Genç imamlara ve imam adaylarına öneriler!

Başta kendi nefsime olmak üzere, değerli meslektaşlarıma; İmam, Müezzin, Kur’an Kursu öğretmeni vb. kıymetli hocalarımıza bazı önemli hatırlatmalarda bulunmak istiyorum. Özellikle yeni atanan hocalarımıza bu yazımın Allah’ın izniyle faydalı olacağını ümit ediyorum.

Her şeyden önce bu yazdıklarımı dört dörtlük yaşadığım için size nasihat ediyor değilim. Tam aksine bazı eksik bıraktığım yönlerimi sonradan fark etmem hasebiyle kendi hatalarımdan dersler de çıkararak sizlere tecrübe paylaşımı yapmaya çalışacağım. Böylece sizler daha iyi olun ve gayretiniz artsın inşâallah.

1- Her şeyin özü ihlastır.

“Ameller niyete göredir. Herkes sadece niyetinin karşılığını alır…” (Buhârî, Bedü’l Vahy, 1; Müslim, İmâre, 155) Hadis-i şerifi, 8 ciltlik “Riyazü’s Salihin’in” ilk hadisi, “İlim ve Hikmet” kitabının da ilk hadisi olarak açıklamalı bölümden altını çizerek okumamız ve kendimize dersler çıkarmamız lazım.

Riya ve sümadan korkmalıyız. Görevimizi yaparken birtakım faaliyetlerin içindeyken hep niyetimiz Allah rızası olmalı. Başarı belgesi alayım, ödül alayım veya birileri alkışlasın gibi ihlası zedeleyen niyet amaç ve gayelerden uzak durmalıyız.

Kendimizi övmekten ve başka bir hocamızın başarılarını kıskanmaktan da sakınmalıyız. Riya kibir ve haset en önemli manevi hastalıklardır. Bunlarla ilgili kitaplar okumalı ve ilmi meclislere katılmalıyız.

2- Görevimizin önemini anlayıp şükretmeli.

Bulunduğumuz bölgede Resûlullah sallellahu aleyhi ve sellem Efendimizin varisi olarak görev yapmak, dinimizi sahih bir şekilde anlatmak ve bu vesile ile alacağımız mükafatın kadrini bilmek gerekir.

Üstelik maişetimizi de buradan temin ediyoruz. Bunun şükrünü hakkıyla eda edemeyeceğimizin şuurunda olmalıyız. Bundan dolayı sadece memur olarak belirli bir zamana bağlı görev değil de mesai gözetmeksizin daha çok hizmet etmek için çalışmalıyız.

İki dünya saadeti kazandıran inancımızı ve manevi değerlerimizi hikmetle başkalarına öğretmek ne ulvi bir vazife! Kur’an’ı Kerim öğreterek Efendimiz’in: “Sizin en hayırlınız Kur’an öğrenen ve öğreteninizdir” hitabına mazhar olmak. Doğumdan ölüme, düğünden taziyeye hayatın her alanında hizmet ehli olmak..

Vaazımızı hutbemizi her kademeden ve makamdan kişi geliyor dinliyor. Nereye gitsek kapılar açılıyor bu ne büyük nimet değil mi? Toplumda bir saygınlığımız var elhamdülillah. İçinde bulunduğumuz bu durumun şükrü olarak İslâm ahlakının yayılmasına vesile kılmalıyız.

Böyle ulvi bir görevde olduğumuz için halimize şükretmeli hatta hakkıyla şükretmekten aciz olduğumuzu itiraf etmeliyiz Mevla Teâlâ’ya. Bu kutlu yolda bizleri üzenler ve istemediğimiz durumlar olabilir. Lakin bu bizi şükürden alıkoymamalı sabırla çalışmalarımıza devam etmeliyiz. Olumsuzlukları çok dillendirmekten ziyade bardağın hep dolu tarafına bakmalıyız!

3- Heyecanımız daima diri olsun.

Görev yaptığınız yer merkezden ne kadar uzak olursa olsun siz bulunduğunuz konumda proje geliştirmeye, üç beş amcanın duasını almaya, üç beş gencin gönlüne dokunmaya bakın. “Buralar mahrumiyet bölgesi, az kişi var” demeyin! Değil mi ki Allah azze ve celle size orayı nasip etti, o zaman takdir edenin vardır bir hikmeti deyip sadece üzerinize düşen vazifeye odaklanın. Bunun yerine olumsuza odaklanırsanız çalışmalardan da uzak kalır yeterince verimli olamazsınız.

İlk görev yerine “Bismillah” derken; “Ben buradan en kısa zamanda nasıl giderim” değil; “Ben burayı nasıl ihya ederim?” sorusunun cevabını aramalısınız. Böyle yaparsanız yıllar sonra merkeze geldiğinizde geçmiş görev yerlerinizde ki köy ve kasaba halkı sizi hayırla yad edecekler ve sizin en güzel hatıralarınız buralarda birikecek inşallah.

Hiçbir görev yerinizi küçümsemeyin. Şehirde yetişmiş bir kimse için köye gitmenin birtakım zorlukları olsa da bilin ki oranın büyüklerinin çocuklarının size ihtiyacı var. Ve en önemlisi sizin de onlara hizmet etmeye ihtiyacınız var.

Dinimize olan hizmet sevdamız daima diri olmalı! Gayreti zayıflayan bir kimse faaliyet üretemeyecek duruma gelir. Hatta bu anlamda heyecanını yitirmiş ruhu yorgun kişilerden etkilenmemek için azimli çalışkan hocalarımızla daha çok hem hal olmalıyız.

4- Tek derdimiz dünyalıklar olmasın.

Bir köyde kasabada ilçede veya ilde din görevlisi sıfatıyla vazife almış bir kimse; kendisini Peygamberimizin emriyle Medine’ye gidip İslam’ı anlatan Musab bin Umeyr radıyellahu anh’ı model almalıdır.

Musab bin Umeyr, Efendimiz hicret etmeden önce Medine’ye gitti ve Allah onun vesilesiyle büyük bir şehir halkına hidayet bahşeyledi. Musab bin Umeyr Allah’ın izniyle Yesrib’i Medine yaptı. Yediden yetmişe herkesin ayağına gitti, ev ev dolaştı. Mekke’de öğrendiği ayetleri insanlara anlattı. Allah da bu çalışmaya bereket verdi ve Medine Efendimiz’e ev sahipliği yapacak duruma geldi. Hazreti Musab’ın maaşı yoktu üstelik, her an öldürülme tehlikesiyle de karşı karşıyaydı.

Şimdi bir din görevlisinin maaşı var, üstelik böyle bir faaliyet yaptığında takdir görüyor, iltifat alıyor. Buna rağmen araba modelleri, ev üzerine ev yapma, mal mülk biriktirme sevdası bütün hayatını kuşatır da sorumluluklarını ihmal ederse, hesabını veremeyeceği bir duruma kendini düşürmüş, kendi eliyle kendini tehlikeye atmış olur. Din görevlisi insanlığa hizmeti öyle bir ön plana çıkarmak zorunda ki her sabah umutla uyanmalı, strateji geliştirmeli, Allah için gayret etmelidir.

Tabi ki imkân ölçüsünce para birikimi yapıp araba ve ev sahibi olabilirsiniz. Evlatlarınızın geleceği için yatırım yapabilirsiniz. Burada tenkit edilen mesele dünyalıkların daima gündeminizde olup, asli vazifeleri ihmâl ederek gençlere sahip çıkmama durumudur. Bundan Allah’a sığınmalıyız.

5- Kendimizi yetiştirmeye bakalım.

Zamanın kıymetini bilerek hareket etmeli ve programlı bir hayat yaşamaya gayret göstermeliyiz.

Genellikle imamlık vazifesi vakit olarak müsait bir görev. Yalnız vaktin boşluğundan oluşan gaflet hali de söz konusudur. Eğer planlı ve disiplinli bir çalışmanın içinde olunmazsa yıllar boş bir şekilde geçer gider. On, yirmi ve otuz yıl görev yapmış tefsiri, fıkıh ve hadis eserlerini bir defa dahi baştan sona bitirmemiş, ezberlerini çoğaltmamış olmak elbette en büyük pişmanlık vesilesi olacaktır.

Kıymetli hocalarım! Öyle imam, müezzin, Kur’an kursu öğretmeni arkadaşlar ve gayretli hocalarımızı tanıyorum ki görevini yaparken hafızlığını tamamlayan ya da ezberlerini çoğaltan, özel Arapça dersleri alan, bir ilim dalında ihtisaslaşan. İnşallah biz de dünya ahiret pişman olmama adına böyle bir gayretin içinde olalım.

İnternette birçok sayfalarda yapılan derslerle hem de bulunduğumuz şehrin alimlerinin ilim halkasına bizatihi katılarak ilimde kendimizi yetiştirmeliyiz.

Bazı öneriler

  • Tefsir, hadis, fıkıh vb. tüm ilimlerden en azından orta halli anlamamız ama bir alandan da çok iyi kendimizi yetiştirmeliyiz. Mesela tefsir alanında çok iyisinizdir ama diğer ilimlerden de az çok öğrenmemiz gerekenleri bilmeliyiz.
  • Kur’an-ı Kerim: Hem yüzünden okuma hem ezberleri çoğaltma ve Tashih-i Huruf dersleriyle kendimizi yetiştirmeliyiz. Bu olmazsa olmazımızdır. İmam Burhaneddin Ez- Zernuci Talimü’l Müteallim (Öğretmen – öğrenci ilişkileri) eserinde, ezberi güçlendiren şeyler ve unutmaya sebep olan şeyler hususunda şunları yazmış: Hafızayı güçlendirmenin en kuvvetli yolu: Ciddi çalışma, süreklilik, yemeği az yemek, gece namazı, Kur’an-ı Kerim tilavetidir. Denilir ki hafızayı en çok güçlendiren Kur’an-ı Kerim’i yüzüne bakarak okumaktır… Unutkanlığın sebepleri şunlardır: Günah ve isyanın çokluğu, dünyalık tasa ve kaygılar, çok işle alakalı ve meşgul olmak.
  • Arapça: Evvela kelime meallerinden çok istifade etmeliyiz. Zaman zaman okuduğumuz yerlere kelime mealli tefsir yapabilmeyiz. Bunu hiç ihmal etmeyelim. Her gün sadece yarım sayfa meal çalışsak kısa sürede birçok ayete meal verecek duruma geliriz inşallah.
  • Sarf nahiv vb. Arapça Dersleri işin ehlinden almak çok önemli. Bunu başaran birçok hocamız yüksek lisans yaptı, Diyanetin İhtisas sınavlarında başarılı oldular. Özellikle bir yere gidip ders alma imkanı olmayanlara uzaktan eğitim olarak Arapça konusunda Salih Zeki Keş Hocamızın derslerini de özellikle tavsiye ederim.
  • Çok mealler ve tefsirler var. Sizler acizane iki meal ve iki tefsiri karşılaştırmalı okumanızı tavsiye ederim. Diyanetin Meali ve Prof. Dr. Yaşar Kandemir‘in iki ciltlik mealleri üzerinde durmanızı tavsiye ederim. Tefsirden de “Şifa Tefsiri” ile “Safvetü’t Tefasir” bu iki tefsiri karşılaştırmalı okumanızı tavsiye ederim. Bunun yanında en yeni tefsirlerden olan rivayet ve dirayet tesirlerinden yararlanılarak özet halinde hazırlanmış beş ciltlik Prof. Dr. Ömer Çelik‘in tefsirinden de çok istifade edebilirsiniz.
  • Başta Buhârî, Müslim olmak üzere bildiğiniz üzere çok hadis kitaplarımız var. Şerhli bu hadis külliyatından okuyabildiğimiz kadar okumaya gayret göstermeliyiz.
  • Bize en çok lazım olan, cemaatimize anlatacağımız ve hadis ezberleri yapacağımız eser Riyazü’s Salihin‘dir. Riyazü-s Salihin, İmam Nevevi‘nin konu konu genellikle sahih hadisleri derlediği bereketli bir eseridir. Riyazü’s Salihin tek ciltli tercümeleri çoktur. Ancak biz hoca olduğumuzdan ve yeri geldikçe hadisleri açıklamalarla anlatacağımız için sekiz ciltli tercüme ve şerhli olanı alıp okumamız gerekiyor.
  • Diyanetin tek ciltli İlmihal gayet sade hazırlanmıştır. Cemaate anlatma konusunda bu eser tavsiye edilir. Diyanetin iki ciltli ilmihali, başka yayın evlerinden çıkan delilleriyle ilmihal eserleri de tavsiye edilir. Rıfat Oral Hocamızın Buluğu-l Meram tercüme ve şerhi 3 ciltlik ahkam hadisleri anlamada çok katlı sağlayacaktır. Fıkıh ilmimizin artması için Rıfat ORAL hocamızın “FIKIH AKADEMİSİ” YouTube sayfasını da takip edebilirsiniz.
  • Kadim geleneğimizde gelen eskimeyen eserleri de okumayı ihmâl etmeyelim. Gazali’nin İhyası gibi.
  • Diyanet İşleri Başkanlığı’nın çıkardığı dergilerden aylık yazıları takip etmeyi ihmal etmemeliyiz. Güncel konuları ve yeni çıkan eserleri de takip etmeliyiz. Mesela Deizm ile ilgili bir gündem var. Diyanet yayınlarından yeni çıkan Deizm kitabını alıp okumalıyız.
  • Tefsir, hadis ve fıkıh usullerini muhakkak okumalıyız. Biz hocaları normal okuyucudan ayıran en önemli özellik budur. Mesela herkes Riyazü’s Salihin’i okur ama bizler evvela, “Hadis Usulü” ve “Hadis Tarihini” okumalıyız.
  • Bizim en azından orta halli bir kütüphanemiz olmalı. Normal bir Müslümanın evinde bir tefsir, hadis ve fıkıh kitapları varsa hocanın evinde üç tefsir, hadis ve fıkıh kitapları olmalıdır. Kütüphanemizin olması araştırma ve çalışmalarımız için çok önemlidir.
  • Televizyon ve sosyal medyayı sınırlı kullanacağız.
  • Kaybedecek bir dakikam yok anlayışıyla boş işlerden yüz çevireceğiz.
  • Eş dost akraba ziyaretleri konusunda ölçülü olacağız.
  • İlmi çalışmaları devam eden gruplara dahil olacağız.
  • Başarı ve muvaffakiyet için Rabbimizden yardım isteyeceğiz.
  • Sabah namazı sonrasını ganimet bileceğiz.
  • “Kitap okumak hobi değil, ihtiyaçtır.” anlayışı ile hareket ederek gün içinde özel olarak kitap okumaya vakit ayıracağız.
  • “Plan iş bitirir plansızlık seni bitirir” denmiştir. Programlı bir şekilde hareket ettiğimiz takdirde hedeflerimize ulaşırız Allah’ın izniyle.

6- Sunumumuz güzel olmalı.

Edebiyatta kendimizi ihmâl etmemeliyiz. Son dönem edebiyatçılarımızın roman, deneme ve şiir gibi eserlerini okuyalım. Mehmet Akif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek, Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören, Mustafa Kutlu bunlardan sadece bazıları. İllaki muhafazakâr kesimin okuduğu yazarlar değil alanında ün yapmış yerli ve yabancı yazarların eserlerinden de istifade edilebiliriz.

Maalesef hocalar olarak sosyoloji ve edebiyat en çok ihmâl ettiğimiz alanlardır. Hâlbuki ki dinimizin esaslarını anlatırken bu ikisinden faydalanabiliriz.

Bazen bir dörtlük şiir bir saatlik vaazımızdan etkili olabilir ya da bir ayeti sosyolojik gerçekliği görerek ve ona göre kavramlar kullanarak anlatmamız bilgiyi hikmetle sunmamıza vesile olacaktır.

Hutbe ve vaazlarda diksiyon çok önemlidir. Gerekirse diksiyon kursuna gidip eksikliklerimizi gidermeliyiz. Günde 50 sayfa kitap okuyorsak bunun 4 sayfasını sesli okuyalım. Bu konularla ilgili sosyal medyada çok dersler var, bunlardan istifade edebiliriz.

Sesimiz çok iyi olmayabilir ama makam dersi alarak sesimizi doğru kullanmayı öğrenebilir ve daha güzel Kur’an’ı Kerim ve ezan okuyabiliriz.

Okumakla beraber yazmak da çok önemlidir. Yazılarımız okumalarımızın bir nevi meyvesidir. Yazmayı ihmâl etmeyelim! Bazen bir ayetin açıklaması bazen yaşadığınız bir olaydan çıkardığınız dersleri yazın. Her yazı okuyucu için kaleme alınmaz, bazen de kendiniz için yazın.

Dinlediğimiz kadar konuşmamız da önemli. Anlatarak, vaaz ve sohbet ederek kendimizi yetiştirebiliriz. Pratik yapmak bu anlamda çok önemlidir.

7- İlmimizle amil olmayız.

Din görevlisinin söyledikleriyle amel etmesi, yaşantısıyla söylemlerinin çatışmaması çok önemlidir. Hal ehli olmalıyız. İzin gününde başka bir yere gitmediği halde keyfi olarak sabah namazına gelmeyen, borcunu zamanında ödemeyen, araba ev alacağım diye faizli kredi çeken, yaptığı hizmetlerde herhangi bir çıkar gözeten, anne ve babasına gereken hürmeti göstermeyen kimse; hangi davanın içinde olduğunun, neye hizmet ettiğinin muhasebesini iyi yapmalıdır. Sahabiler az konuşur çok iş yaparlardı, eğer biz halimizle örnek olmayıp çok konuşur az iş yaparsak, nasihatlerimiz tesirli olmaz ve hedefimize ulaşamayız.

Nasihat ettiğimiz kadar nasihat dinlemeye de ihtiyacımız var. Kendimizi garanti kurtulmuş kişilerden görmeyelim. İnsanları saptıran nefis ve şeytanın bizi de etkileyebileceğini ve herkesin bir zaafının olduğunu unutmayalım.

Kadın-erkek iletişiminde hassas ve ciddi olmalıyız. Para konusunun tehlikeli olduğunun farkında olarak hareket edelim. Zan altında kalmamaya azami gayret gösterelim. Hareketlerimize tavırlarımıza dikkat edelim. Topluma örnek olduğumuzu sarığımızın beyaz olup kir kabul etmediğini bilelim. Daima Rabbimizden kalbimizi dini üzere sabit tutmasını niyaz edelim.

8- Düzenli ve örnek çalışmalar yapalım.

Yaptığımız çalışmaları cami içi ve cami dışı olarak değerlendirebiliriz. Camide özellikle sabah namazının sünneti ile farzı arasında dört sayfa yüzünden ve iki sayfa meal okumak çok önemlidir. Bundan cami cemaati de çok memnun olur ve dua ederler. Böylece her sene Ramazan haricinde en az üç hatim ve bir meal bitirilmiş olur.

Öğlen, ikindi ve yatsı namazı vakitlerinin birinde namaz öncesi ilmihal veya Riyazü’s Salihin okunabilir. Camide yapılan bu sohbetlerde sayıya takılmamak gerekir. Bu derslerin en büyük faydasını biz göreceğiz. Üstelik kıyamet günü Allah’a hesap verirken tebliğ vazifemizi yaptığımız için daha rahat olacağız inşallah.

Bazen de namaz sonrası nasihat etmek gerekir kısaca. Bir ara kışın vakit müsait olduğu için yatsı namazı sonrası sadece bir hadisi beş dk. anlatayım dedim. Sonra yatsı namazını kılıp rahleyi önüme aldığımda birçok kişi camiden ayrıldı. Anladım ki rahleyi alıp kitap açmam cemaatin uzun bir sohbet yapacağım zannına vesile oldu. Sonra anlatacağım hadisi ezberlemeye bazen de bir kâğıda yazmaya başladım. Yatsı namazı sonrası “Kıymetli Kardeşlerim! Kısa bir vaktinizi alacağım sizinle bir hadis paylaşmak istiyorum” deyip, cübbemin cebinden kâğıdı çıkarıp kısaca sohbetimi yapmaya başladım. Büyük bir çoğunluk camiden çıkmayıp sohbeti dinlemeyi tercih ettiler. Bu anlamda insan psikolojisine uygun hareket edip, Efendimizin de buyurduğu gibi, müjdelemeyi ve kolaylaştırmayı hedeflemek gerekir.

Cami içinde yine gençlere yönelik haftada bir buluşma ve onlara özel sohbet düzenleyebiliriz. Mahallenin hanımlarına yönelik zaman zaman vaize hoca hanımlar ayarlayarak hanımlara özel ilim meclislerine vesile olmak gerekir.

Cami dışında esnafları, yaşlıları, hastaları ve yakını vefat edenleri taziye gibi ziyaretler gerçekleştirmeliyiz. İlgi ve alaka insani ilişkilerimizde çok önemlidir. Yapacağımız çalışmaların bereketli olmasını arzu ediyorsak, cami dışında da muhakkak birtakım faaliyetler yapmalıyız.

Mesireye giderek, tarihi yerlere yönelik gezi programları yaparak, izcilik ve maç gibi aktiviteler gerçekleştirerek gençlerle daha sıkı bir iletişim halinde olmalıyız. Gençler bilgiden ziyade ilgi istiyorlar, onlara bu anlamda değer verdiğimizi göstermeliyiz. Bağlı olduğumuz müftülüğün gençlik koordinatörlüğü ile muhakkak iletişim halinde olup yapılacak çalışmalarda görev almak bu anlamda çok önemlidir.

9- Sosyal medyaya kapılmadan onun gücünün farkında olmalıyız.

Yaşadığımız çağda hemen hemen herkesin elinde akıllı telefon var. Camiye gelenlerin ve gelmeyenleri büyük çoğunluğu sosyal medya kullanıyor.

Camide belki beş kişi var ama sosyal medyada milyonlar. Onlara ulaşmak için dijital medya bir imkân. Bu imkânı fırsata çevirmek elimizde. Bazen bir sohbetimizle bazen bir yazımızla bunu yaparız. Hiç mi elimizden bir şey gelmedi? En azından hazır yazanların yazılarını ve vaaz veren hocalarımızın sohbetini paylaşırız.

Kurumumuza olan aidiyet sorumluluğumuzun bir gereği olarak bazen müftülüğümüzün bir duyuru afişini bazen de vaaz çalışmalarını paylaşmalıyız.

Dijital medyayı kullanırken hassas olmamız gereken durumları unutmamak gerekir. Mesela bir görevli hocamızın yemek paylaşması veya herhangi bir konuda tartışma yazışmalarında hakaret içerikli cevaplar vermesi asla doğru olmaz. Bu ve buna benzer konularda daha dikkatli hareket etmemiz gerekir.

Dijital medya çağımızın bir gerçeği. Bunu görmezden gelemeyiz. Ayrıca iyi bir şekilde kullanırsak bizler için önemli bir fırsat ve imkân. “Beni kim takip ediyor?” demeyin kime sesimizin ulaştığını kime faydanızın olduğunu bu mecrada bilemezsiniz!

9- İnsani ilişkilerde kaynaşmacı olmalıyız.

Din gönüllüsü her vesile ile insanlarla görüşür. Güler yüzlü, samimî içten olmaya gayret göstermelidir. Asık yüzlü olmak kimseye yakışmaz ama bir hocaefendiye hiç yakışmaz.

Söz verdiğinde sözünde duran, yalandan sakınan, alışverişinde ticari ahlaka uyan, insanlarla iyi geçinen, diğerkâm ve samimi olmaya gayret etmeliyiz.

İmam olarak cimri kelimesi ile adımız aynı cümlede anılmamalı. İkram eden yediren ve içiren cömert bir kimse olmalıyız.

İmkânımız ölçüsünce ikramımızı esirgemeyelim. Cami cemaati ve başka muhatap olduklarımız biz farkında olmasak da onlar bizim halimizi gözlemlerler. Hatta hocalığımız vesilesi ile yediğimiz yemekten para almayan cemaatimizden lokanta sahipleri olabilir böyle durumlarda kesinlikle parayı vermeliyiz. Çünkü Rabbimizin bize lütfeylediği bu mesleği kendi menfaatimize aracı yapmamalıyız.

10- Nefsimizi temize çıkarmayalım.

İnsanlar içinde hocalara karşı fütursuzca yaklaşan, söz söyleyen hatta kendince sofrada şaka yaptığını zanneden kimseler olabilir. Böyle kimseleri uygun bir dille elbette uyarmalıyız. Kendimize yapılan bir haksızlığa meşru bir şekilde tepki vermemizden daha doğal ne olabilir?

Lakin bunun yanında ilmi ve hayat tecrübesiyle bize bir nasihatte bulunan bir hocamız veya cemaatimizden bir büyüğümüzün sözlerini de ciddiye almalıyız. Yeri geldiğinde bir beşer olarak hata yaptığımız için özür dilemesini de bilmeliyiz.

Adeta burnundan kıl aldırmayan kimselerden olmaktan Allah’a sığınmalıyız. Bir hoca için en büyük bedbahtlık budur. “Ben bilirim, onlar kim oluyor da bana nasihat ediyor, bana nasihat edecek adam yirmi yıl namaz kıldırsın da ondan sonra konuşsun” gibi sözler kibir alameti sözlerdir. “Ben zaten hocayım” deyip ilim ehlini dinlemekten, kendimize yapılan yapıcı eleştirileri görmezden gelmekten sakınmalıyız.

Unutmayalım ki bizim de nefsimiz var ve ismet sıfatına sahip değiliz. Hal böyle olunca, bizim de nasihatlere gönlümüzü açmaya, ilim meclislerine katılmaya, nefsimizi terbiye ve tezkiye etmeye ihtiyacımız var. Bu anlamda İmam Gazali rahmetullahi aleyh gibi kalp hastalıkları üzerine yazılmış eserlerden azami istifade etmeliyiz.

Yaptığımız çalışmalardan dolayı kibirlenmek şöyle dursun, “acaba Rabbim bu hizmetimi kabul buyurdu mu katında?” endişesini kalbimizin bir köşesinde taşıyalım! Benlikten ve kendimizi övücü sözlerden sakınalım.

11- Kendimizi ve ailemizi ihmal etmeyelim.

Allah azze ve celle’nin kelamı ve Rasûlullah Efendimiz’in hadisleriyle sıkı bir bağımız olmalı. Bizler genelde başkalarına bir şeyler anlatmak için hazırlık yaparız hâlbuki ki her gün Kur’an-ı Kerîm’i okuma programımız olmalı.

Yıllar önce ilk imamlığa başladığımda bir hocamız ziyarete gelmiş ve beş nasihatten bulunmuştu. Bu beş nasihati tutan bir din gönüllüsü zaten Allah’ın izniyle başarılı olur.

1) Evvela her gün Kur’an ve hadisleri kendine oku. (Sabah namazından sonra hemen uyuma evde veya camide bir miktar kendin için Kur’an’ı Kerim ve diğer eserlerden oku. Rasûlullah Efendimiz’in yaptığı günlük tesbihatlardan sabah akşam yapmaya gayret göster.)
2) Kur’ân-ı Kerimi ve hadisleri ailene oku.
3) Cami cemaatine Kur’an’ı Kerim ve hadisleri oku.
4) Gençlere özel ayrı bir sohbet programı yap.
5) Maaşının onda birini infak et. (Hiç yapamayan kırkta birini her ay infak etmelidir. Dikkat bu zekat değil infaktır.)

Aynı şekilde Allah yolunda koştururken kendi evimizi ihmal etmemeliyiz. Ailemize yönelik derslerimiz de olmalı. Onlara karşı ilgimizi, muhabbetimizi ve sohbetimizi ihmâl etmemeliyiz. Rabbimiz bizlere evvela ailemizi akrabamızı soracak. Onları ihmâl ederek yapacağımız çalışmaların bir yanı hep eksik kalacaktır.

Bu anlamda annemizi, babamızı, eşimizi ve çocuklarımızı yakından takip edip özveri ile yakınlığımızı belli etmeliyiz. Unutmayalım ki onlarında üzerimizde hakları var. İlgimizi en çok hak edenler onlardır.

12- Aidiyet duygusuna sahip olmalıyız.

Devletin en önemli kurumlarından olan Diyanet İşleri Başkanlığı‘nda bu aziz millete hizmet etme nimetini Rabbimiz bizlere ihsan eyledi.

Bu durumda kendi isteğimize göre hareket etmek, amirlerimizle istişare etmemek, onlara karşı saygısız bir tutum içinde olmak doğru değildir. Bu şekilde davranmaya devam etmek kişinin kendisinin de belirli bir süre sonra yıpranmasına vesile olur. Helal ve meşru zeminde amirlerimizin emirlerine uymak ve tavsiyelerini ciddiye almamız gerekir.

Camide Diyanetin cübbe ve sarığını kullanmak, meal ve kitap okumalarda Diyanetin kitaplarını okumak önemlidir. Tabi ki başka eserlerden istifade edilebilir ama camide bütün cemaat tarikat ve STK’ları kuşatan bir dil ve yöntem üzere olunması gerekir. Çünkü burası her kesimin geldiği ümmetin ortak ibadet mekanıdır.

Diyanet veya Müftülüğümüz bir cami kurs yapımı veya yurt içi dışı yardım kampanyası gibi hayırlı bir hizmette karar alıp size bildirdiklerinde cemaatimize zamanında duyuruları yaparak ve sosyal medya hesabımızdan afişleri paylaşarak destek vermeliyiz.

Herhangi bir amirinizle veya cemaatinizle problem yaşandığınızda meşru şekilde hakkınızı savunmalısınız. Meşru sınırın dışına çıkıp ölçüyü kaçırdığınız da haklı iken haksız duruma düşebilirsiniz. Buna dikkat etmek gerekir.

Şahıslarla ilgili problemler zaman zaman olabilir. Ama şahıslarla olan problemi kuruma mal etmek doğru bir davranış olmaz. Din-i Mübin-i İslam’a hizmeti Diyanet kurumunda gerçekleştirdiğimize göre, görev yaparken de aidiyet duygusuna sahip olmalıyız.

13- Tebliğ çalışması yapalım.

Evvela atandığımız bölgeyi tanımaya çalışalım. Kültür yapılarını, ilmi seviyelerini, dini anlama ve yaşama biçimlerini bilmemiz çok önemlidir. Bunu yapmadan kendi yetişme tarzımıza göre hareket edersek ya anlaşılmayız ya da yanlış anlaşılırız. Mesela bazı bölgeler vardır ki sizin sert bir sohbetiniz takdir toplarken, bazı bölgelerde ise tam tersi tepki alırsınız. Bazı yerlerde ilmi izahlara fazlasıyla girebilirsiniz, bazı yerde ise en kolay ve basit şekilde yüzeysel anlatmanız daha doğru olacaktır. Hakkı ve doğruyu her yerde konuşacağız mesele nasıl anlattığımızdır.

Vaazımız ilmi, hikmetli ve güzel bir üslupla olmalı. Dinimizi anlattığımız kadar nasıl anlattığımız da çok önemlidir. Bazen kürsüye çıkınca kendimizi kaybedip tenkit noktasında aşırıya gidebiliyoruz. Şu bir hakikat ki Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in makamı mihrap, minber ve kürsüler egomuzu tatmin ettiğimiz cemaate bağırma, azarlama ve hakir görme yeri değildir.

Hitap ederken cemaatimize: “Siz bu durumda cehenneme gidersin, yazıklar olsun size..” gibi hep kötülükleri cemaate yükleyip kendimizi bir dağda onları başka bir dağda görme yaklaşımından kurtulmalıyız.

Böyle yapmak yerine kendimizi de işin içine katarak “maalesef halimiz bu, Rabbim dini üzere sabit eylesin kalplerimizi” vb. ifadeler kullanmak daha güzel olur. Zaten kardeşlerimiz camiye gelmişler Allah azze ve celle’nin yolunda olanlar bizim karşımızda oturuyor. Böyle kimseleri küçük görmek yerine hikmetle, saygıyla ve güzel bir yaklaşımla irşat etme yolunda olmalıyız.

Hazreti Ali ve İbn Mesud’a -radiyellahu anhüm- atfedilen şu sözü çok iyi anlamamız gerekiyor: “İnsanlara anlayabilecekleri şeyler söyleyiniz. Siz Allah ve Resulü’nün yalanlanmasını ister misiniz?” (Buhari, İlim, 4) “Bir gruba, akıllarının almayacağı şeyler söylersen, şüphesiz bu onların bir kısmı için bir fitne olur.” (Müslim, Mukad­dime, 3)

Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyuruyor:
“İnsanlara akılları nispetinde konuşun.” (Ebû Davud, Edep, 20; Münâvî)

14- Vaaz ve sohbet vermeye alışmalıyız.

Göreve yeni başlayıp daha öncesinden de vaaz konusunda çok tecrübesi olmayan hocalarımız bu endişe ve heyecanın esiri olup sohbet etmekten kaçınabiliyorlar. Bu anlamda yapılması gereken en önemli husus korkunun üzerine gidip çok pratik yapmaktır. Hatta cemaatimiz hiç olmasa da veya çok az olsa da namaz öncesi ilmi dersler yapmaya gayret edelim. Çünkü bir zaman gelecek daha büyük ve cemaati çok olan yerlerde görev yapmak nasip olacak. Geleceğe kendini hazırlamak gerekir.

Mesele sadece camide konuşmak değil, yeri gelecek bir cenaze de nişan da düğün de ve değişik platformlarda konuşmalar yapma durumunda olacaksınız. İşte tüm bunları rahat bir şekilde yerine getirmenin en güzel yolu camide az çok kişi var demeden vaazlar vermekten geçiyor.

“Çok basit bir bilgi bunu herkes bilir” dediğimiz konulardan birçoğunu maalesef cemaatimizin bir kısmı bilmiyor.

İman hakikatlerinden tutun da abdeste varıncaya kadar en temel meseleleri sıklıkla, usanmadan ve bıkmadan anlatmak gerekir. Bir seferinde misafir bir cemaatimiz: “Hocam 55 yaşındayım ayakta tuvalet yapılmaması gerektiğini yeni öğrendim ve bıraktım” dedi. Gerçekten üzücü bir durum ama buradan anlıyoruz ki ilmi seviye çok düşük devamlı en basit ve temel konuları anlatmak gerekir.

Bir ayeti hikmetle anlatabilmek veya bir hadis-i şerifi güzel bir örnekle izah etmek için hazırlanmamız lazım sohbetlere.

Beş dakikalık bir sohbet için bazen iki saat hazırlık yapmalıyız ki güzel bir sunum olsun. Uydurulmuş, İslam’ın ruhuna özüne ters ve caminin manevi atmosferini bozacak hikayelerden ve esprilerden de uzak durmak gerekir. Önümüzde Kur’an-ı Kerim, sahih hadisler, Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in ve sahabilerin -radıyellahu anhum- hayatı var. Elimizdeki ilim deryası bizlere fazlasıyla yeter Allah’ın izniyle.

Bundan dolayı kitap olarak Kur’an’ı Kerim’i, yol olarak sünneti ve örnek şahsiyetler olarak da en çok Sahabilerin hayatını en ön planda tutmalıyız. Elbette kadim geleneğimizde gelen eserler ve alimlerin hayat kıssalarından da faydalanırız. Fakat öncelikler sırasını iyi tayin etmeliyiz.

Hiçbir zaman “anlatacaklarım zaten bana yeter, onların ilmi seviyesi benim anlattıklarımı ölçmeye yetmez” dememeli. Çünkü hazırlık yapmak emek harcamak sohbette ki tesiri biiznillah arttırır. Her vaazımıza hazırlanarak daha çok ilim öğrenmiş ve kitap karıştırmış oluruz.

15- Vaazlarda ölçüyü kaçırmayalım.

Sahabiler, Allah onlardan razı olsun, Peygamberimize; “Ya Rasûlullah! Bugün bize sohbet (ayet, hadis) anlatmayacak mısınız?” diye sorduklarında Peygamber Efendimiz; “Ben sizin iyi hâlinizi gözetliyorum.” buyurdu. Bundan alacağımız çok dersler var.

Bazen bizler çok iyi niyetli olmamıza rağmen şu iki hususa dikkat etmiyoruz. Birincisi güzel bir şekilde, hikmetle öğüt vermek, ikincisi de karşıdaki kişinin durumunu göz ardı etmek.

Bir kardeşimiz anlatmıştı: “Bir samimi arkadaşım, ailecek evimize misafirliğe geldi. Ben de çay içerken başladım nasihat etmeye, sonra arkadaş fazla oturmadan kalktı gitti. İnsanlar da hiç nasihat dinlemek istemiyor.” Dedim ki; “Kardeşim yanlış yapmışsın, belki arkadaşının bir problemi vardı, işiyle ilgili vs. senden iki teselli cümlesi duymak istiyordu. Müslüman kardeşini ferahlatıcı, hoş bir latife yapman, muhabbet etmen de sevaptır. Lakin sen baştan sona işi cuma vaazı gibi bir duruma getirmişsin.”

Genç bir kardeşimiz tövbe etmişti. Tevafuk yolda giderken onun yakın bir akrabasına bir şeyler anlattığına şahit oldum. Bir tabir vardır, “Gavurun kafasına vurur gibi!” diye. Evet, aynen böyle! Öyle ağır konuşuyordu ki akrabası âdeta yerin dibine giriyordu! Sonra o genç kardeşimizi kenara çektim, “Kardeşim, sen de üç gün öncesine kadar onlar gibiydin. Şimdi seni böyle konuşturan nedir? İnsanlara merhametle yaklaş, aşağılama” diye nasihat ettim. Bana hak verdi ve teşekkür etti.

Yüce Rabbimiz Âl-i İmrân Suresi 159. ayetinde şöyle buyuruyor:
“Sen onlara sırf Allah’ın lütfu sayesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onların bağışlanmasını dile, iş hakkında onlara danış, karar verince de Allah’a güven, doğrusu Allah kendisine güvenenleri sever.”

İmamlığa ilk başladığım yıllarda, cuma namazı ezanı okunurken ezanla birlikte camiye gelenler oluyordu. Ben de ezandan sonra üç beş dakika uzatıyordum vaazı. Sonra; “Nasılsa bu hoca ezandan sonra vaazı biraz uzatıyor” dediler onlar da ezandan sonra gelmeye başladılar. Aradan zaman geçti, anladım ki özellikle cuma vaazlarının ezanla birlikte bitirilmesi gerekir.

En iyi hatip, kendisine verilen süreyi güzel bir şekilde değerlendirip ezanla birlikte konuyu bitirendir. Zaten ezan okunurken vaaz ile ezan birbirine karışıyor, camiye gelen cemaat ezanı dinleyemediği gibi vaazdan da bir şey anlayamıyor. Hep vaaza geç başlamamak hem de uzatmamak gerekiyor.

Diğer bir konuda ezan okunmaya başladığında artık insanların alıcıları kapanıyor! Herkes bir an önce namaza geçilmesini istiyor. İşin ilginç yanı, bu durumu bazı hocalarımız kınıyor. Hâlbuki burada kınanacak bir durum yok. Memuru, amiri, işçisi, yola gidecek olanı, hastası ve dertlisi var. İmamın hepsini gözetlemesi gerekir.

Namazı uzun kıldıran sahabeye, “Sen nefret ettirici misin?” buyuran Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem’in bu hadisini sadece namaz için mi olduğunu düşüneceğiz? Misal, sohbeti çok uzatmak, yemek duasını Arafat duası gibi yapmak vb. konuları da bu hadis-i şerifin kapsamında değerlendirmek faydamıza olacaktır.

Bir hacı amca anlattı: “Hocam, ben rahatsız olduğum için sık tuvalete gitmem gerekiyor. Bu sebeple, yapacağım işleri hep buna göre ayarlarım. Geçen çarşıdan geldim, yatsı ezanı okunmaya başladı. Camide cemaatle yatsı namazını kılıp eve gidersem çok rahat ihtiyacımı gideririm, diye düşündüm. Camiye girdim, bir hoca gelmiş sohbet ediyordu. Ezan bitti, on beş dakika da öyle geçti, konuşan kişi kendini kaptırmış anlatmaya devam ediyor ama ben müdahale etmemek için kendimi zor tuttum. Ertesi gün hocamıza söyledim: ‘Hocam dün yatsıda sohbet eden kimdi bilmiyorum ama sizden ricamız zamanında namaza geçelim. Eğer ilmî bir sohbet varsa yatsı namazı sonrası yapılsın, müsait olanlar kalsın, dinlesin. Ben buraya farz olan yatsıyı kılmaya geliyorum ama kıl(a)madan çıkıyorum…” Evet, haklıydı amca, bizler için de önemli bir dersti bu yaşanan.

16- Yerli yerince konuşmalıyız.

Ayet ve hadisleri anlatmalıyız. Ama bunu yaparken de kaş yapayım derken göz çıkarmamak gerekir! Cenazede namazdan önce kısa sohbet ama taziye evine veya çadırında ortam genellikle müsait olur. Cenaze yakınları ve taziyeye gelen herkes dinler, kalpler hazırdır, bunu iyi değerlendirip anlatmak gerekir. Düğünler de ise çok kısa kesmek gerekir, lüzumsuz uzatmak uygun olmaz. Bu hususlara dikkat etmezsek farkında olmadan faydadan çok zararımız olabilir.

Allah azze ve celle’nin sevgisini kazanacak amelleri insanlara aktaran, manevi danışmanlık ve rehberlik yapan bir kimse, eğer yaşadığı çağı ve insanları tanımadan kitap tavsiyesinde ve nasihatlerde bulunuyorsa muhatabının tedavi süreci uzar. Bu durumda kişinin, İslâm’ı doğru düzgün tanıması gecikir ya da dinimizden uzaklaşabilir. Sonucun böyle olmasını kimse istemez ama yanlış teşhis ve tedavi, maalesef bu sonuçların doğmasına sebep oluyor.

Mesela alt yapısı olmayan, ilk defa Kur’an-ı Kerim’i anlama yolunda olup tefsir okuyacak kişiye, ağır bir üslupla yazılmış bir eser tavsiye ederseniz daha Bakara suresi bitmeden, “Ben
Kur’an’dan bir şey anlamıyorum” deyip iyice uzaklaşmasına sebep olabilirsiniz. Belki tavsiye ettiğiniz tefsir çok güzeldir ama kime göre? Sizin ilmî seviyenize göre akıcı olan bir tefsir, muhatabınızın ilmî seviyesine göre çok ağırdır ve zor anlaşılıyordur. Öyleyse nasihat ettiğimiz kişiyi tanımalı daha önce hangi eserleri okuduğunu ve bilgi seviyesini az çok öğrenip önerilerimizi öyle yapmalıyız.

Kişinin imanî yönden şüpheleri varsa durumuna göre itikadî bir eser hediye edilir. Aynı şekilde ilk defa İslâmî meseleleri öğreniyorsa ona yine kendi ilmî seviyesine göre bir ilmihâl tavsiye edilir. Adamın itikadî ve ibadet yönünden bir sıkıntısı yok lakin ahlaki zaafları var ise işte o kişiye acilen edep ve güzel ahlakı anlatan eserler verilmelidir.

Zengin bir kimseye fakirliğin faziletinden, fakir bir kişiye de zekât vermenin ne kadar büyük bir sevap olduğundan bahsetmek, o kişiye zulüm olmaya başlar. İtikadî problemleri olan bir kimseye, gece namazı gibi nafile ibadetlerden, anne ve babasına iyi davranmayan kişiye de haccın faziletinden bahsetmek ilaçları karıştırmaktır. Evet, belki anlattıklarınız veya tavsiye ettiğiniz eserler çok faydalıdır fakat muhatabınızın yarasına merhem mi değil mi ona bakmak gerekir!

Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem; “Allah katında en değerli ibadet nedir?” sorusuna, muhatabın durumuna göre her defasında farklı cevaplar vermiştir. Soru aynı ama cevap her defasında farklı. Peygamberimizin eğitim metodunun her safhasında alacağımız ayrı dersler ve nice hikmetler vardır.

Tabii ki bu anlattıklarımız, birebir yardımcı olacağımız kişiler için geçerlidir. Cami dersleri ve konferanslarda katılımcıların genelinin durumuna göre konular işlenebilir.

17- Ücretimizi Allah’tan beklemeliyiz.

Yapmış olduğumuz tebliğden dolayı kimseden herhangi bir beklenti içinde olmamalıyız. Bu amelimize karşılık teşekkür, taltif ve hediye beklemek de doğru değildir.

Peygamberler kavimlerine şöyle demişlerdir: “…Benim sizden bir karşılık beklediğim yok, benim mükâfatımı ancak Allah verir.” (Yûnus, 72) İhlaslı ve samimi olmak. Sadece Allah rızası için çalışmak ve tebliğ yapmak gerekir.

Tebliğ konusunda en önemli mesele, söylediklerimizle amellerimizin bir bütün hâlinde olmasıdır.

Tebliğden önce temsiliyetimiz olmalı. Yani tavsiye ettiğimiz amelleri yapmaya ve sakındırdığımız fiillerden de uzak durmaya dikkat etmeliyiz. Allah korusun böyle yapmaz isek Bakara 44. Ayette Rabbimizin kınadığı kimselerden oluruz.

Konuştuklarımızla amel etmemiz sözlerimizin bereketine vesile olacaktır. Yüce Rabbimize Dini Mübin-i İslam’a hizmet etme imkân ve nimetini verdiği için sonsuz şükürler olsun. Niyetimizi halis, tebliğimizi makbul ve tesirli eylesin. Çalışmalarımızın bereketini ihsan etsin. Âmin.

Not: 4,5 yıl Ahırlı Aliçerçi Köyü Cami, 5,5 yıl Altınekin Merkez Ölmez Cami, Konya merkez Selçuklu ve Meram ilçelerinde ki Cami görevleri son bir yıldır Konya İl Müftülüğü Diyanet Gençlik Merkezi koordinatörlüğü görevlerimden edindiğimiz 15 yıllık tecrübeleri aktardım. Geçmişte kendimde gördüğüm yanlışlarımdan da yola çıkarak bu hatırlatmaları yazdım. Rabbim daha iyi daha faydalı olmayı nasip eylesin hata, kusur ve günahlarımızı affeylesin. Ayağımızı kaydırmasın yolundan ayırmasın.

Abdülkerim Temizcan/ İrfanDunyamiz.com

Altın Öğütler ↗

Hayatınızı değiştirecek birbirinden faydalı altın öğütler okumak için tıklayın.

Dua Defteri ↗

Gönüllerin pasını silen birbirinden güzel dualar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Sebastian’dan Süleyman’a bir iman hikâyesi…

            Eski ismi Sebastian yeni ismi Süleyman… O bir Fransız ve 2000’li yılların başında din …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.