Nefsin ilk on biri…

Nefsimin hatalarını ve bazı hamlıklarını zaman zaman bir yere not alıyordum. Baktım ki maddeler epeyce çoğalmış. Sonra içlerinden bazılarını seçip nefsimin ilk on birini bir yazı ile sizlerle paylaşmak istedim. Belki faydalı olur umuduyla.

1. Hiç kimseyi beğenmemek

​Entelektüel zevatın ağzından çok duyduğumuz bir kavram vardır; “eleştirel düşünce” diye. Eleştirel düşünce diye diye canımızı yediler. Bize bu kavramı o kadar çok övdüler ki biz artık onun bir fazilet olduğunu düşünmeye başladık. Eleştirinin tutarlılık ve üslup gerektirdiğini unuttuk ve eleştire eleştire sonunda hiç kimseyi beğenmeyen bir insan olup çıktık. Eleştiriyi zorunlu durumlarda Hak namına yapabilene ne mutlu! Fakat biz eleştirmeyi “asıl” zannettik ve adeta onu bir alışkanlığa dönüştürdük. Kimse bize eleştirinin çirkin tarafından bahsetmediği için, itici ve sevimsiz göründüğümüzü fark edemedik. Eleştirerek gönüllere girilemeyeceğini söyleyen büyüklerin sözünü de dinlemeyince, o her gördüğünü eleştiren, hiç kimseyi beğenmeyen gıcık tiplerden olduk. Şimdi bu halden kurtulmanın yollarını arıyoruz.

2. Hatır gönül bilmemek

​Çocukluk hayatımı ve mahallede komşularla ilişkilerimizi düşündüğümde “hatır” kavramının ihtişamını hatırlıyorum. Hani hatır gönül bilmek, hatır incitmemek, hatır yıkmamak diye deyimler vardır. Bunlar müthiş erdemlerdir. Şimdi bu bahsi açarken nasıl ürperdiğimi, nasıl ah çektiğimi size anlatamam. Hele anneannemin o komşularının hatırını yıkmamak için bize verdiği öğütleri söylerken surat ifadesini asla tarif edemem. Kimi insanların hatırı olurdu ve onların hatırları çok kıymetliydi. Faziletli Anadolu insanın en büyük zenginliğidir hatır kavramına önem vermek. Vahşi Batı medeniyetinde olmayan bir kavramdır bu. Kapitalist Batılıların hatır gözeten insanlar olduğunu zannetmiyorum. Fakat bizde hatır için çiğ tavuk bile yenilir diye söylemiştir atalarımız. Keşke bu “hatır” kavramını unutturmasak insanlarımıza.

3. Bazı insanları idare edememek

​Bazı insanlar yetiştikleri aile ortamından veya çevre şartlarından dolayı düşünceleri ve davranışları tam oturmamıştır. Birçok kişinin bulunduğu bir iş yerinde veyahut bir arkadaş grubunda bazı kalbi dilinde olan, tez canlı yahut bazı cedelci veya ters davranışları olan kimseler olabilir. Faziletli kimseleri gözlemlediğimizde, bir takım farklı karakterlere sahip kişileri idare edebildiklerini görüyoruz. Eğer gerçekten kötü niyetli değilse, yaratılış özelliklerinden dolayı bazı garip haller içerisinde ise o insanı dışlamak yerine idare etmeyi deneyebiliriz. Nefsimizi dizginleyebildiğimiz kadar sabredip, güzümüz yettiği kadar idare edebiliriz.

4. İnsanları çabuk gözden çıkarmak

​Biliyor musunuz şeytan bizim dostlarımızla aramızı açmak için hiç boş durmuyor ve bizim insanî zaaflarımızı kullanmayı çok iyi başarıyor. Bizler Müslüman olduğumuza göre kardeşlerimizi, dostlarımız öyle çabucak defterden silen insanlar olamayız. Bir anda aradaki köprüleri yıkmak, iletişimi sonlandırmak bize yakışmaz. Öncelikle bütün hüsnü zan seçeneklerinin devreye sokmalı ve dostlukları kurtarmanın yollarını aramalıyız. İmam Şafii’nin talebesi Yunus bin Abdulâla’ya şöyle dediği söylenir: “Ey Yunus, yaptığın ve üzerinden geçtiğin köprüleri yıkma! Bir gün o köprüden geri dönmen gerekebilir!” Unutmayalım ki Peygamber Efendimiz insanları hemen defterden silmemiş ve çabuk gözden çıkarmamıştır.

5. Affetmeyi başaramamak ​

Nefsimize zor da gelse bazı şeyleri unutmayı başarmamız ve affetmeyi denememiz gerekiyor. Bir seferinde bir arkadaşımla tatsızlık yaşamış ve onunla ufak da olsa bir tartışmaya girmiştim. Bu duruma vakıf olan bir büyüğümüzle olayı konuştuğumda bana şöyle demişti: “Sonuçta bu anlattığın şeyler hata olabilir ancak kanlı bıçaklı olmayı gerektirecek bir durum yok.” O günden sonra ben de bu sözü tartışan ve birbirini şikâyet eden öğrencilerime söylemeye başladım. Bu sözün kızgın insanları biraz olsun yumuşattığını fark ettim. Neticede her birimizin sayısız kusurları var ve cidden ortada büyük meseleler yoksa affetmenin güzelliğini neden yaşamayalım?

6. Hatasız insan aramak ​

Kırk yıl tarikat terbiyesi görüp de paldır küldür gönül yıkan insanlar yok mudur? Vardır, ancak burada biraz yavaş olalım. Maksadımız böyle bir insanı eleştirmek veya bu aldığı terbiyenin bir işe yaramadığını söylemek değil. Burada anlatmak istediğim şey şu: İnsanoğlu şaşar, yanılır, hata da yapabilir. Şeytan, Hazreti Âdem’in dahi ayağını kaydırmıştır. Kim olursa olsun bir hata gördüğümüzde, her insanın hata yapabileceğini kafamızın bir yerine yazalım. Yeryüzünde az hata işleyen veli kullar olabilir ancak bu tür insanların sayısı çok azdır. “Şu şöyledir, bu böyledir” demeyi bırakalım ve insanları hataları ile kabul etmeye çalışalım. Kafamızdaki melek şablonuna göre insanları değerlendirmekten de vazgeçelim. Çünkü kendimiz de melek değiliz.

7. Başkasının kusurlarını örtmemek

​Kusurları örtmeyi başarmak çok büyük bir ahlakî erdem olsa gerektir. Burada kusurdan kastımız insan olmanın zaafıyla yapılan kusur ve günahlardır. Bu tür bir kusura muttali olduğumuzda, çenemizi tutmayı başarmalı ve o kusuru sağda solda açıklamamalıyız. Çünkü bizim de çok kusurlarımız var. Eğer Allah bunların açılmasını murat ederse inanın insanların yüzüne bakamayız.

8. Kendi yanlışlarımızı görememek

​Farkında mısınız bilmiyorum, çocuklarımızı yetiştirirken onların kendi hatalarını görmelerine imkân tanımıyoruz. Mesela daha minikken bir yerini kapıya çarptığında, “al sana kapı” diyerek kapıyı döverek çocuğumuzu teselli ettiğimiz oluyor. Yani kendi dışımızdaki bir varlığı suçlayarak ona böyle davranmayı öğretmiş oluyoruz. Yine bunun gibi çocuklarımız televizyonda gördüğümüz insanları sesli eleştirdiğimizi duyduklarında onlar da bizim gibi eleştirici tipler oluyorlar. Böylece başkalarının yanlışları ile uğraşan ancak kendi yanlışlarını göremeyen çocuklar yetiştirmiş oluyoruz. Aynı kendimiz gibi. Kendi hatalarımızı odun kantarı ile başkalarının hatalarını kuyumcu terazisi ile tartmaktan vazgeçmeliyiz.

9. Pireyi deve yapmak, pire için yorgan yakmak ​

Küçük meseleleri zihnimizde pek fazla büyütüyor ve bu nedenden dolayı ruh sağlığımızı olumsuz etkileyen durumlarla karşılaşıyoruz. Bir bakıyorsunuz iki kişi yan yana gelip bir meseleyi adam akıllı konuşamıyor ve birden tartışmaya başlıyorlar. Pire gibi küçük şeyleri şeytan onlara deve gibi büyük gösteriyor. Basit bir mesele yüzünden, bir bakıyorsunuz bütün emekler boşuna gitmiş. Pire için yorgan yakma dediğimiz hadise gerçekleşmiş. İşte bu da bizim vazgeçmemiz gereken nefsimizin bir zaafıdır.

10. Öküzün altında buzağı aramak

​Bir arkadaşım bana dedi ki; “Bazı tanıdığım, sevdiğim insanlar var, neredeyse havadan nem kapıyorlar. Hele bazıları İslamî birçok faziletlerle donanmış olmalarına rağmen, her meseleye gereğinden fazla şüpheci yaklaşıyorlar. Tabiri caizse öküzün altında buzağı arıyorlar. Bazen komplo teorilerini anlatırken o kadar çok inanıyorlar ki, kıyamet kopmuş dünya yıkılmış zannediyorsunuz.” Arkadaşıma katılıyorum. Her şeyden şüphe etmek, işkillenmek ve çabuk huzursuz olmak, elbette ki bu durumlar maneviyattaki bazı pürüzlerden kaynaklanıyor. Belli ki geçmişte yaşanılan bir takım olumsuz hatıralar, insanlara şüphe ile bakmalarının nedenini teşkil ediyor. Böylesi insanların oluşturduğu gergin hava gerçekten beni de çok rahatsız ediyor.

11. Kasılmak ve kaynaşamamak

​Bir Müslümana hiç yakışmayan tavırlardan birisi kasıntılı, kasvetli bir hal içerisine girerek insanlarla kaynaşamamaktır. Oysaki müminlerin birbirleri ile ısınıp kaynaşabilmeleri için birbirlerine tatlı ve güzel sözler söylemeleri, iltifat etmeleri icap eder. İltifat etmeyi yağcılık zanneden veya insanlar arası ilişkilerde iltifata gerek duymayan birçok insan tanıyorum. Müminin kaynaşan ve kendisi ile kaynaşılan kişi olduğunu Peygamber Efendimiz (salat ve selam O’nun üzerine olsun) bir hadislerinde belirtmişlerdir. O halde selam vermekten, tanışmaktan, seviyeli ve mesafeli bir şekilde birbirimizle kaynaşmaktan korkmayalım.

Aydın Başar/ Genç Dergi

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Selât-ü selam hassasiyeti…

Yüce Allah, Hazreti Muhammed sallellahü aleyhi ve sellem’in kendi katındaki değerinden dolayı ona salat-ü selam …

3 Yorumlar

  1. Süreyya Durmaz

    Yazınızı sonuna kadar okudum, maşallah demekten başka kelime bulamadım!,

    Rab’bim bu yazıdan hisse alabilmeyi, kırılsakta Rabbimin yarattigi diye bakabilip, insanlara insanca davranacak naif yüreklere sahip olabilmeyi ihsan eylesin inşallah

  2. Tebrik ederim. Harika tespitler. 11 maddenin özeti kibir ve haset. Artık kibir sınırlarını da aştık, narsist olduk, nefislerimizi/kendimizi putlaştırıp tapmaya başladık. Rabbim bizi bu hastalıklardan korusun.

  3. Süreyya Durmaz

    Amin, Allah razı olsun.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.