Emretme alanında Allah Teâlâ’yı kabul etmeme, insanlığın içine düştüğü yeni bir inkâr türü değildir. Tarihte hep var olmuştur. Günümüzün bu bağlamdaki en önemli sorunu, hayatın genişlik alanında Allah’ın hâkimiyetini bilerek veya cehaleten reddedenlerin kendilerini hâlâ Müslüman saymalarıdır. Siyaset, hukuk, eğitim-öğretim, sosyal ilişkiler, iktisat ve diğer alanlarda Allah’ın hâkimiyetine sınırlama getirmenin …
DevamıHazreti Lokman’ın şirk hassasiyeti
Hazreti Lokman, Kur’an-ı Kerim’de kendisine ilim ve hikmet verildiği açıklanan fakat bir veli mi yoksa peygamber mi olduğu açıkça belirtilmeyen büyük bir şahsiyettir. Kur’an’da O’nun verdiği bir tevhid mücadelesinden bahsedilmez. Bu nedenle ilk dönem müfessirlerinden kabul edilen Mukatil bin Süleyman (ö. h: 150), Hazreti Lokman’ın peygamber olmadığını belirtmiştir. (1) Hazreti Lokman’ın, …
Devamıİtikadî savrulmalardan kurtulmak için
Kur’an, şirki ve müşrik toplumu bütün yönleriyle tanıtmıştır. Tehlikesinden dolayı Hazreti Lokman, oğlunu eğitirken önce şirki tanıtmış ve oğlunun şirkten uzak durmasını öğretmiştir. Konuyla ilgili ayet şöyledir: “Lokman, oğluna öğüt vererek şöyle demişti; oğulcuğum! Sakın ha (yaratmada ve emretmede başka varlıkları ilah yerine koyarak) Allah’a hiçbir şeyi şirk koşma. Çünkü …
DevamıMescid-i Aksa hakkındaki iddialara cevap
İsra Suresi’nin ilk ayeti Peygamber Efendimiz’in İsra ve Miraç yolculuğunun vuku bulduğunun kanıtıdır. İlahi bir haber olması münasebetiyle hakikate teslim olan Müslümanlar için tartışma konusu bile değildir. Nitekim ayet-i kerime açıktır: “O yüceler yücesi (Allah) ki, mucizelerinden bir kısmını kendisine göstermek üzere, bir gece kulunu (Mekke’deki) Mescid-i Haram’dan alıp, bereketlerle kuşattığı (Peygamberler diyarı Kudüs’teki) Mescid-i Aksa’ya götürdü. (Böylece, Resulullah, yeryüzünde …
DevamıKur’an’ı nasıl ve niçin okumalıyız?
Kur’an-ı Kerim; Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’e vahiy yoluyla gelen, hiçbir harfi bile değiştirilmeden; tahriften ve tebdilden uzak olarak nesilden nesile tevatüren nakledilen, hükümleri hayatın uzunluk, genişlik ve derinlik boyutlarını kuşatan, kendisine iman ve amelle kimlik kazanılan, içerisindeki emirleri uygulayıp yasaklarından kaçınmak zorunlu olan; iman, ahlak ve ibadet başta …
DevamıTesettürde sapma örtülü çıplaklık…
Tesettür, iman ve ahlakın hayata yansımasıyla bir bütünlük oluşturur. Örtünmesine rağmen ahlakında değişiklik olmayanlar örtünmenin gerçek anlamını kavrayamamışlardır. Zira örtünme emrine uymak, iman edilen bir dünya görüşünün/ İslâm’ın tesettür ayetlerini ameli hâle getirmektir. İman edilen kuralların hayata spesifik yansımasını örtünme emrine imtisalde gösteren Müslüman hanımların inanç yönünden kâmil olmaları şarttır. …
DevamıBatılı hayat tarzından hicrete ne dersiniz?
Vahyin belirlediği rotada Peygamber Efendimiz, Mekke döneminde kesintisiz ve fıkıhlı bir çalışma yapmıştır. Peygamber kıssalarının rehberliğinde zamanı iyi kullanıp anını bile heba etmemiştir. Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle “Kendisini helak edercesine”[1] tempolu ve nitelikli bir çalışma ortaya koymuştur. Çokça değindiğimiz gibi, Mekke’de uğramadığı ev, konuşmadığı kimse, ziyaret etmediği panayır, tebliğe gitmediği köy …
DevamıAzimetle amel etmek ne demektir?
Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’inde tevhit mücadelesinin önderleri olan peygamberlerinden bir kısmını zikretmiştir. Verdikleri mücadeleyi, zorluklara karşı direnmelerini, insanlardan gördükleri sıkıntıları ve Yüce Allah’ın dinini hâkim kılabilmek için çalışma yöntemlerini bizlere anlatmıştır. Yoğun bir mücadele verip “anlarını” değerlendirmelerine rağmen bazıları bir “Medine” bile kuramamıştır. Medine kuramasalar bile çalışma şekli ve hareketleri …
DevamıŞehid Seyyid Kutub’u doğru anlayalım
Seyyid Kutub, “Önce Medineni kur…” derken, Medine’ye giden yolların da açılmasını beraberinde söylemiştir. Tefsiri dâhil, eserlerinin tamamını okursak görürüz ki Şehid her çalışmasında itikâdi ve ahlaki derinleşmeyi tavsiye etmiştir. Onun yolundan giden İhvanı, bulundukları coğrafyada çözüm makamları oluşturmuşlardır. Müslümanlar farazi meselelere çok dalarlar ve hedeflerinden saparlar; yapay gündemler oluştururlar da …
DevamıBüyük günahlar konusunda az bilinenler
Kebire (büyük günah) konusu, öneminden dolayı kelam ilminin, neticeleri nedeniyle de fıkıh ve ahlak ilimlerinin konusu olmuştur. Abdullah bin Abbas (ö: 68/687), büyük günahların “yetmişe yakın” olduğunu söylemiştir.[1] İbni Abbas bu ifadesiyle sayı ile tahditten ziyade çokluğuna işaret etmiş de olabilir. Hadis kaynaklarını taradığımızda büyük günahlarla ilgili birçok rivayet karşımıza …
Devamı