Çocuklarınıza isim koyarken dikkat edin

Günümüzde bir çok garip isimlerle karşılaşır hale geldik. Hatta bu garip isimlerden bir çoğu kullanıla kullanıla alışır hale geldi ve artık garipsenmez oldu.

Olcay, Ersin, Kaya, Erol, Birol, Şenol, Varol, Aybüke, Belgin, Behre, Cenk, Cengiz, Savaş, Barış, Satı, Satılmış, İmdat, Gizem, Gözlem, Gözde, Alper, Aleyna, Işıl, Suzi, Sevsen, Lusi, Anıl, Açelya, Neşe, Şen, Orçun, Orkun, Oya, Özge, Özlem, Ayça, Ayla, Gülçin, Ediz, Döne, Samet, Sanem, Sezgi, Sezgin, Sezer, Aylan, Aylin, Aygün, Ogün, Tekin, Durkadın, Yeter… ve daha niceleri ve daha da garipleri…

Ebetteki söylediklerimiz, bu isimlerle isimlendirilen insanların şahıslarıyla ilgili değildir. Hatta tanıdıklarımızdan ve sevdiklerimizden bu isimlerle isimlendirilenler de var. İyi niyetle konanlar da… Böyle olması veya ismi taşıyan insanın iyi birisi olması, hataları hata olmaktan çıkarmayacaktır.

İsimden Müslüman olduğu anlaşılmalı

Bu isimlerin içinde mânasız veya mânâsı hoş olmayanlar olduğu gibi, yanlış anlaşılanlar, kötü çağrışım yapanlar, İslâm âlemi olarak bir bütünün parçası olma şuuruna uymayanlar da vardır.

Meselâ; Arnavutluk’tan gelen ve İslâmî alanda yüksek lisans yapan, bizim de yardımcı olmaya çalıştığımız bir kardeşimizin teleffuzunda bile zorluk çektiğim, mânasını bilmediğim, bu gün hatırlamakta da zorluk çektiğim bir ismi vardı. İsmin “Astirit” olduğunu hatırlar gibiyim.

Bu ismin Arnavut dilinde elbette bir mânâsının olduğuna, bu mânânın güzel olabileceğine veya daha önceden bu ismi iyi bir insanın veya akrabadan olan bir büyüğün taşımış olabileceğine inanıyorum. Ancak yine de yadırgıyorum. Ben onu sadece ismiyle tanısaydım, Müslüman mı yoksa gayr-i müslim mi olduğunu bilemez, ayırt edemezdim.

Âilemin üniversiteden Malezyalı bir arkadaşı vardı ve adı “Rusina” idi. Çok hayırlı, edebli ve teslimkâr bir bayandı. Ancak biz onu tanıdıktan ve aradan belli süre geçtikten sonra ismine alışabildik.

Buna benzer isimleri, Kazakistan, Kırım, Çeçenistan, Afganistan, Habeşistan, Nijerya veya daha birçok ülkede görüyoruz. Bir Endonezya’lı, bir Malezyalı kendi dilinde bilinen, bizim yadırgadığımız bir isim koysa, biz onu yakından tanımadıkça ya yadırgarız, yada arasıra müslüman olup olmadığını sorma duygusuna kapılırız.

İsimler kaynaştırır

Bugün ülkemizde birçok farklı ırk birbiriyle kaynaşmış olarak yaşıyor. Bu ırklardan herbiri çocuklarını kendi dillerindeki kelimelerle isimlendirseydi, bu durum hak yolda bir bütün olma şuurunu zedelerdi. Zaten son devrelerde yürütülen gayretlerin en tehlikelilerinden birisi de budur.

Elbette ki arzu edilen, bütün bu ırk farklılıklarına rağmen iman kardeşliğinin bizleri kopmaz bağlarla birbirimize kenetlemesidir. İman sevgi ve bağının diğer bağlardan üstün tutulmasıdır. Bu, yakınımız olan insanları sevmeyeceğiz, onlara soğukluk duyacağız, mesafeli davranacağız, yardımlaşmada onlara öncelik vermeyeceğiz manalarına gelmez.

Ancak hak yola karşı çıktıklarında, Rahman’a kul olma, bu yolda gayret etme arzu, azm ve şevki taşıma yerine İblis’e uşak olmayı seçtiklerinde, Hak Yol’a zarar veremeye başladıklarında tercihimiz iman yolunda olmalı, belki onlar karşısında en kesin tavrı da bizler almalıyız. Yakınlarımızın hakka hizmeti en çok bizleri sevindirdiği gibi, verdikleri zarar da en çok bizleri üzmeli ve onlara karşı mücadeleyi en kesin üsluplarla biz sürdürmeliyiz.

İsim nereye ait olduğumuzu belli eder

Çocuklara konulan isimler de niyetlerimizi, duygularımızı ve nereye ait olmayı istediğimizi en iyi belli eden özelliklerimizdendir.

Arab âleminde, bir çok hayırlı ve iftihar vesile olan isimlerin varlığına rağmen oralarda da İslâm şuurundan kopuk isimler modalaştırılmaya başlamıştır. Bâsim, Besme, Rabâb, Meysun, Mâzin, Nâyif, Mehâ, Beşşar, Hanân, Henâ, Henûf, Sâmir, Semîr… isimleri çok defa bu anlayışlardan hareketle konan isimlerdendir.

Ülkemizde kullanılan ve yukarıda zikredilen isimler üzerinde fazla durmak istemiyorum. Kardeşlerimizin niyetimizin ne olduğunu anladığını zannediyorum. Ancak bazı isimlerdeki garipliklere ayrıca dikkat çekmek zorunda olduğumuzu da hissediyorum. Meselâ; “Samed” ve “Sanem” gibi isimler, diğerlerinden daha fazla yadırganması gereken isimlerdendir.

Samed ismi uygun değildir

“Samed”, bütün yaratılanların kendisine muhtaç olduğu, kendisinin ise hiçbir varlığa muhtaç olmadığı, demektir. Böyle bir vasıf ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir. Başka hiçbir varlığın vasfı ve ismi olamaz. Önceden şiir dilinde engin cömertliği ifade için mecaz olarak ve mübâlağa yoluyla kullanıldığı görülse de böyle kullanış bile hatalıdır.

Samed, Esmâ-i Hüsnâ’dandır. Esmâ-i Hüsnâ’dan olan bazı isimler veya onlarla aynı kökten olan kelimeler, isim olarak insanlara konabilirler. Biri Rabbimizin celâline yakışır şekilde, diğeri kulun kulluğuna uygun şekilde olabilir. Ancak “Samed” ismi, mânâsından da anlaşılacağı gibi buna uygun bir isim değildir. Bu isim, “Abdüssamed” olarak düzeltilebilir veya bu şekilde konabilir.

Senem ismi çok yanlış

Sanem” ise put demektir. Put diye isim koymak abestir. “Senem” şeklinde konan isim de aynı ismin dilimizde farklı teleffuzudur.

“Aleynâ” yeni yayılmaya başlayan bir isimdir. Esasen isim de değildir. Edat ile zamirin birleşmesinden meydana gelen ve “üzerimize” mânâsında bir kelimedir. İsim olarak kullanılması gariptir. İnsanlar manasından veya isim olup olmamasından ziyade farklılığına ve teleffuz ahengine bakarak bu ismi koymaktan hoşlanır hale geldiler. Giderek de yaygınlaştığı görülüyor.

“Satılmış” ismi, önceleri “adanmış” manasına konulurken artık baba, dede veya âile büyüklerinden birinin ismi olduğu için konulmaya başlanmıştır. Her ne niyetle konursa konsun, güzel olmadığı ve çocuğun üzerinde menfî tesirinin olacağı açıktır.

Şaban ismi de öyle

“Şaban” ismi de ne yazık ki alay konusu edildiği için artık çocuklara verilmesini tavsiye edemeyeceğimiz isimler arasında yer almıştır. Bu isimden değil, insanlar arasında yerleşen kanaatten kaynaklanan bir durumdur.

Belki isimler konusunda bir noktaya daha dikkat çekilmesi gerekir. Üst üste nice şaşkınlıklar yaşadığımız bu günlerde çift cinsiyet şakınlıkları da yaşıyoruz. Kadınlaşan erkekler, erkeleşen kadınlar ve bunlara rağbet gösteren her iki cinsten insanlar… İnsanların gerçek değerleri ile oynayan, şahsiyetli hayatı, asıl mecrasından çıkarmaya çalışan ve İblis’i memnun eden davranışlar…

Giderek dengesi bozulan gıdalar ve hormonlar… Alkoller ve uyuşturucular ve daha neler neler… Bütün bunlar üzerinde durulması, düşünülmesi ve müsbet yönde tedbirler alınması, yanlışlıklara son verilmesi gereken hayat gerçekleri olarak önümüzde yer alıyor. Artık sık sık gözle görülür ve giderek yayılır hale geldi… Hatta çağın gerçeği sayılır oldu…

Bülent gibi isimler

Ancak bizim, konumuzla ilgili olarak burada üzerinde durmak istediğimiz, çift cinsiyetli isimlerin de var oluşudur. Bu isimlerin tehlikesi, insanların cinsiyet sapkınlıkları kadar çok değildir. Yine de dikkate alınmasında ve bu konuda ihtiyatlı davranılmasında fayda olduğuna inanıyoruz.

Çocuklar hem kadınlar için hem de erkekler için kullanılan isimlerle isimlendirilmemelidir. Bunun çocuğa tesir edebileceği, özellikle çocukluk çağlarında başkaları tarafından da alay konusu olarak kullanılabileceği gözden ırak tutulmamalıdır. Olcay, Ayhan, Yüksel, Yaşar, Melek, İsmet, Ruşen, Kâmuran, Deniz, Duygu, Buğra, Bülent … bu tür isimlerdendir.

Şüphesiz isim koyma konusunda birinci derecedeki mesuliyet de babaya ve anneye, daha sonra da ailenin büyüklerine düşmektedir. Sonradan değiştirmesi mümkün olsa bile bir çocuğun, kendi ismini baştan kendisinin koyması mümkün değildir. Dolayısıyla ebeveyn ve büyükler, çocuklarının geleceğini, istikbalde nasıl bir hayat tarzı, düşünce sistemi, hedef ve gaye seçmesinin gerektiğini düşünerek bu ismi koymalıdırlar. Elbette ki sadece isim koymakla da yetinmemelidirler.

Dr. M. Şerafettin Kalay/ İrfanDunyamiz.com

Çocuk Eğitimi ↗

Çocuk eğitimini batılı pedagojiyi esas almadan işleyen yazılar okumak için tıklayın.

Aile Okulu ↗

Mutlu evlilik ve huzurlu aile konusunu ele alan seçme yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.