Ömer Nasuhi Bilmen’i hiç böyle görmemiştim…

Merhum Riza Çöllü Hoca merhum Ömer Nasuhi Bilmen Hocaefendi ile ilgili bir hatırasını anlatıyor:

1954’de genç, yeni vazife aldığımız zamanlarda Ömer Nasuhi Bilmen Hocaefendi’yi ziyarete gelmiştik İstanbul’a. O zaman Demokrat Parti kahir bir ekseriyetle iktidara gelmiş, Halk Partisi 33 Mebusa düşmüştü. Başbakan Adnan Menderes’in başmüsteşarı ve daha sonra onun başını yiyen adam Ahmet Salih Korur İstanbul Müftülüğünü teftişe gelecek dediler.

Herkesin eli ayağı dolaştı, ne yapacaklarını şaşırdılar. Fikri Aksoy; “Ne korkuyorsunuz yahu, dünyaya bâki misiniz, geleceği varsa göreceği de var” dedi. Cesaretli bir arkadaştı. Müsteşar, Ömer Nasuhi Hoca’nın oraya çıktı. O zaman müsteşar bakanlığa bağlı değil, direk başbakanlığa bağlı idi. Biz de Hocaefendi’nin etrafındayız.

Ömer Nasuhi Hoca’nın odasında namaz kılınan perdeli bir bölüm vardı. Paravan. Müsteşar Salih Korur’un gözüne o ilişti. “Bu ne?” dedi. Ömer Nasuhi Hoca; “Efendim öğle, ikindiyi burada kılmak durumunda kalıyorum” dedi. Müsteşar; “Burası cami değil, burada namaz kılamazsın” diye bağırdı, hatta hakaret etti.

Hoca; “Efendim vazifeyi aksatmayalım diye oluyor” diye aşağıdan aldı. Bu sefer müsteşar perdeyi daha da yükseltti. Bağırdı, bağırdı. Baktı ki müftü efendi, bu adama idare-i kelam etmeye gerek yok, geçinmek mümkün değil. Birden Hocaefendi celâdete geldi. “Bana bak cahil, ahmak herif. Sen beni anlamaktan bile aciz bir zavallısın” dedi.

Böyle denilince astığı astık, kestiği kestik adam neye uğradığını şaşırdı. “Burada kahramanlık yaparsın, yarın Ankara’dan kolundan tutup atılınca yalvarırsın” dedi. Hocaefendi; “Ben hayatımda bugüne kadar hiç talip olmadım, hep matlup oldum. Sen kendini ne zannediyorsun, ben kendimle iftihar etmem ama bütün ilim camiası beni bilir. Sen bunu anlamaktan bile acizsin” dedi.

Müsteşar; “Seni vazifeden atarım” dedi. Hocaefendi; “Bir kaide-i külliyye vardır, başkasının rızkı ile oynayanın Allah rızkını keser, sen de belânı bulursun” dedi. Müsteşar; “Senden daha iyisini bulurum” deyince Hocaefendi tekrar: “Tabii bu millet, benden ve siz gibi zalimlerden daha iyisine lâyıktır” diye cevap verdi. Bütün müftülük personeli de bu konuşmalara şahit oluyor. Adam perişan oldu kaçtı, gitti.

O gittikten sonra Hocaefendi; “Getirin bir kağıt, böyle zalimlerin emrinde vazife zillettir, istifa edeceğim” dedi. Fikri Aksoy; “Hocam bizim davamızda gavura kızıp oruç bozmak var mıdır? Sen buradan hiç bir yere gidemezsin” dedi ve istifa etmesi engellendi.

Kaynak: Altınoluk Dergisi,  77. Sayı, yıl 1992, Temmuz, Rıza Çöllü Röportajı

İrfanDunyamiz.com

Yayın Yönetmeni Notu: Yakın tarihimizde İslamiyet’e düşmanlık yapan ve Müslümanları küçük gören bir takım kimseler iş başındaydı ve önemli köşe başlarını tutmuşlardı. Her fırsatta dine ve dine dair her şeye saygısızlık yapmak adetlerindendi. İşte böyle zor devirlerde İslam’ı yaşayan insanlarımız bu tip insanları sırtında bir ur gibi taşımak zorunda kaldı. Büyük İslam İlmihali yazarı merhum Ömer Nasuhi Bilmen Hocaefendi’nin bu hatırası, alimlerimizin gerektiği zamanlarda nasıl celadet gösterdiklerinin güzel bir örneğidir. İlimle meşgul olan alim bir zatın bu denli cesur tavrı, ilmin izzetine önem verenler için de güzel bir örnektir.

Hatıra Arşivi ↗

Alimler, arifler, hocalar ve önemli şahsiyetlerin hatıralarını okumak için tıklayın.

İyi Haberler ↗

İyiliklere, erdemlere, örnek davranışlara dair beyaz haberler okumak için tıklayınız.

Şunlara Gözat

Mutluluk bir sırdır…

Mutluluk mutsuzluğun içinde bir sırdır. Mutsuzluk da mutluluğun içinde bir sırdır. Daimi mutluluk yoktur. Yedi …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.