Dedem hafız olmamı isterdi…

Babamı çok tanıdım diyemem, ilkokula başlayıncaya kadar. Çünkü hep gurbette olduğunu söylerdi annem… Annem evin hem kadını hem erkeğiydi. Osmanlı kadınıydı ve otoriter bir hanımdı. Babamın 1962 sonu ya da 1963 başlarında Belçika’ya gidip kömür madeninde 14 ay gibi kısa bir dönem çalışma deneyimi olmuş. İzine geldiğinde annem: “Bu şartlarda gidemezsin! Ya bizi de götürürsün ya sen de gitme! Burada bir iş yaparsın” demiş. Babam da oraya bir daha dönmemiş.

Çocukluğumda köyümüz çevrenin en büyük köylerinden birisiydi. İki tane büyük mahallesi vardı. Daha sonra muhtarlık olarak ayrıldı bu mahalleler. Köyümüzde iki tane fırın, 4- 5 tane kahvehane, 5- 6 tane bakkal, manav, elbise satan dükkân, manifaturacı; ne biliyim daha şu an aklıma gelmeyen tamirci, demirci vs. dükkânlar mevcuttu. Hatta lokanta bile açılmıştı.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı rustem-kilic-kimdir-kac-yasindadir-nerrlidir-biyografisi.jpg

İlk kasaplık deneyimim

Babam bir arkadaşıyla kasaplık yapmaya başladı. Hem köylerden celep olarak küçükbaş veya büyükbaş hayvan topluyorlardı, hem de küçük bir kasap dükkânını işletiyorlardı. Orada kesip, orada satardı. Ben de yardım ederdim. Kendi harçlığımı kazanmak için, babamın kestiği hayvanların etlerinden satın alır, haşlama ve köfte yaparak ayrı bir yerde pişirir, satardım.

Ticarete kabiliyetim vardı. Dedemin bahçesinde kantar armudu diye tabir edilen büyük armutlar olurdu. Okula götürüp onların üç tanesini 25 kuruşa satardım. Okul öğle paydosu verdiğinde koşarak köyün fırınına gider 1 lira 25 kuruşa somun ekmek alır arasına da bir şeyler koyup güzelce yerdim. Öylece kahvaltımı yapmış olurdum.

Burada ilk kasaplık deneyimimi söylemeden geçemeyeceğim. Babam 40-50 kg kadar ağırlığında küçük bir dana aldı. Cuma günü kesmek için boş bir binaya bağladı. Beni dananın başına koyarak cuma namazı kılmaya gitti. Babam gelene kadar danayı kesip, hazırlarım diye düşündüm. Bu konuda kendime güvenen birisiydim.

Birkaç kişinin yardımıyla hayvanı kestim, güzelce hazırladım. Babam geldikten sonra; “Ya oğlum bunu sen nasıl yaptın!” diye hayret etti. Ben de; “Vallahi yaptım. Önce tasarladım ne yapacağımı, sonra da senin yaptığın gibi yaptım” dedim. Çok beğendi. Böylece kasaplığa ilk adımı atmış oldum. Daha sonra kasaplıktan çok nasiplendim elhamdülillah. 

1969’da ilkokuldan pekiyi dereceyle mezun oldum. Köyümüze o sene araba yolu yapıldı. İlk araba geldiğinde çok sevinmiştik. Fakat elektrik henüz hala köyümüzde yoktu. Su şebekesi de 1969’a kadar yoktu. Ancak 1969’da mahalle çeşmeleri yapıldı ki sularımızı dışardan temin ederdik. 

Köyümüze arabalar gidip gelmeye başlayınca babama; “Baba şu boş dükkâna bir miktar karpuz alıp koyalım, ben onları satarım, para kazanırım, hem de ticareti daha geliştiririm” dedim. Babam da beni kırmadı bir kamyon karpuz satın aldık, dükkana koyduk, sattık. Bir kısmını çürüttük ama yine de kar ettik.

Kader tecellileri

İlkokulu bitirdikten sonra rahmetli Hacı Şevket dedem bana; “Espiye’de Hafız Fevzi var; talebe okutuyor. Seni ona vereceğim orada hafızlık yapacaksın. Hem sülalemizden bir hafız çıkmış olur, hem de hafızlık sevabına nail olursun” dedi. Kaderin cilvesine bakın, Merhum Hafız Fevzi Burhan Efendi daha sonra benim kayınpederim olacakmış; ben nereden bileyim. Fakat ondan hafızlık yapmak nasip olmadı.

Kendisi civardaki öğrencileri evinde okutup hafızlık yaptırmış birisiydi, çevrede birçok öğrencisi vardı. Ben evlenmeden birkaç ay önce genç yaşta vefat etmişti. Allah Teâlâ ona rahmet eylesin. Fevzi Burhan Hâfız’ın kızı Fatma Hanımla bir vesileyle tanışıp evlendik. Şu an eşim olan Fatma Hanım, ben 35 yaşında kaza geçirdikten sonra yaklaşık 29- 30 yıldır benim bu felçli halimle ilgileniyor, bana emek veriyor, değer veriyor, uğraşıyor ve benimle beraber hayatı paylaşıyor. Allah ondan razı olsun.

Günümüzün hanım kızlarını çevremizde görüyorum, benim durumda olan eşlerini bırakıp hemen evlenme peşine düşüyorlar. Evlenirken iyi günde kötü günde diyerekten nikâhları kıyılıyor ama daha ilk rüzgârda gemiyi terk ediyorlar. Kimisi Allah adına birbirlerine söz verdikleri halde böyle bir durumla karşılaştıkları zaman sözlerini unutuyorlar. Erkek olsun, kadın olsun kendi hayatını yaşama peşine düşüyor. Bu da günümüzün bir egoistlik hastalığı olsa gerek.

Dünya fanidir

Düşünmüyorlar ki bu dünya hayatı gelip geçici… Belli bir süre herkesin bir imtihanı oluyor, herkes kendi imtihanını yaşıyor. İmtihanı geçenler, sıkıntıyı çeken, sıkıntıya katlanan, sabreden kişiler Allah’ın vadettiği güzelliklere ulaşıyor. Kur’an-ı Kerim’de Rabbim sabredenleri müjdeliyor. Nefis ise bu dünyanın geçici olduğunu unutup, dünya zevkine dalıyor. Sıkıntılara da katlanmıyor, sabır da etmiyor.  Ama ne kadar yanlış yaptığını belki öldükten sonra karşısına çıkacaklardan hemen sonra fark edecek. Ama heyhat bir işe yaramayacak!

Fevzi Burhan merhumun terbiyesinden ve tedrisinden geçen Fatma Hanım ben felç olduktan sonra beni bırakıp gitmek şöyle dursun, bana o kadar emek verip, değer verdi ki anlatamam. Özellikle bir taraftan bana bakarken diğer taraftan da çocuklarımızı beraber yetiştirerek onları topluma birer mühendis olarak kazandırdığı için kendisine bir kere daha şükranlarımı, sevgilerimi ve teşekkürlerimi sunuyorum.

Kayınpederim merhum Hafız babamız ile hayatta tanışmak mümkün olmadı. Oğlu Hasan Ali benden dört yıl önce Trabzon İmam Hatip Lisesi’nde yatılı olarak okumaya gitmişti. Sonra ben de aynı okula gidince orada tanıştık. O Erzurum İslami İlimler Fakültesi’ni bitirdi ve sonrasında ataması İstanbul’a çıktı. Orada yollarımız tekrar kesişti.

Not: Rüstem Kılıç Hocamızı anlatan Diyanet Tv programını izlemek için buyurunuz.

Rüstem Kılıç/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Kur’an’da insanın eşeğe benzetildiği üç durum

Bakalım size de ilginç gelecek mi… Kur’an’da bazı insanların durum ve tavırları üç noktada “eşek” …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.