Rüstem Kılıç

Rüsetem Kılıç’ın bütün yazıları.

Çocuk rızkıyla doğar…

İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nü başarıyla tamamlayıp diplomamı aldıktan hemen sonra 28 Temmuz 1985 yılında bir Cuma günü kızım dünyaya geldi. Ani bir sancıyla doğacağı anlaşılınca, hastaneye yetiştiremeyeceğimizi anladık. Hemen Timurtaş Uçar’ın ebe olan kayınvalidesine haber verdim, o da sağ olsun geldi ve yardımcı oldu. Onun bu yardımını burada kayda geçirmek …

Devamı

1985 yılında bir Umre yolculuğu…

1985 yılı okulda artık son yılımızdı. Arkadaşlar arasında öğrenci olarak sömestr tatilinde umreye gitmek fikri doğdu. Ben de oraları çok merak ettiğim için, biraz da harçlığım vardı, dedim; “Ben de gidebilirim.” Umreye gitmek için karar veren arkadaşlar talep edilen ücreti yatırıp kayıtlarını yaptırdılar. Tabi sömestr tatili kısaydı, 15 gün süremiz …

Devamı

Bahçıvandan dinlediklerim…

Turgut Özal iktidara gelip çok başarılı işler yapmış, başbakanlık yapmış ve on senelik hizmetinden sonra 93 yılı başında cumhurbaşkanı seçilmiş ve muhtemelen bir komploya kurban giderek 93’ün ortalarında rahmeti Rahmana kavuşmuştu. Allah mekânını cennet eylesin. Ölmeden önce Orta Asya gezisinden dönmüştü. Zaten yorgun bir durumda olmasına rağmen bir akşam önce, …

Devamı

Necip Fazıl’ın cenazesinde neler yaşandı?

Yüksek İslam Enstitüsü’nde okurken, çok sevdiğim şair Necip Fazıl Kısakürek’in öldüğü haberini duydum. Merhumun Çile isminde bir şiir kitabı vardır, o kitabı satın alıp bir solukta okuyup su gibi içtiğimi hatırlarım. Öyle hoşuma gitmişti ki o güne kadar öyle güzel şiirler hiç okumamıştım.   Cenazesinin Avrupa yakasındaki Fatih Camii’nden kaldırılacağını …

Devamı

İstanbul’da yeni arayışlar…

Evlenip, İstanbul’a vardıktan sonra, evimizde bir süre daha oturup sonra da kiralık bir eve geçtik. Artık benim yüküm bayağı ağırlaşmıştı. Hem derslerime çalışıp okulumu bitirmem, hem de geçim temin etmek için, bir yol aramam gerekiyordu. Üst katta oturan uzak doğu sporları hocası Yılmaz Aydın’ın Celalettin Süer Camii karşısında çok büyük …

Devamı

Yuva kurmak ne güzel…

Kaynarca’da oturduğum evden Bağlarbaşı’ndaki Yüksek İslam Enstitüsüne gitmem gayet zor oluyordu. Sabah namazını kıldıktan sonra basit bir kahvaltı yapar ya da yapamazsam bir kaşık bal yerdim, hemen elbisemi üstüme giyip kitaplarımı çantama koyup, dört kat aşağı indikten sonra yine koşar adımlarla banliyö trenine 2 km yürürdüm. Banliyö treni Gebze’den çıkar, …

Devamı

Nazarın böylesini duymadım…

Kaynarca‘daki evimizde otururken, babacığım bana memleketten kestane balı göndermişti. Kestane balı çok şifalı, çok faydalı, çok güzel bir baldır. Fakat fazla yendiğinde insanı bayar, yani zararlı yönleri de vardır. Bir sabah baktım geç kalacağım, kahvaltı yapmadım, bir kaşık kestane balı yedim ve o şekilde okuluma gittim. Yazın güneşli bir havaydı. …

Devamı

Timurtaş hocayla tanışmam…

Timurtaş Uçar Hocaefendi, Fatih ilçesinde oturuyor ve orada imamlık yapıyordu. Bazı günler, hafta sonları ailesini de alıp, bizim komşumuz olan kayınpederini ve kayınvalidesini ziyarete gelirdi. Geldiği zaman, Ahmet Abi’nin evindeki geniş odada sohbet ederdi. Ahmet Abi tanıdığı dostlarını da çağırır güzel bir meclis tertip ederdi. Timurtaş Hoca saatlerce bizlere sohbet …

Devamı

Kaynarca günlerim…

Yüksek İslam Enstitüsü’ne kaydımızı yaptırmıştık ve Kaynarca’da babamla birlikte köylümüz Hacı Ahmet Ok Abi’nin evinde misafir kalıyorduk. Rahmetli Ahmet Ağabey’in mangal gibi yüreği, korkusuz, gözünü budaktan sakınmayan bir karakteri vardı. Aynı zamanda da merhametli, çok müthiş hayırsever, bir gariban ya da mazlum gördüğünde içlenip, duygulanıp, ağlayacak kadar da gönlü yumuşak …

Devamı

Dünyalar benim oldu…

Trabzon’daki okulumu bitirip üniversiteyi kazanıp, İstanbul’a gittikten sonra elimin üzerindeki lezyon büyümeye başladı. Gittim Pendik’teki özel bir doktorda muayene oldum. Doktor; “Bu dedi hayvandan bulaşan bir virüse benziyor, hayvanlarla uğraşıyor musun?” diye sordu. “Evet, ara sıra kasaplık yapıyorum” dedim. “Tamam, ondan bulaşmıştır” dedi. Bana bir krem verip; “Bunu sür geçer” …

Devamı