Fahr-i Cihan Efendimiz’in pek bahsedilmeyen ama çok önemli bir sünneti vardır.
Günümüz Müslümanlarının pek üzerinde durmadıkları, hele ki kalbur üstü olanlarının çok ihmal ettikleri bir sünnettir bu.
Davete icabet etme sünnetini unuttuğumuz gibi, misafir ağırlama sünnetini külfet saydığımız gibi, bu sünnetle de arayı açtık.
Böyle bir sünneti ilk defa duyduk diyenler bile çıkacaktır muhtemelen: MUHATAP ALMA SÜNNETİ.
Allah Resulü aleyhis selatü ve selam Efendimiz, bütün insanların Allah’ın kulu olduğunu en derinden idrak ettiği için, yaşlı bir nineden, üç yaşındaki çocuğa kadar hemen herkesi kendisine muhatap kabul etmiştir.
İnsanlara değer verilmeli
Hiç kimseyi hor görmemiş, hiç bir insanı değersiz bulmamıştır. Her insana hak ettiği değeri vermiş, bu tutumunun gereği neyse onu da her zaman yapmıştır.
Kuşu ölen çocuğa taziyeye gitmesi, camiye gelmeyenleri sorması, hastaları yaşlıları ziyaret etmesi, sorulan her soruya en güzel bir şekilde cevap vermesi, kendisi ile görüşmek isteyen yaşlı kadına Medine’nin neresine isterse geleceğini söylemesi ve daha sayamayacağımız kadar bu konuya işaret eden hadis-i şerifler bulunmaktadır.
İnce düşünceli olan Resulullah Efendimiz, insanların kendilerine değer verilmediği hissine kapılmalarına neden olacak davranışlardan uzak durmuştur. Bu anlamda kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyi başkasına yapmayı yasaklamış; kendimiz için istediğimizi kardeşimiz için istemeyi imanımızın kemal göstergesi saymıştır.
Muhatap alınmamak, cevap verilmeye tennezül edilmeyecek bir kimse konumuna düşürülmek, hiçbir insanın hoşuna gidecek bir davranış değildir.
Bu yanlış davranış yüzünden birçok dostluklar son bulmakta, birçok kimseler de defterlerden ve gönüllerden silinmektedir.
Oysa ki sakal bırakmak kadar insanları muhatap almak da bir sünnettir. Muhatap aldığınız kişiye güler yüz göstermek de, ona iltifat etmek de, onun gönlünü almak da bir sünnettir.
Hata içindeyiz
Üzülerek söylüyorum ki ahir zaman müslümanları bu konuda gırtlağına kadar hata içerisindedirler. Oldukça da kafaları karışıktır günümüz müslümanlarının.
Kirlenmediğimizi, kafamızın da karışık olmadığını iddia ediyorsak, o halde kendimize ninik bir test uygulayalım. Cevap veremeyecek kadar yaşlı veya hasta olanları konumuzun dışında tutalım ve şu soruları kendimize soralım.
Bir millet vekili ya da büyük bir kurumun Genel Müdürü size whatsap’tan bir mesaj atsa, kaç saniyede onu okur ve ona cevap verirsiniz?
Cebinde hiç parası olmayan, bıyıkları daha yeni terlemeye başlamış ama samimi ve takvalı bir genç size bir mesaj atsa ona ne kadar zamanda cevap verirsiniz?
Bu sorunun cevabı kimi memnun etmeye çalıştığınızla alakalıdır.
Bir kurumun yönetcisine iltifatlar yağdırıp, işten güçten kafasını kaldıramayan memurunu muhatap almamak sizce de ahlaki bir zaaf değil midir?
Ya da apartman yöneticisine selam verip, kapıcıyı görmezden gelmek…
Makam odalarında hatırlı kişileri baş tacı edip, sıradan vatandaşları kapılarda bekletmek.
Ah dostlar!
Daha fazla uzatmadan, meşguliyetten dolayı whatsap mesajlarına cevap veremeyen dostlarımızın kulağını çınlatarak, son bir anekdotlla konuyu bağlamak istiyorum.
Kültür tarihimizin mümtaz şahsiyetlerinden merhume Samiha Ayverdi kırk kadar eseri olan, seminer, konferans ve vakıf faaliyetleri ile gününü ve ömrünü dolu dolu yaşayan bir hanımefendi olmasına rağmen, kendisine yazılan binlerce mektuba tek tek cevap vermiştir. Hatta üç vasıta değiştirerek okuyucularının ayağına gittiği olmuştur. Bunları bizzat kendisine çok yakın olan birisinden dinledim.
Yoğunluğun ne demek olduğunu fakir de az çok bilen birisi olarak bu konunun yoğunlukla alakasının olmadığını düşünüyorum.
Bir gönle girecek kadar insanın vakti olmaz mı?
Bu konunun karakterle alakası vardır.
Muhatap alma ahlakı yoksa bir kimsede, o zaman vakit de yetmez hiçbir şey de…
Gönüller genişse, o zaman vakit de genişleyecektir elbette.
Allah’ın kullarını muhatap almayanların, yevmel kıyame’de muhatap alınmamasından korkulur…
Gül devrinin adamlarına selam olsun.
Aydın Başar/ İrfanDunyamiz.com
Danışman Notu: Muhterem Erol Erdoğan Hocamız bu yazı ile ilgili olarak şu yorumu yapmıştır: “Kendimden yola çıkarak söylemeliyim ki, çift kanatlı bir konu bu. Bakan, milletvekili, il başkanı, bürokrat, sanatçı, genel müdür değilim. Ancak mail, mesaj, Twitter, Facebook, Whatsap vb. yerlerden gelen soru, talep, şikayet gibi iletilere zamanında ve hakkıyla cevap versem, başka hiç bir şeye vakit kalmayacak. Yazdıklarının hepsini katılıyorum ancak yazının diğer yönü de olması gerektiğini düşünüyorum. Evet, sadece yüksek görevlerdekiler değil çoğumuzun gelen çağrıları yeterli ve nitelikli oranda karşılayamama sorunu var. Bunun yanında modern insanın kendine yetememe duygusundan kaynaklanan her şeyi isteme, her şeyden şikayetçi olma ve iletişim mecralarını çok sağlıksız kullanma sorunu var.”
Danışman Notu: Muhterem Doç. Dr. Abdullah Hikmet Atan Hocamız bu yazı hakkında şu yorumu yapmıştır: “Aydın Bey yazınızda çok güzel bir konuya temas etmişsiniz. Hatta bunu sünnetle irtibatlandırmanız çok yerinde olmuş tebrikler. Erol Bey’e katılmamak da mümkün değil. Bu bir anlayış ve nezaket meselesi. Hatta bunun ben, sakal sünnetinden daha ileride olduğunu düşünüyorum. Sakalla kibir bir araya gelir ama bir kimseye değer vermek kibirle buluşmaz. Tavsiye edilen her ikisini de toplamış olmaktır: Sakallı ve mütevazı olmak.”
Adab-ı Muaşeret↗
Sosyal hayattaki edep ve görgü kurallarına dair yazılar okumak için tıklayın.
Şahsiyet Gelişimi↗
Müslümanca hassasiyetlerle yazılmış kişisel gelişim yazıları okumak için tıklayın.