İrfan ehlini nasıl tanırız?

İlimle irfan arasında çok yakın bir ilişki vardır. Zira ilim “bilmek”, irfan ise “tanımak” demektir. Bir şeyin ilmi o şeyle iletişim kurmak ve böylece tanıma işlemini gerçekleştirmektir. İrfan ise o şeyle dost olmaktır, yakınlık kurmaktır. Dostlukta derinlik vardır. Dostlar arasında kalpten kalbe yol vardır. O yol çıplak gözle görülmez ancak kalpten, gönülden anlaşılır ve hissedilir.

Sadi Şirazi; “Güzel bir gülü, güzel bir geceyi, güzel bir dostu herkes ister. Önemli olan gülü dikeniyle, geceyi gizemiyle, dostu tüm derdiyle sevebilmektir” diyerek irfan merkezli dostluğa dikkat çekmiştir. Aynen bu sözde ifade edildiği gibi bir şeyin kıymetini en güzel irfan sahipleri bilebilir. Onların dostlukta istikrarlı oluşları, dostlarının kadrini kıymetini bilmeleri de bundan sebeptir.

Kemale açılan kapı

Cemil Meriç, Kültürden İrfana adlı eserinde irfanı şöyle açıklamaktadır: “İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime. İrfan, insanoğlunun has bahçesi. Ayırmaz, birleştirir. Bu bahçede kinler susar, duvarlar yıkılır, anlaşmazlıklar sona erer. İrfan kendini tanımakla başlar. Kendini tanımak, önyargıların köleliğinden kurtulmaktır, önyargıların ve yalanların. Tecessüsü madde dünyasına çivilemeyen, zekayı zirvelere kanatlandıran, uzun ve çileli bir nefis terbiyesi, irfan. Kemale açılan kapı, amelle taçlanan ilim.”

Mütefekkirimiz burada sadece bir tane tespit yapmıyor, her bir cümlesi ayrı ayrı değerli ve önemli. Biraz açacak olursak; “Düşüncenin bütün kutuplarını kucaklıyor” demesinden empatik düşünceyi anlıyoruz. Yani bir o tarafa geçip düşünüyor, bir de meseleye bu taraftan bakıyor ve hiçbir tarafı ihmal etmiyor. Onun için arif insafı elden bırakmayan kişidir? Arifleri tanımak isterseniz onları bu itinalı yaklaşımından tanıyabilirsiniz.

Arif birleştirir

“Ayırmaz birleştirir” ifadesini anlatmak için sayfalar dolusu yazsak yeridir. İrfan ehlini tanımanın bir yolu da işte bu özelliğidir. Arif her şeye rağmen insanların Allah’ın kulu olduğunu bilerek bakar dünyaya. Oysa insan irfandan uzaklaştıkça ayrıştırır, düşman olur ve yeryüzünde fesadın temellerini atar. İrfana yaklaştıkça barışın, sevginin, erdemlerin esas olduğunu, böyle bir dünyayı kurmak için de cehd ve cihad etmek gerektiğini bilir.

Arifin birleştiren olması demek doğuyla batıyı birleştirmesi ve yeryüzüne Yüce Allah’ın mülkü olarak bütüncül bir şekilde bakması demektir. Arifin dünyasında ayrılık yoktur. Aliya İzzet Begoviç ile Hasan El Benna arifin yüreğinde buluşup, birleşirler. Bu, arifin ayrık otlarını zihninden temizlemediği anlamına gelmez. Arifin gönlünde Arap, Kürt, Türk hepsi birleşir. Belki en başta söylememiz gerekirdi; arif Kur’an’la Sünnet’i; ahkam ile de ahlakı hiçbir zaman ayrı düşünmez.

Burada Cemil Meriç irfanın boyutlarına değinirken arifin kendini bildiğini, tecessüsten, yalandan ve ön yargılardan uzak olduğunu ifade ediyor. Sonra irfanın çileli bir nefis terbiyesini gerektirdiğini, kemale açılan bir kapı olduğunu söyleyerek yeni yetişecek nesillere yolun zorluklarından bahsetmiş oluyor. Bu çile belki de zihinde bir şeyler oturana kadar her şeyi anlamlandırmaya çalışmanın verdiği bir çiledir. Ve son olarak; “Amelle taçlanan ilim” ifadesi de son derece dikkat çekicidir

Çok boyutlu

İrfanın bu genişliğine ve derinliğine çağımız insanı ne kadar da muhtaçtır! Dolayısıyla irfan, içinde yaşadığımız bu evrende ve çağda, insanın kendisini anlamlandırma çabasıdır. Bu çaba çok boyutludur. Bu irfan bağında ilim, hikmet, edep, iman, akıl, his ve vicdan vardır. Bütün bu parametreler dikkate alınarak, parçacı yaklaşımdan kaçınarak bütüncül bir yaklaşımla irfan inşa edilir.

İrfanın özünde dostluk vardır. Dost; yardır, yarendir. Adalet önderi Hazreti Ömer radıyellahu anh’ın da dediği gibi; “Kişinin dostu; aklının kılavuzudur.”  Dolayısıyla herkes, kendi ayarına, aklına göre dost edinir. Denilir ki: “Her kuş, kendi cinsiyle uçar. Kartallar kartallarla, kargalar kargalarla.” Bunun içindir ki irfan ehli için irfandan uzak kişilerle sohbet etmek, gündelik basit mantıkla iletişim kurmak kelimenin tam anlamıyla işkence olur.

Bize hayat sigortası olabilecek, aklımıza kılavuzluk yapabilecek, karakter kıtlığına değil karakter zenginliğine sahip olan ve geleceğimizi inşa ederken “üç günlük” değil “ömürlük” dost olabilen gerçek dostlara çokça ihtiyacımız olduğunun bilincindedir arif. Onun için dostlarını özenle seçer. Makama, mevkie, zenginliğe göre değil Allah’ı razı edecek gerçek iyilik kıstaslarına göre belirler dostlarını.

İnsan insanın yurdudur

Batı düşünce sistematiğinde; “İnsan insanın kurdudur” anlayışı yaygındır. Bu yaklaşım parçacı olduğu için doğru değildir. Zira parçacı yaklaşım, hakikati parçalar. Parçalanan hakikat, hakikat olmaktan çıkar. Bütüncül yaklaşımla, olayları ve olguları değerlendirmemiz gerekmektedir. İlmi yaklaşım da bunu gerektirir. Yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevmeyi bilmeyenler, insanlığa da bu perspektiften bütüncül olarak bakamazlar.

Yeryüzünü kana boyayanlar, insanı insanın kurdu olarak gören işte bu zihniyettir. Bu zihniyete tepki göstermeyenler, zulme karşı sessiz kalanlar hiçbir zaman arif yani irfan sahibi olamazlar. Çünkü irfan sahibi olmanın ilk şartı insan olmaktır. Dünyada zulüm sinemasına seyirci olmayı benimsemiş herkes insan olmaktan da feragat etmiştir. Bu zulme karşı koymanın en güzel yolu, irfan ehli nesiller yetiştirmektir. İrfan dünyamızın öncü şahsiyetlerini onlara tanıtmadan da bu nesilleri yetiştiremeyiz.

İrfan düşünce sistematiğinde ise; “İnsan, insanın yurdudur, sığınağıdır.” Sığınağımız ve yurdumuz demek olan dostlarını çoğaltmak için çalışır arif. Bu da arifin aynı zamanda gönül insanı olması demektir. Fakat arif dostlarını çoğaltmak isterken ehli dünyaya da öyle çok fazla iltifat etmez. Zira toksik maddeler maddeyi, toksik düşünceler düşünceleri ve toksik insanlar da insanları zehirler. Bu zehirden uzak durmamız herkesin yararınadır.

İrfan mektebinden geçmeyen, irfanın deruni ve derinlikli düşüncesinden nasibini almamış, kıymet bilmeyen, insan olmayı başaramayan kimseler bunu anlayamazlar. Böyle tipler irfan ehlinin de değerini bilemezler. Sakın ola ki irfan ehlinin mütevazı oluşu, nefsini parlatmamak için ön plana çıkmak istemeyişi sizi de aldatmasın. İnsan tevazu ile yükselir ve arifler irfanı tevazudan ayırmazlar. Allah hepimize irfan sahibi olmayı nasip eylesin.

Prof. Dr. Şemsettin Dursun/ İrfanDunyamiz.com

Şahsiyet Gelişimi↗

Müslümanca hassasiyetlerle yazılmış kişisel gelişim yazıları okumak için tıklayın.

Adab-ı Muaşeret

Sosyal hayattaki edep ve görgü kurallarına dair yazıları okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Hayata farklı açılardan bak…

Bir olayı veya bir nesneyi ya da bir olguyu analiz ederken herkes bulunduğu pencereden, kendi …

2 Yorumlar

  1. İBRAHİM AKYOL /ÇANKIRI

    Kıymetli Hocam, bu güzel, ufuk açıcı ve eğitici yazınız için teşekkür ederim. Yazınızı okurken zihnime bazı fikirler tedâî ettirildi. Malumunuz edebiyatımızda bedîi sanatlardan tecâhül-i ârif/tecâhül-i ârifâne diye bir sanat var. Kısaca bilip de bilmemezlikten gelme sanatı diye tarif edilir. Tecâhül, bildiği halde bilmiyormuş gibi görünen, yani mütevazi olan, yani ilim ehli olduğu halde karşısındakine büyüklük/tekebbür göstermeyen kişilerin bir tavrıdır. Tecâhül-i ârif(âne) tavrı âlimlerin değil tam da âriflerin/irfan ehlinin tavrıdır. Onun için tecâhül-i âlim diye değil tecâhül-i ârif diye adlandırılmıştır. Selam ve hürmetler.

  2. Şemsettin Dursun

    Muhterem İbrahim bey kardeşim!
    Bu güzel ve içten değerlendirmeniz için teşekkür ederim
    Selam ve dua ile
    Şemsettin Dursun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.