bir rahmet olarak lûtfettiği En Güzel Örnek Fahr-i Kâinât Efendimiz’i tanıtmaktır.

Ayrıca Cenâb-ı Hak, kendi zatını sevdiğini iddia eden kullarına, Peygamber Efendimiz’e itaat etmelerini ve onun Sünnet’ini yaşayarak kalbî dokusundan hisse almalarını emretmiştir.

Yüce Rabbimiz, bu istikamette hareket eden kullarını, kendisinin de seveceğini ve günahlarını affedeceğini müjdelemiştir.

Allah’a ve Rasûlü’ne itaatten yüz çevirenleri ise Allah’ın nefret ettiği ve küfür girdabında boğulan insanlar olarak tavsif etmiştir. (Âl-i İmrân 3/31-32)

Muhammedü’r Resulullah kakikati

Bugün Hz. Muhammed Mustafâ’ya iman etmeyen bir insan, hangi peygambere ve kitaba bağlı olduğunu iddia ederse etsin, Allah katında mü’min olmadığı gibi, takip ettiğini söylediği peygambere ve kitaba da inanmış sayılmaz.

Zira önceki kitapların müjdelediği Peygamber Efendimiz sallellahü aleyhi ve sellem’i inkâr edenler, o ilâhî kitaplara tam olarak iman etmiş kabul edilemezler.

Rasûlullah saallellahü aleyhi ve sellem’den sonra başka bir peygamber gelmeyecektir. O, son peygamberdir. Cenâb-ı Hak, en şerefli peygamberine ümmet olmayı bizlere lûtfetmiştir.

Allah Rasûlü sallellahü aleyhi ve sellem birgün ashâbına: “…Siz ümmetler içinde benim nasîbimsiniz, ben de peygamberler içinde sizin nasîbinizim!” buyurmuştur. (Heysemî, I, 174)

Bizler için ne güzel nasîb! Cenâb-ı Hak, içinde bulunduğumuz nimetin kadrini idrak edebilmeyi nasîb buyursun!

Değer yargıları aşındı

İnsanlık Allah Rasûlü’nden uzaklaştıkça maruz kaldığı aşınma da artıyor. Nitekim Peygamber Efendimiz ümmetini şöyle îkaz buyurmuştur: “Karanlık geceler gibi birtakım fitneler ortalığı kaplamadan evvel, sâlih ameller işlemekte acele ediniz! Öyle zamanlar geldiğinde insan, sabah mü’min iken akşama kâfir olarak çıkar; akşam mü’min iken sabaha kâfir olarak çıkar. Dinini küçük bir dünyalığa satar.” (Müslim, Îmân, 186. Ayrıca bkz. Tirmizî, Fiten, 30; Zühd, 3; İbn-i Mâce, İkâme, 78; Ahmed, II, 303, 372, 523)

Günümüzde değer yargıları o kadar aşınmış ki, doğrulara yanlış gözüyle bakılıyor. Doğru yapan insanları ayıplanmak isteniyor. Tamamen nefislerin isteğine göre bir ahlâk telâkkîsi oluşturulmaya çalışılıyor.

Bütün hayat menfaat ve hazlar üzerine bina ediliyor. Menfaate dokunacak kâide ve kurallar kesinlikle kabul edilmek istenmiyor. Bu ister ahlâkın, isterse dinin kâideleri olsun, fark etmiyor.

Sünnete sarılmak

Böyle zamanlarda Efendimiz’in takdim ettiği hayat ölçülerine sarılmak, daha büyük bir anlam ifade etmektedir. Rasûlullah sallellahü aleyhi ve sellem şu müjdeleri vermektedir:

“Ortalık kargaşa içindeyken ibadet etmek, bana (kavuşmak üzere) hicret etmek gibidir.” (Müslim, Fiten, 130; Tirmizî, Fiten, 31/2201; İbn-i Mâce, Fiten, 14)

“Ümmetimin fesâda uğradığı dönemde, sünnetime yapışan kişiye şehîd sevâbı verilir.” (Heysemî, I, 172; Ebû Nuaym, Hilye, VIII, 200; Suyûtî, el-Câmî, no: 9171)

Diğer rivâyette bu ifade, “yüz şehîd sevabı” olarak geçer. (Beyhakî, ez-Zühdü’l-kebîr, s. 151/209)

Islah sorumluluğumuz

Yine Rasûlullah sallellahü aleyhi ve sellem: “İslâm garip başladı ve yine önceki garip hâline dönecektir. Gariplere müjdeler olsun! Ki onlar benden sonra, insanların Sünnet’imden bozup fesâda uğrattığı hususları ıslâh ederler” buyurmuştur. (Tirmizî, Îmân, 13/2630; Müslim, Îmân, 232-233; Ahmed, I, 184)

Buradaki ıslahtan maksat, Peygamber Efendimiz’in Sünnet’ini yaşamak ve insanlara anlatıp öğretmektir. Nitekim diğer bir rivayette: “Ey Allah’ın Rasûlü, garipler kimlerdir?” diye sorulunca, Rasûlullah sallellahü aleyhi ve sellem: “Sünnetimi yaşayarak ihyâ edenler ve onu Allah’ın kullarına öğretenlerdir” cevabını vermiştir. (Beyhakî, ez-Zühdü’l-kebîr, s. 150/207)

Dolayısıyla, zamanımızda, İslâm’ı insanlara anlatmak için daha büyük gayretler içine girmek gerekiyor. Peygamber Efendimiz’i en doğru ve en güzel şekilde nesillerimize tanıtmamız îcab ediyor.

İslam kolaylık dinidir

Belki sözlerimiz Fahr-i Kâinât Efendimiz sallellahü aleyghi ve sellem’e lâyık değil, lâkin hepimiz, anlamak, yaşamak ve anlatmak sûretiyle o en büyük ilâhî nasîbe teşekkür zarûreti içindeyiz.

O’nun hayat veren ölçülerini, gücümüz nisbetinde mânevî buhranlar içinde kıvranan zamanımıza taşıyan birer köprü olabilmek, en büyük vazîfemizdir. Ve o en zirve ahlâk nümûnesini bütün insanlığa en güzel şekilde tanıtmak, vefâ borcumuzdur.

Şuna emînim ki, insanlar Efendimiz’in takdim ettiği ölçüleri okuduklarında, gönülleri ferahlayacak ve “Bu ne güzelmiş!” diyecekler.

İslâm’ın kolay yaşanan bir kolaylık dini olduğunu, âhireti kazanmayı da Cenâb-ı Hakk’ın biz kullarına kolaylaştırdığını anlamakta gecikmeyecekler.

Prof. Dr. Zekeriya Güler Hocamızın “Hadis ilmi deyip geçmeyin” yazısını okumak için lütfen buyurunuz.

İrfan Oral Hocamızın “Kur’an-ı Kerim’i doğru anlamak için altın öğütler” yazısını okumak için lütfen buyurunuz.

Prof. Dr. Oran Çeker Hocamızın “Anlamadan okumak sevap değl diyenlere” adlı yazısını okumak için lütfen buyurunuz.

Not: Bu yazı Altınoluk Dergisi’nin Ağustos 2007 tarihli sayısında yayınlanan bir mülakattan kısmi olarak iktibas edilmiştir.

Dr. Murat Kaya/ DinKulturuAtolyesi.com

Şunlara Gözat

Mehmet Feyzi Efendiyi ziyaretimiz…

İmam hatipte okurken yaz tatillerinde İstanbul gibi manevi üstadların bol olduğu bir şehirde birçok güzel …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.