Beğenilen Şiirler

Şehid İsmail Haniye’nin aziz hatırasına…

Filistin mücadelesinin yiğit savunucusu ŞEHİD İsmail Haniye hatırasına…

Şehadet muştu olur bize
Yeniden yeniden doğarız,
Kafirler istemese bile,
Şehid olmak için yaşarız. (Aydın Başar)

Önce tohum ekilir sonra hasat
Ömür hayır işler için fırsat
Hakk yolunda değerli hayat
Şehid olmak için yaşarız. (Musa Tektaş)

Dünyaya kim çakmış ki kazık?
Fâniye kurban ömre yazık!
Şehadettir ukbâda azık,
Şehid olmak için yaşarız. (Mustafa Asım Küçükaşçı)

Faniye kapılan aldanır heyhat.
Dünyada asla olunmaz rahat.
Hayatın gayesi iman ve cihat.
Şehadete ermek için yaşarız. (Recep Çalışkan)

Gördüğün ufukta zühre yıldızı
Kış değil bu soğuk, sabah ayazı
Bir gider bin gelir, değişmez yazı
Şehadete ermek için yaşarız… (Mehmet Ağırman)

Ömür dediğimiz saniye gibi
Sağlam kulp yok sünnet seniyye gibi
Dün gördük İsmail Haniye gibi
Şehadete ermek için yaşarız. (Musa Tektaş)

Ne dünya ne para ne de mal,
Ne makam, ne şöhret, ne ikbal,
Zeval bulmasın diye hilal,
Şehid olmak için yaşarız.

Sınavdayız daim dünyada,
Sebat etmek gerek davada,
Eriyip giderken deryada,
Şehid olmak için yaşarız.

Din, vatan, bayrak, ar uğruna,
Tek önderimiz Yar uğruna,
Rahim, Muin, kahhar uğruna,
Şehid olmak için yaşarız.

Müslümanın Haktır gayesi,
Cennettir en büyük payesi,
Bu olmalı tek sermayesi,
Şehid olmak için yaşarız. (Salih Sedat Ersöz)

Yaşamak ne zor bu zilletle,
Şehid olsak biz de izzetle.
Gece gündüz bu hasretle,
Şehid olmak için yaşarız. (Aydın Başar)

İrfanDunyamiz.com

Seçme Şiirler ↗

En güzel şiirleri okumak için tıklayın.

Tavsiye Kitaplar ↗

Tavsiye kitap listemize ulaşmak için tıklayın.

Kumru şiiri…

Hak-i pâk üzre kurulmuşdur binası Kumru’nun
Ol sebebden mesken itmiş evliyası Kumru’nun

Görmeyen bilmez mezâyâsın gören tasdik ider
Ehl-i ışk indinde var ma’nì şafâsı Kumru’nun

Dil-küşâ bir manzarası var anın aşıklara
Bülbülü öter hele ırmak sadâsı Kumru’nun

İlkbaharda hadra-puş olur hemin cennet-âsâ
Mürdeye gıbta verir bir manzarası Kumşru’nun

Asude yaşanır anda öyle germ ü serd[i] var
Mutedildir her dâim âb u hevâsı Kumru’nun

Hem te’addüd eylemiş çeşmeleri bahş-ı hayât
Var içinde bàğ-ı ìremden nümâsı Kumru’nun

Seyr iderler cisri var peşinde ahbab hem-nişìn
Zevk verir ruha dâim her temâşâsı Kumru’nun

Bunda mevcud medrese, cami, mìnâre, mektebi
Yetişir hem-vâre hindus ulemâsı Kumru’nun

Birbirini karışırmışdır binâ-yı hânedân
Daima açık olur mihmân otası Kumru’nun

Hem haceler hem hace-zâde denir şöhretleri
Pes Halìl Sıdkı Hace’dir muktedâsı Kumru’nun

Bir kariyedir veli nâhiyesidir Fatsa’nın
Hasılı yok kazada fevka’l âlâsı Kumru’nun

Muhtasar müfìd kelâmla eyleyelim iktifâ
Der Hulusì la-yu’add medh ü senâsı Kumru’nun

Hemşinli Mehmet Hulusi Efendi

Kaynak: Orhan Vergili’nin Hulusi Baba Divanı adlı yüksek lisans tezinden iktibas edilmiştir.

İrfanDunyamiz.com

Seçme Şiirler ↗

En güzel şiirleri okumak için tıklayın.

Tavsiye Kitaplar ↗

Tavsiye kitap listemize ulaşmak için tıklayın.

Muhammed Ali Eşmeli/ Milletin Duası

Etmek için gönlü rahmetten cüda
Ummana uzanan eller kırılsın!
Vermişiz veririz binlerce feda,
Reyhana uzanan eller kırılsın!

Garibdir bu dinin gülleri Ya Rab,
Kahreyle şu kara yelleri Ya Rab,
Sanki Ebu Leheb’in elleri ya Rab,
İmana uzanan eller kırılsın!

Nura nefret kusan Ebu Cehiller,
Zulümde Nemrud’dan daha ehiller,
Ya Rab, bunlar hiç insaflı değiller;
Kur’an’a uzanan eller kırılsın!

Gönül kâbemizi yıkmaya gelen,
Mel’un Ebrehe’nin üstüne gökten,
Sal Ebabil kuşlarını yeniden
Burhana uzanan eller kırılsın!

Bizi haramiye kervan eyleme,
Şu yerde ismini kurban eyleme,
Yedi kat gökleri zindan eyleme,
Ezana uzanan eller kırılsın!

Tuzaklar bülbülü boğmadan daha,
Gülü kurban için eğmeden daha,
Kirli parmakları değmeden daha,
Vicdana uzanan eller kırılsın!

Önüne serilmiş onca ibreti,
Görmez helak olan bunca milleti.
Şu kör başlar haketmiştir zilleti
Yârân’a uzanan eller kırılsın!

Koru Kur’an’ını, yaşasın İslam,
Safası, şifası eylesin devam,
Hasta can çıkmadan yalvarır, Mevla’m
Dermana uzanan eller kırılsın!..

Hazret-i Nuh gibi avaz eyleriz,
Ve “enni mağlubun fentasir” deriz.
Ver nusrat elini tutsun elimiz
Sübhana uzanan eller kırılsın!

Sukutî der, budur bir tek silahım,
Dûamızı kabul eyle Allah’ım.
Bir müjdeyle doğsun artık sabahım
İrfana uzanan eller kırılsın!
Nankörlere hürmet için şeytanca
Furkan’a uzanan eller kırılsın!

Not: Bu şiir Altınoluk Dergisi’nin Ekim 1997 tarihli sayısından iktibas edilmiştir.

Muhammed Ali Eşmeli

İrfanDunyamiz.com

Seçme Şiirler ↗

En güzel şiirleri okumak için tıklayın.

Tavsiye Kitaplar ↗

Tavsiye kitap listemize ulaşmak için tıklayın.

Sevgi semadan gelir/ Abdullah Gülcemal

Sohbetlerde dinledim, kitaplarda okudum,
Erenler dediler ki: “Sevgi semâdan gelir.”
Gönül tezgâhı kurdum, ilmek ilmek dokudum,
Görenler dediler ki: “Sevgi semâdan gelir.”

Derin dereler geçtim, karlı dağları aştım,
Bazen çevremde döndüm, bazen düz yolda şaştım…
Bir avuç sevgi diye kapı kapı dolaştım,
Verenler dediler ki: “Sevgi semâdan gelir.”

Deryâ, denizler, göller, rahmet bekliyor çöller,
Son sonbahar iklimi, hasretle eser yeller…
Uykuyu uyutup da birlikte gonca güller,
Derenler dediler ki: “Sevgi semâdan gelir.”

Yûnus «bezm-i elest»te içmiş aşk bâdesini,
Severek, sevilerek doldurmuş vâdesini…
Seherde secde için sevgi seccadesini,
Serenler dediler ki: “Sevgi semâdan gelir.”

Sevgisiz bir dünyada insan yaşamaz diye,
Sevgi, Vedûd Mevlâ’dan kullarına hediye…
Nübüvvet gülzârında rû be rû sevgiliye,
Soranlar dediler ki: “Sevgi semâdan gelir.”

Gözde nur, dilde duâ, sevgi kuşta kanattır,
Sevilmek ayrı huzur, sevmek ayrı sanattır…
Rabbim gerçek sevgiyi n’olur bize de tattır!
Yârenler dediler ki: “Sevgi semâdan gelir.”

Abdullah Gülcemal

İrfanDunyamiz.com

Seçme Şiirler ↗

En güzel şiirleri okumak için tıklayın.

Tavsiye Kitaplar ↗

Tavsiye kitap listemize ulaşmak için tıklayın.

Hazer kıl/ Alvarlı Efe

Hazer kıl kırma kalbin kimsenin cânını incitme
Esîr-i gurbet-i nâlân olan insânı incitme

Tarîk-ı aşkda bî-çâre-yi hicrânı incitme
Sabır kıl her belâya hâne-yi Rahmân’ı incitme

Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme

Elin çek meyl-i dünyâdan eğer âşık isen yâre
Muhabbet câmını nûş et asıl Mansûr gibi dâre

Misâfirsin felek bâğında kendin salma efkâre
Düşersin bir belâya sabır kıl Mevlâ verir çâre

Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme

Bulaşma çirk-i dünyâya vücûdun pâk ü tâhirken
Güvenme mâl u mülk ü mansıbın ifnâsı zâhirken

Nic’oldu mâli Karûn’un felek bağında vâfirken
Nedir bu sendeki etvâr-ı dert gönlün misâfirken

Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme

Hasislikden elin çek sen cömerd ol kân-ı ihsân ol
Konuşma câhil ü nâdân ile gel ehl-i irfân ol

Hakîr ol âlem-i zâhirde sen mânâda sultân ol
Karıncanın dahi hâlin gözet dehre Süleymân ol

Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme

Ben insânım diyen insâna düşmez şâd u handânlık
Düşen bî-çâreyi kaldırmadır âlemde insanlık

Hakîkat ehlinin hâli dürür dâim perîşanlık
Bir işi etme kim gelsün sana sonra peşîmanlık

Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme

Ben irfânım deyû her yerde kendin atma meydâna
El elden belki üstündür ne lâzım uyma şeytâna

Yakîn olmak dilersin Hazret-i Hallâk-ı ekvâna
Cihanda datlı dilli olması lâzımdır insâna

Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme

Celîs-i meclîs-i ehl-i hakîkāt ol firâr etme
Hevâ-yı nefsine tâbi‘ olan yerde karâr etme

Tekebbürlük eden insâna aslâ î
tibâr etme
Sana cevr ü cefâ ederse bir kes inkisâr etme

Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme

Vefâsı var mıdır gör kim sana bu çarh-ı devrânın
Eser yeller yerinde hâni ya taht-ı Süleymân’ın

Yalınız âdı kaldı âlem-i zâhirde Lokmân’ın
Geçer bir lahzada ru’yâ misâli ömrü insânın

Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme

Sana bir fâide yokdur bilirsin halk-ı gıybetden
Gözün aç âlemi bir bir geçir sen çeşm-i ibretden

Zarar gördüm diyen gördün mü sen ehl-i muhabbetden
Yeme kul hakkını korkar isen rûz-i kıyâmetden

Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme

Hakîkāt bahrinin gavvâsı ol terk-i mecâz eyle
Çıkar ha alma mazlûmun ahın sen ihtirâz eyle

Çekil semt-i Habîb’e ey gönül azm-i Hicâz eyle
Yüzün dut hâk-i pâyine heman arz-ı niyâz eyle

Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme

Gönül âyînesin silmek gerekdir kalb-i âgâhe
Muhabbet şems-i doğmuşken ne lâzım mihr ile mâhe

Ne müşkil hâcetin varsa hemân arzeyle Allah’e
Der-i Mevlâ dururken bakma LUTFÎ başka dergâhe

Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme

Alvarlı Efe

Seçme Şiirler ↗

En güzel şiirleri okumak için tıklayın.

Tavsiye Kitaplar ↗

Tavsiye kitap listemize ulaşmak için tıklayın.

Süleymaniye’de bayram sabahı…

Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
Bir mehâbetli sabah oldu Süleymâniye`de
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.
Gecenin bitmeye yüz tuttuğu andan beridir,
Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir.
Bir geliş var!.. Ne mübârek, ne garîb âlem bu!..
Hava boydan boya binlerce hayâletle dolu…
Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;
O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.
Bu sükûnette karıştıkça karanlıkla ışık
Yürüyor, durmadan, insan ve hayâlet karışık;
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilâhî yapıya.
Tanrının mâbedi her bir tarafından doluyor,
Bu saatlerde Süleymâniye târih oluyor.

Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı
Adamış sevdiği Allah`ına bir böyle yapı.
En güzel mâbedi olsun diye en son dînin
Budur öz şekli hayâl ettiği mîmârînin.
Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
Seçmiş İstanbul`un ufkunda bu kudsî tepeyi;
Taşımış harcını gâzîleri, serdârıyle,
Taşı yenmiş nice bin işçisi, mîmâriyle.
Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,
Uhrevî bir kapı açmış buradan gökyüzüne,
Taa ki geçsin ezelî rahmete ruh orduları..
Bir neferdir, bu zafer mâbedinin mîmârı.

Ulu mâbed! Seni ancak bu sabah anlıyorum;
Ben de bir vârisin olmakla bugün mağrûrum;
Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi;
Kubben altında bu cumhûra bakarken şimdi,
Senelerden beri rüyâda görüp özlediğim
Cedlerin mağfiret iklîmine girmiş gibiyim.
Dili bir, gönlü bir, îmânî bir insan yığını
Görüyor varlığının bir yere toplandığını;
Büyük Allah`ı anarken bir ağızdan herkes
Nice bin dalgalı Tekbîr oluyor tek bir ses;
Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi,
Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi!

Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri
Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbîr`i
Ne kadar saf idi sîmâsı bu mü`min neferin!
Kimdi? Bânisi mi, mîmârı mı ulvî eserin?
Taa Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu
Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu,
Yüzü dünyâda yiğit yüzlerinin en güzeli,
Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli;
Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz
Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz;
Vatanın hem yaşayan vârisi hem sâhibi o,
Görünür halka bu günlerde teselli gibi o,
Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde,
Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde.

Karşı dağlarda tutuşmuş gibi gül bahçeleri,
Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri.
Gökte top sesleri var, belli, derinden derine;
Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine.
Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı?
Üsküdar`dan mı? Hisar`dan mı? Kavaklar`dan mı?
Bursa`dan, Konya`dan, İzmir`den, uzaktan uzağa,
Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa;
Şimdi her merhaleden, taa Bâyezîd`den, Van`dan,
Aynı top sesleri birbir geliyor her yandan.
Ne kadar duygulu, engin ve mübârek bu seher!
Kadın erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yer,
Dinliyor hepsi büyük hâtırâlar rüzgârını,
Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını.

Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?
Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor:
Kosova`dan, Niğbolu`dan, Varna`dan, İstanbul`dan..
Anıyor her biri bir vak`ayı heybetle bu an;
Belgrad`dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar`dan mı?
Son hudutlarda yücelmiş sıra dağlardan mı?

Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..
Adalar`dan mı? Tunus`dan m, Cezayir`den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi
Yeni doğmus aya baktıkları yerden geliyor;
O mübârek gemiler hangi seherden geliyor?

Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine.
Çok şükür Allaha, gördüm, bu saatlerde yine
Yaşayanlarla beraber bulunan ervâhı.

Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.

Yahya Kemal Beyatlı

İrfanDunyamiz.com

Seçme Şiirler ↗

En güzel şiirleri okumak için tıklayın.

Tavsiye Kitaplar ↗

Tavsiye kitap listemize ulaşmak için tıklayın.

Mescid-i-Aksa/ Mehmet Akif İnan

Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde
Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu
Varıp eşiğine alnımı koydum
Sanki bir yer altı nehr çağlıyordu

Gözlerim yollarda bekler dururum
Nerde kardeşlerim diyordu bir ses
İlk Kıblesi benim ulu Nebi’nin
Unuttu mu bunu acaba herkes

Burak dolanırdı yörelerimde
Mi’raca yol veren hız üssü idim
Bellidir kutsallığım şehir ismimden
Her yana nur saçan bir kürsü idim

Hani o günler ki binlerce mü’min
Tek yürek halinde bana koşardı
Hemşehrim nebi’ler yüzü hürmetine
Cevaba erişen dualar vardı

Şimdi kimsecikler varmaz yanıma
Mü’minde yoksunum tek ve tenhayım
Rüzgarlar silemez gözyaşlarımı
Çöllerde kayıp bir yetim vâhayım

Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde
Götür müslümana selam diyordu
Dayanamıyorum bu ayrılığa
Kucaklasın beni İslâm diyordu

Mehmet Akif İnan

İrfanDunyamiz.com

Seçme Şiirler ↗

En güzel şiirleri okumak için tıklayın.

Tavsiye Kitaplar ↗

Tavsiye kitap listemize ulaşmak için tıklayın.

Vakt-i Seher/ Osman Hulûsi Efendi

Cûşa gelir dağ ile taş feryâd eder vakt-i seher
Her nesneyi kaplar telâş feryâd eder vakt-i seher

Ol demde gül handân olur bülbül görüp nâlân olur
Her ehl-i dil şâdân olur feryâd eder vakt-i seher

Ol demde diller zâr eder dil-ber arz-ı dîdâr eder
Her cân özün izhâr eder feryâd eder vakt-i seher

Ol demde eşcâr u nebât tâze bulurlar hep hayât
Ol demde cümle mümkinât feryâd eder vakt-i seher

Çağlar akar âb-ı revân yüz yere kor eyler figân
Ol demde zerrât-ı cihân feryâd eder vakt-i seher

Ol demde ins ile melek raksa gelir çarh-ı felek
Hû Hû deyü suda semek feryâd eder vakt-i seher

Ol demde Zât-ı Kibriyâ âşıklara eyler salâ
Olan bu sırra âşinâ feryâd eder vakt-i seher

Hulûsî âşıksan eğer dur yatma gel vakt-i seher
Bak gör ki âlem ser-te-ser feryâd eder vakt-i seher

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi

İrfanDunyamiz.com

Seçme Şiirler ↗

En güzel şiirleri okumak için tıklayın.

Tavsiye Kitaplar ↗

Tavsiye kitap listemize ulaşmak için tıklayın.

Çanakkale Şehidlerine/ Mehmed Akif Ersoy

Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle “Bu: Bir Avrupalı!”
Dedirir- yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!

Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.
Yedi iklîmi cihânın duruyor karşına da,
Ostralya’yla berâber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ…
Hani, tâ’ûna da züldür bu rezîl istîlâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asîl,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle sefîl,
Kustu Mehmedçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz…
Medeniyyet denilen kahbe, hakîkat, yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahrîbe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam ;
Atılan her Iağamın yaktığı: Yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer…
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller
Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,
Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre .
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermîler…
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat îman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te’sîs-i İlâhî o metîn istihkâm.

Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkîf edemez sun’-i beşer ;
Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedî serhaddi;
“O benim sun’-i bedî’im, onu çiğnetme” dedi.
Âsım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.

Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor;
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i…
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi…
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni târîhe” desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb…
Seni ancak ebediyyetler eder istîâb.
“Bu, taşındır” diyerek Kâ’be’yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ nâmıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan;
Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvîzeni lebrîz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.

Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn’i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran…
Sen ki, İslâm’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla berâber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın… Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât…

Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmed Akif Ersoy

İrfanDunyamiz.com

Seçme Şiirler ↗

En güzel şiirleri okumak için tıklayın.

Tavsiye Kitaplar ↗

Tavsiye kitap listemize ulaşmak için tıklayın.

 Beni candan usandırdı/ Fuzûlî

Beni cândan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı
Felekler yandı âhımdan murâdım şem‘i yanmaz mı

Kamu bîmârına cânân devâ-yı derd eder ihsân
Niçin kılmaz bana dermân beni bîmâr sanmaz mı

Gamım pinhân tutardım ben dediler yâre kıl rûşen
Desem ol bî-vefâ bilmem inanır mı inanmaz mı

Şeb-i hicrân yanar cânım döker kan çeşm-i giryânım
Uyarır halkı efgânım kara bahtım uyanmaz mı

Gül-i ruhsârına karşu gözümden kanlı akar su
Habîbim fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı

Değildim ben sana mâ’il sen etdin aklımı zâ’il
Bana ta‘n eyleyen gâfil seni görgeç utanmaz mı

FUZÛLÎ rind-ü şeydâdır hemîşe halka rüsvâdır
Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı

Fuzûlî

İrfanDunyamiz.com

Seçme Şiirler ↗

En güzel şiirleri okumak için tıklayın.

Tavsiye Kitaplar ↗

Tavsiye kitap listemize ulaşmak için tıklayın.