Öğretmene hürmet, talebeye sevgi…

İnsanoğlu her işte, her harekette, her sanat ve meslekte mevzuunu bildiği ve tanıdığı nisbette muvaffak olur. Öğretmenliğin mevzuu doğrudan doğruya insandır. İnsana, insanın asil kıymet ve meziyetlerine, hakiki istidat ve kabiliyetlerine, ruh âleminin harikalar meydana getiren derinlik ve enginliğine âşık olmayan bir öğretmen esasen başarılı bir öğretmen olamaz. O, girdiği sınıfta ancak bir gözcü veya sınıfın sükûnetini sağlamaya çalışan bir sınıf başkanı gibidir.

Doktor organların dilinden, sanatkâr sanat eserlerine malzeme olacak eşyanın dilinden anlayan kişiler olduğu gibi, öğretmen de mevzuu olan çocuğun dilinden anlayan, onu tanıyan kimsedir. Konusu olan çocuğu tanımayan ve onu sevmeyen öğretmen, soğuk demir döven demirciye benzetilmiştir. Sevgi, muhabbet, aşk, iştiyak öğretmenin ayrılmaz vasıfları olacaktır. Gönlünde verebileceği bir şeyi olmayan öğretmenin vazifesi bitmiş demektir. Öğretmen, talebesinin ruhuna hitap eden, onun iç âlemini işleyen, kafası ve kalbini besleyen, şahsiyetini ve karakterini olgunlaştırıp geliştiren bir sanatkârdır.

Öğretmen sanatkardır

Bugünkü eğitim ve öğretimle ilgili telakkiler, her çocuğu ayrı bir âlem olarak mütalaa etmeyi ve onu buna göre yetiştirmeyi emretmektedir. Çocuğun bu hususiyetleri öğretmenler tarafından velîlere de anlatılmalı, onların usûlsüz terbiyelerinin de önüne geçilmelidir.

Bu konuda eğitimcilerin ittifakla tavsiye ettikleri şeyler şunlardır: Çocuğa özellikle ilkokul çağında daha iyi örnek olmak lazımdır. Öğretmen yaşayışı, davranışlarıyla ilkokul çağındaki çocuğu mutlaka tesiri altında tutacak ve ona kendi şeklini vermeye çalışacaktır. Çünkü öğretmenlik mesleği peygamber mesleğidir. Peygamber Efendimiz, kendisini bir muallim olarak da vasıflandırmış: “Ben, muallim olarak gönderildim” buyurmuşlardır (Keşfü’l-Hafa, c. 2, hadis no:1756)

Gazâlî Hazretleri, ilmi ile amel eden bir öğretmeni güneşe benzetiyor. O, güneş gibi bitmez tükenmez bir ışık kaynağıdır. Işığını ve ısısını ne kadar cömertçe harcarsa harcasın verimliliğinden hiçbir şey kaybetmez. Talebeleri, kitapları da onu kıyamete kadar unutulmadan yaşatırlar. Gazâlî, amelsiz öğretmenlerin cılız bilgilerini de mum ışığına benzetiyor. Zaten mumun zamanla bitmesi, tükenmesi ve sönmesi gibi sönecek, yok olacaklardır.

nurettin-topcu-dursun-ali-tasci

Amel ve ilim

Gazâli, ayrıca amelsiz öğretmenleri bileğiye de benzetiyor. Bileği, bıçağı biler, keskinleştirir ama kendisi de yıpranır, yok olur gider. Bir de amelsiz öğretmeni iğneye benzetmiştir. Kendisi çıplaktır ama başkalarını giydirmeye devam eder durur, çalışır fakat kendisine bir faydası dokunmaz.

Gazâlî Hazretlerinin şu fikri de çok düşündürücüdür: “Hoca talebeden minnet ve teşekkür bekleme yerine, kendisi ona teşekkür etmelidir. Çünkü talebe aklını, fikrini, zekâsını, işlemek üzere hocasına teslim etmiştir. Biz onu bir tarla gibi işleyecek, ondan büyük verimler alacağız. Bunun için öğretmen olarak ona minnettar olmamız icap eder.”

Gazali Hazretlerinin bu fikirlerinin kaynağının, Ömer Nasuhi Efendi‘nin 500 Hadis’de tercüme ve şerh ettiği, şu hadis olabileceğini tahmin ediyorum: “Kendisinden ilim tahsil ettiğiniz zata tazim ediniz; kendisine ilim öğrettiğiniz kimseye de ihtiramda bulununuz.” Demek Efendimiz burada insana, talebesine sevgiden de öte hürmet etmesini emrediyor. Ayrıca: “İlim öğrenen de, öğreten de mükâfatta denktir” buyruluyor. (İhya’nın “İlim” bahsinde.)

Bakınız, Mehmet Âkif öğretmeni ne de güzel tarif etmiştir. “Muallimim diyen olmak gerektir imanlı, Edepli, sonra liyakatli, sonra vicdanlı, Bu dördü olmadan olmaz. Vazife çünkü büyük” Âkif’imiz çocuğa model olacak, örnek olacak, bir öğretmen prototipini ne de güzel çizmiştir.

Telkin faydalıdır

Çocuğa ilkokul döneminde dersler işlenirken sözlü telkinler yapmak da faydalı olur. Ama bu, anne-baba ile öğretmenin davranışlarından sonra gelir. Asıl dersi veren davranışlardır. Çevrede iyi örnekler mümkün olduğu kadar çoğaltılmalı, kötü örnekler de ortadan kaldırılmalıdır. Çocuğa küçük sorumluluklar yükleyip onu disiplin içinde çalıştırmak ve ona yapabileceği ödevler vermek gerekir.

Çocuğa, yaşayan örneklerin yanında tarihimizden, İslâm tarihinden basitleştirilmiş, çocuğun dünyasına göre şekillendirilmiş olaylar, başta Peygamber Efendimiz olmak üzere büyüklerimizin hayatlarından kesitler sunulmalıdır. Bunları anlatmasına da imkân tanımalıdır.

Muhtelif derslerden ahlâk terbiyesi hususunda nasıl istifade edebileceğimizi bilhassa gözden geçirmemiz lazımdır. Sosyal bilgiler, Türkçe, edebiyat dersleri ile felsefe grubu dersleri, askerlik bilgisi vs.den doğrudan doğruya ahlâk dersleri çıkarabiliriz.

Bunun yanında öğretmen, ifadeleri ve seçtiği misaller ile de çocuğun zihninde iyi hatıralar bırakmalıdır. Bir toplantıda, Müdür, “Arkadaşlar, herkes kendi dersinden ahlâk dersleri çıkarmalıdır” demiş. Bir matematik öğretmeni, “Matematik dersinde ahlâktan bahsolunur mu?” diyerek itiraz etmiş. Makamının tam layığı olan Müdür Bey cevap vermiş: “Elbette olur. Hem de en iyi ahlâk dersi matematikte verilir. Tanzim edilen her problem aynı zamanda ahlâk dersi verici olabilir. Adamına göre bazı problemler, ahlâksızlık dersi vermeye elverişli şekilde de düzenlenebilir” demiş.

Bir kere ahlâktan ne anladığımız, memleketimizde ve dünyada ahlâk buhranı ve sebepleri iyice teşhis edilmelidir. Derste neleri, nasıl anlatacağımızı önceden hesaplamalı, plânlamalıyız. Aslında ahlâk dersinin işlenişi din dersinden daha zordur. Çünkü daha geniş bilgi ve kültür ister. Ama hiç şüphesiz, falan veya filan yayınevinin çıkardığı kitabı sınıfta çocuğun eline verip ona okutarak vakit doldurmak da mümkündür. Bu da ne derece ders olabilir, bilinmez. Ayrıca bulunduğumuz mıntıka ve çevrede hangi ahlâkî kusurlar daha çok görülüyorsa, bunlara ağırlık verilmesi gerekir.

Şefkat ve otorite

Eğitimciler, şefkatten ve otorite mahrumiyetinden meydana gelen ahlâksızlık şekillerinden bahsediyorlar. Çocuğu devamlı okşamak, hediye almak, her dediğini yerine getirmek, onda birtakım kusurların doğmasına sebep olarak gösteriliyor. Kendini lüks hayat içinde bulan nazlı çocuklar da ilerde ahlâken düşük kimseler olabiliyor. Sinema ve bazı eğlence yerleri, çocuk ve gençlik yayınları, sokakların çocuk üzerindeki tesirleri ayrıca dikkatle üzerinde durulacak hususlardır.

Çocuk için seçilecek kitaplar, dergiler de önemle üzerinde durulacak bir husustur. Bizde eskiden çocuk kitabı çok azdı. Çünkü çocuk kitabı yazmak, başka kitap yazmaya benzemez. Ayrı bir sanat ve maharet ister. Bizde, Mevlânâ, Feridüddin Attar, Bursalı İsmail Hakkı gibi otoritelerin anlayış ve sezişlerinden mahrum bazı kimseler tarafından çocukluğumuzdan itibaren dinî hislerimizi besleyen temsilî hikâyelere karşı menfi propaganda yapılmış, bu kabil hikâyelere hurafe ve İsrâiliyat nazarı ile bakılmıştır.

Bu hikâyelerin yazılışlarındaki maksat düşünülmemiş, anlaşılmamış, Batı menşeli çocuk kitapları kontrolsüzce evlerimize sokulmuştur. Mevlânâ’nın, Bursalı’nın hikâyelerini küçümsemek hakkını kendisinde bulabilenler onların yerine dinimize, örfümüze ve âdetlerimize uygun çocuk kitaplarını ortaya koyabilmeliydiler. Maalesef bu olmadı.

Bugün çocukluğumuzda okuduğumuz, sevdiğimiz hikâyeler, masallar, misaller bize soğuk gelmeye başladı diye onları modası geçmiş şeyler olarak telakki etmemeliyiz. Ama biz de Seyyid Kutub gibi Dini Hikâyeler adı ile ilhamını Kur’ân-ı Kerim’deki kıssalardan alan kitaplar yazar ve böyle eserlerle çocuklarımızın ihtiyacını karşılarsak, zaten tenkit edilen şeyleri okumaya ihtiyaç kalmaz.

Çocuk kitapları

Prof. Kaplan; “Yabancı Çocuk Kitapları” başlıklı bir yazısında, yabancı çocuk yayınlarının çocuklarımız üzerindeki menfi tesirlerini belirttikten sonra şunları yazıyor:“Psikologların yaptıkları incelemelere göre, çocuklukta öğrenilen ve okunan şeyler, insan ruhunun temelini teşkil ediyor. Bundan dolayı Türkiye’ye millî kültürü hâkim kılmak isteyenler, her şeyden önce çocuklar için yazılmış kitapları ele almalıdırlar. Anglo-Saksonların çok yüksek bir kültüre sahip oldukları ve eserlerinde faydalı bilgiler, duygular, timsaller ve hayallerin bulunduğu muhakkaktır.

Ben AngloSakson, hatta yabancı edebiyat, sanat ve kültürlere karşı kapılarımızı kapayalım demiyorum. Bizde yabancıları taklit duygusu çok kuvvetli olduğu için hiç olmazsa denge kurmak üzere, bazı tedbirler alalım, çareler düşünelim diyorum. Edebiyat sahasında hemen yapılabilecek kolay tedbirlerden biri, yabancı eserleri Türkçeye adapte etmektir. Türk çocukları okudukları kitaplarda hiç olmazsa yabancı adlarla değil de, Türk adları ile karşılaşsınlar. Yer adları, örf ve âdetler de adapte edilebilir. Bunu yapacak değerli yazarlarımız da vardır” (Hisar, Sayı: 146).

Kanaatimizce aydınlarımız ve eğitimcilerimiz arasında dünyaca meşhur olmuş, edebî değeri yüksek eserleri kültürümüze adapte etmek sûretiyle çocuklarımıza ve gençlerimize kazandıracak meslektaşlarımızın sayısı oldukça fazladır. Yeter ki bu arkadaşlarımız bu konuya ilgi duysun ve bu yolda hizmet vermek istesinler. İşte biz, bu sohbetimizde böylelerinin kulaklarını çınlatmak istiyoruz. Pek çok yayınevlerince çocuk kitapları yayınlanmaktadır. Ehliyetli kimselerin tavsiyesiyle bu eserlerden faydalanılabilir. Bu vesileyle Hüseyin Emin Öztürk’ün “Batı Çocuk Klasiklerindeki Doğu Yargıları”nı inceleyen araştırmasının yayınlandığını da duymuş oldum.

Ahlak eğitimi

Ortaokul çağındaki çocukların gelişimleri göz önünde tutularak, onlara telkinle birlikte düşündürücü şeyler anlatmak, dînî, ahlâkî, içtimaî duygularını beslemek gerekir. Cazip edebî parçalar içinde akıl, fikir ve duygularının gelişmesini sağlayan sanat eserlerimizi tanıtmak, İslâm medeniyeti tarihinden örnekler sunmak, onlarda güzellik ve sanat duygusunun canlanmasına sebep olur. Estetiğe ait her iyi şeyi duymalarının bu çağdaki çocuklara zararlı olduğu ve cinsiyetle ilgili yayınların tehlikesi unutulmamalıdır. Bu yaştaki çocukların cinsiyet duygularını tahrik eden hikâyeler, olaylar, çocuklarda huzursuzluk, itaatsizlik ve birtakım buhranların doğmasına sebep olmakta, onları telafisi mümkün olmayan âkıbetlere sürüklemektedir.

Ayrıca velîler bu çağdaki çocuklarına son derece şefkatli ve merhametli davranmalıdır. Onların iyi arkadaşlarla ünsiyetlerini sağlamalı, fena kimse ve fena muhitlerden de uzak tutmalıdırlar. Bu dönemdeki çocuklar için dinî, ahlâki yönü olan tarihî romanlardan istifade edilmelidir. Ahmet Hamdi Akseki’nin Yavrularımıza Din Dersleri adlı kitabı da din ve ahlâk derslerinde yardımcı kitap olarak istifade edilmesi gereken bir eserdir. Merhum, bu kitabı çocuklar ve halka hitaben hazırlamış, iman, ibadet ve ahlâk konularının aralarına münasip fıkralar, şiirler, özlü sözler eklemiş; kitabını aranır sorulur, cazip bir eser haline getirmiştir.

Lise ikiden sonra ve yüksek tahsilde gencin benlik duyguları gelişmiştir. Bu dönemde çocuğun enerjisi ilim, ibadet, ahlâk ve cemiyete hizmet alanlarına kaydırılarak duygusal anlamda da tatmini sağlanmalıdır. Bu yaşlardaki gençlere, küçüklüklerinden beri öğrendikleri ve yaptıklarının ilmî, fikrî ve sıhhî izahları yapılmalıdır. Vazifelerimizin sebepleri açıklanmalıdır. Lise seviyesinde kazandıkları bilgiler ve sahip oldukları kültür atmosferi içinde kendilerine uygun eserleri inceleyip değerlendirmeleri, kendilerini geliştirici olacaktır. Bu eserler şunlardır:

1- Dört Rükün, İsmet Ersöz. Bu eser dinimizdeki emir ve nehiylerin hikmetlerinden bahseder. 2- İslâm’da Emir ve Yasakların Hikmetleri, Prof. Dr. Süleyman Uludağ. Aynı mahiyette bir eserdir. 3- İlimler ve Yorumlar, Ömer Okçu-Hüseyin Korkmaz. Bu eser de her ilim dalını Allah’ın varlığı ve birliğine delil göstermektedir.

Ayrıca Tahirü’l Mevlevî’nin Müslümanlıkta İbâdet Tarihi, Mustafa Asım Köksal’ın İslâm Tarihi, Abdülaziz Durî’nin İlk Devir İslâm Tarihi, Prof. Dr. Mücteba Uğur’un Hicri Birinci Asırda İslâm Toplumu, Prof. Dr. Ali Murat Daryal’ın İslâm’ın Doğuşu ve İlk Yayılışının Psikososyal Açıdan Tahlili gibi önemli eserleri hatırlatmadan geçemeyeceğiz.

Gençlik kitapları

Hatırlatmadan geçemeyeceğiz. Zekai Konrapa’nın, Peygamberimiz ve Aşere-i Mübeşşere adlı eseri de üslubunun çekiciliği ciheti ile gençlik tarafından çok okunmakta ve sevilmektedir. Memleketimizde en çok okunan gençlik kitaplarından biri de, Dr. Ali Kemal Belviranlı’nın İslâm Prensipleri adlı eseridir. Bu eserde hanımların özel durumlarına ait sağlık bilgisi ile din bilgisini kaynaştıran önemli bir bölüm yer almaktadır. Ayrıca yabancı ülkelerde yaşayan müslümanların nelere dikkat etmeleri gerektiğine ve İslâm’ın iktisat anlayışına da özlü olarak yer verilmiştir.

Konuyu, çocuğu tanımak üzere Prof. Dr. Kemal Çakmaklı’nın bütün eserlerini, Enver Naci Gökşin’in Çocuk Edebiyatı ve Kemal Demiray’ın Çocuk Edebiyatı’nı incelemenin gereğini belirtmekle bitirmek istiyorum. Öğretmen Okulları adlı kitapta çocuğa hangi sınıfta ne gibi kitapların nasıl okutulacağı anlatılıyor. Kitap yazarken bu eserlerden faydalanabileceğimizi düşünüyorum. Esasen insan öğretmenlikte devamlı kendini yenilemek durumundadır.

Öğretmen Evleri iyi değerlendirilebilirse, bir araya gelen meslektaşların fikir alışverişinde bulunmaları ve zengin kütüphanelerinden faydalanmaları onlar için büyük bir imkândır. Belçika’da öğretmen olan bir yakınım diyor ki: “Aynen öğrencilik yıllarımızda çalıştığımız gibi öğretmenlik bilgisi derslerine çalıştırıyorlar. Dünyada eğitimle ilgili gelişmeleri ve kendi ders işleyişimizi bununla mukayese etmemizi, aldığımız sonuçları en az 12 sayfalık bir yazı halinde her hafta sunmamızı istiyorlar.”

Bu, Batı’da eğitim ve öğretime verilen önem hakkında bize bilgi vermektedir.

Kaynak: Prof. Dr. Ahmet Coşkun, Sohbetler ve Hatıralar, Yayına Hazırlayan: Hüseyin Kader, s.371- 376 Yazı kısaltılmıştır, tamamı belirtilen kaynaktadır. Başlıklar sitemize aittir.

Prof. Dr. Ahmet Coşkun/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Mutluluk bir sırdır…

Mutluluk mutsuzluğun içinde bir sırdır. Mutsuzluk da mutluluğun içinde bir sırdır. Daimi mutluluk yoktur. Yedi …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.