Bir coşku var içimde bu gün kıpır kıpır. Uzak ,çok uzak bir yerleri özlüyorum. Gözlerim parke parke taş duvarlarda Açılıyor hayal pencerelerim. Hafif bir rüzgar gibi süzülüyorum. Kekik kokulu koyaklardan aşarak, Güvercinler ülkesinde dolaşıyor, Bir çeşme başı arıyorum. Yarpuzlar arasında kendimi bırakıp, Mis gibi nane kokuları arasında, Ruhumu dinlemek istiyorum. Zikre dalmış her şey. Güne gülümserken papatyalar, Dualar gibi yükselir ümitlerim, Güneşle kol kola kırlarda koşarak, Siz peygamber çiçekleri toplarken, Ben çeşme başında uzanmak istiyorum. Huzur dolu içimde. Ben sonsuzluğu düşünüyorum. Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum. Durun ,kapanmayın pencerelerim, Güneşimi kapatmayın, Beton çok soğuk, üşüyorum..
Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak… Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak. Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle. İmânı olan kimse gebermez bu ölümle:
Ey dipdiri meyyit, ‘İki el bir baş içindir.’ Davransana… Eller de senin, baş da senindir! His yok, hareket yok, acı yok… Leş mi kesildin? Hayret veriyorsun bana… Sen böyle değildin. Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz? Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz? Âtiyi karanlık görüvermekle apıştın? Esbâbı elinden atarak ye’se yapıştın! Karşında ziyâ yoksa, sağından, ya solundan Tek bir ışık olsun buluver… Kalma yolundan. Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk! Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!
Herkes gibi dünyâda henüz hakk-i hayâtın Varken, hani herkes gibi azminde sebâtın? Ye’s öyle bataktır ki; düşersen boğulursun. Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun! Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar; Me’yûs olanın rûhunu, vicdânını bağlar Lânetleme bir ukde-i hâtır ki: çözülmez… En korkulu câni gibi ye’sin yüzü gülmez! Mâdâm ki alçaklığı bir, ye’s ile sirkin; Mâdâm ki ondan daha mel’un daha çirkin Bir seyyie yoktur sana; ey unsur- îman, Nevmid olarak rahmet-i mev’ûd-u Hudâ’dan, Hüsrâna rıza verme… Çalış… Azmi bırakma; Kendin yanacaksan bile, evlâdını yakma!
Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş… Sesler de: ‘Vatan tehlikedeymiş… Batıyormuş! ‘ Lâkin, hani, milyonları örten şu yığından, Tek kol da yapışsam demiyor bir tarafından! Sâhipsiz olan memleketin batması haktır; Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.
Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar… Uğraş ki: telâfi edecek bunca zarar var. Feryâd ile kurtulması me’mûl ise haykır! Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır! ‘İş bitti… Sebâtın sonu yoktur! ‘ deme, yılma. Ey millet-i merhûme, sakın ye’se kapılma.
Kibirli yanında kendini yerme, Nefsini küçültüp yerlere serme, İçi fesat ile sohbete girme, İyiysen kötüye yorarlar seni, Bir kadir bilmeze sorarlar seni,
Taş gibi ağır ol su gibi taşma, İyi niyetinde ölçüyü aşma, Tevazuda dahi dengeyi şaşma, Altınken bakıra sayarlar seni, Sonunda bir tefe koyarlar seni,
Eğer âşık isen yüksekte uçma, Ulu orta yere inciler saçma, Kardeşine bile sırrını açma, Yusuf gibi pula satarlar seni, Derin kuyulara atarlar seni,