Öyle konuş ki sözün Kur’an’ın tabiriyle “kavl-i kerim” olsun. Yani ikram edici, etkili, gönül alıcı, mutlu edici söz… Söz vardır ki muhatabını bir ikrama kavuşmuş, bir lütfa ermiş gibi mutlu eder. İşte o söz kavl-i kerimdir. Birbirimize ikram edeceğimiz hiçbir şeyimiz yoksa bir çift güzel sözümüz de mi yok?
İnsanın hayatında en çok ikram etmesi gerektiği kişiler kimlerdir? Tabi ki onu doğumuna vesile olup bin bir meşakkatle büyüten anne babasıdır. Bu sebeptendir ki en çok kavl-i kerime layık olan da yine onlardır.
Cenab-ı Hak ayet-i kerimede şöyle buyuruyor: “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi ve anne babanıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa onlara öf bile deme! Onları azarlama! İkisine de gönül alıcı, güzel sözler (kavl-i kerim) söyle.” (İsrâ; 23)
Yüce Rabbimiz, bu ayet-i kerimede anne babalarımızla nasıl konuşacağımızı bize öğretiyor… Onlara karşı, ikram edici, gönül alıcı, mutlu edici sözler söylememizi istiyor. Onları bu ikramdan mahrum etmemek, bizim boynumuzun borcudur.
Kerim, kerem ve keramet kelimelerinin etimolojik kök anlamları aynıdır. Etkili, ikram edici, gönül alıcı ve mutlu edici anlamlarına gelir. Cömertlikte ikram var. İkram bazen sözle olur, bazen infak ile olur. Örneğin, anne-babamızla konuşurken kullandığımız her güzel söz manevi bir ikramdır. Misafir ağırlarken, yoksula, yoksuna yaptığımız infaklar da maddi ikram grubuna girer.
Güler yüzle insanları karşılamak, tebessüm etmek ve insanlarla iletişime girerken; hoş, gönül alıcı, alçak gönüllü bir tavır takınmak da bir ikramdır. Peygamber Efendimiz, sallellahu aleyhi ve sellem; “Veren el, alan elden daha hayırlıdır” diyerek ölçüyü koymuştur.
Cömertlik, bir alışkanlık haline getirilmelidir ki, sürdürülebilir bir erdem halini alsın. Elimiz, dilimiz, gönlümüz ve ruhumuz her daim infak ile bütünleşerek kişilik kazanmamıza yardımcı olsun
Cömertlik, sahip olduğumuz mal varlığımızı, harcanması gereken yerde harcama, dilimizi; hikmet, irfan, tasavvur ve tefekkür parametrelerini esas alarak kullanma ve tebessümle bunu ikrama dönüştürme şeklinde tanımlanabilir.
Cömertlik, ifrat ve tefrit aşırı uçları arasında adeta bir “altın oran” ölçüsü mesabesindedir. Cömertlik, kerim olmaktır. İnsanın kendisiyle, sahip olduğu mal varlığıyla ve diğer insanlarla ilişki biçimini ortaya koyan bir erdemdir. Bizler, sahip olduğumuz tüm varlıklarımızla sınanmaktayız.
Prof. Dr. Bekir Topaloğlu “kerim” kavramını şöyle açıklamaktadır:
Sözlükte “cömert olmak, iyi, ahlâklı, asil ve değerli olmak” anlamındaki kerem (kerâmet) kökünden sıfat olan kerîm “yaratılıştan cömert olan, insanın şerefiyle bağdaşmayan her türlü şeyden arınmış bulunan” demektir. Kerem kavramı Allah’a nisbet edildiğinde “lutuf ve ihsanda bulunma” mânası ağır basar. Ebü’l-Kāsım ez-Zeccâcî ‘kerîm’ kelimesinin muhtevasını “cömert olan, övgüye lâyık vasıfları şahsında toplayan, cezayı gerektiren davranışları affedip suçluyu bağışlayan” şeklinde üç noktada özetlemiş ve bu anlamların Allah için de söz konusu olduğunu söylemiştir (İştiḳāḳu esmâʾillâh, s. 176).
Kerem kavramı, bazı kıraat farklarının göz önünde bulundurulması şartıyla Kur’ân-ı Kerîm’de on yerde Allah’a nisbet edilmiştir. Kerîm ismi iki âyette rab kelimesiyle bağlantılı olarak kullanılmış, Mü’minûn Sûresi’nde yer alan (23/116) “rabbü’l-arşi’l-kerîm” ifadesindeki kerîm lafzını rab kelimesinin sıfatı diye kabul eden kıraate göre bu isim Kur’an’da üç defa Allah’a nisbet edilmiştir (Beyzâvî, III, 182; Bennâ, s. 321). Bir âyette, “Kerîm olanlarla mukayese edilemeyecek en üst derecede kerîm” anlamındaki ekrem ism-i tafdîli ile iki âyette yer alan ve “ikram sahibi” mânasına gelen (zü’l-)ikrâm sıfatı da O’na izâfe edilmiştir. Bunlardan başka Allah lafzı ikram ve tekrîm masdarlarından türeyen dört fiilin fâili olarak kullanılmıştır (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “krm” md.).
Kerîm ismi hem İbn Mâce hem Tirmizî’nin esmâ-i hüsnâ listesinde yer almış (“Duʿâʾ”, 10; “Daʿavât”, 82), diğer hadis rivayetlerinde de zât-ı ilâhiyyeye izâfe edilmiştir (Müsned, II, 72; Tirmizî, “Edeb”, 41). Peygamber Efendimiz’in camiye girerken tekrarladığı dua ve niyaz mahiyetindeki şu ifadesinde ise kerîm “vech” (zât-ı ilâhiyye) kelimesini nitelemektedir: “İlâhî rahmetten kovulmuş bulunan şeytandan yüce Allah’a, O’nun kerîm olan zâtına ve kadîm olan hükümranlığına sığınırım” (Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 18). Hadis, literatüründe çeşitli fiil kalıplarıyla Allah’a nisbet edilen kerem kavramlarının sayısı oldukça çoktur (Wensinck, el-Muʿcem, “krm” md. [V, 560; VI, 1])
Esmâ-i hüsnânın şerhiyle meşgul olan âlimler, Kerîm isminin övgüye lâyık bütün nitelikleri kapsadığına dikkat çekerler ve bunların başında Allah’ın lutufkârlığı ile affediciliğinin geldiğini belirtirler. Gazzâlî’nin kerîm ismiyle ilgili olarak kaydettiği mânalar bu konuda söylenenlerin en kapsamlısıdır: “Kerîm; muktedirken affeden, vaadini yerine getiren, lutfunu umulanın ötesinde gerçekleştiren, kime ne kadar lutufta bulunduğunun hesabını yapmayan, kendisinden başkasına başvurulmasına rızâ göstermeyen, vefasızlığa sitemle mukabelede bulunup dostluğu bozacak bir karşılık vermeyen, kendisine sığınanı yüzüstü bırakmayan, aracı ve şefaatçilere muhtaç kılmayandır” (el-Maḳṣadü’l-esnâ, s. 127; krş. Kuşeyrî, s. 62-63).
Kerîm ismi, “yergiye sebep teşkil eden özelliklerden münezzeh olup övgü nitelikleriyle vasıflanma” mânasına alındığında zâtî, “lutuf ve ihsanda bulunma, affedip bağışlama” anlamı göz önünde bulundurulduğunda ise, fiilî isimler grubuna girer. Kerîm alî, kuddûs, hamîd gibi zâtî ve afüv, gafûr, halîm gibi fiilî isimlerle anlam yakınlığı içinde bulunur. (Bekir Topaloğlu, TDV İslam Ansiklöpedisi)
Prof. Dr. Şemsettin Dursun/ İrfanDunyamiz.com