Medine’den ayrılmak kolay mı?

Medine’de, Mescid-i Nebevi’nin 5 numaralı kapısına yakın bir yerde bir Alman, Avrupa’dan gelen vatandaşlarımızla sohbet ediyordu. Gençlerden bir tanesinden konuşulanları bana tercüme etmesini istedim. Alman heyecanlı ve hararetli bir şekilde şunları anlatıyordu:

“Sizler Avrupa’da neden suçluluk psikolojisi içinde yaşıyorsunuz, oysaki başı dik olarak gezmeye lâyık olanlar sizlersiniz. Eğer sizin babalarınız, dedeleriniz olmasaydı biz İslam’ı tanımayacaktık. Benim kapıma Pakistanlı bir Müslüman tam yedi yıl gitti geldi de ondan sonra ben iman ettim. Sizler hiç ömrünüzde bir insanın kapısına yedi defa gittiniz mi?”

Tüm konuşması çok güzeldi Alman Müslümanın, fakat bu cümlesi bana yetti de arttı bile. Ömrümde benim de birisinin kapısına yedi kere gittiğim olmamıştır. Doğrusu, Hazreti Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem’in huzurunda utandım ve başımı yere eğmek zorunda kaldım.

Allah Teala hidayet verirse Alman iman ediyor ve böyle bir hissiyata sahip oluyor. Bu mühtedi kardeşlerimizin feyizlerine doyum olmuyor. Bunun bir başka misalini daha anlatayım size. Bir grup arkadaşımız Hira (Nur) Dağı’na çıkmışlardı, onlara rehberlik eden Hocamız aynen şöyle anlattı:

“Bizimle beraber Nur Dağı’na çıkanların içinde bir buçuk yıl önce iman etmiş bir Alman kardeşimiz de vardı. Peygamberimize Kur’an’ın indiği mağarayı görünce çok heyecanlandı, bize hitaben şöyle dedi: ‘Gelin birlikte burada bir namaz kılalım fakat bir şartım var; müsaade ederseniz ben imam olmak istiyorum. İçimden gelen bu duygularıma karşı beni hakir görmeyin, ben bir buçuk yaşındaki bir çocuğum. İman etmeden önceki hayatıma hayat demeye bile utanıyorum.’

Ben ve diğer arkadaşlar bu teklifi memnuniyetle kabul ettik. Namaz kılındıktan sonra Alman gözyaşları içinde şöyle dua etti: ‘Ey Yüce Rabbim! Benim gibi isyankâr bir kulunu küfrün ateşinden sen korudun, imanın nuru ile sen nurlandırdın. Ömür boyu senin dinine hizmet etmek istiyorum, ne olur bu fırsatı bana lütfet! Çok şey verdin, hangi birisini sayayım ki saymaya gücüm yetmez; sadece şu anki nimetini bile anlatmaya gücüm yetmiyor. Ama sen vermeyi çok seversin ve ben bu dağın başında da senden bir şeyler isteyeceğim. Senin dinini öğrenmem için bu Medine’de bana fırsatlar ver ki burada Arapça öğrenip hafız olayım, bu dini anlayıp, anlatayım ve ömrümü bu yolda bitirmeye gayret göstereyim.’

Alman arkadaşın duasını bitirmesinden sonra bizim arkadaş ona neden Arapça öğrenmek için Mısır, Suriye ve diğer İslam ülkeleri değil de illa ısrarla Medine’yi istemesinin nedenini sormuş. Bu soruya karşılık verilen cevap ise çok ilginçti: ‘Siz evinizden, sevdiklerinizden yıllarca ayrı yaşamanın hasretinin ne olduğunu biliyor musunuz? Ben kırk yıl dinimden, salat-u selam üzerine olsun Muhammed Mustafa’mdan uzak kalmışım, artık bu hasrete dayanamıyorum; ondan, onun şehrinden ayrılmak bana zor geliyor.’

Arkadaş bu olayı anlatırken bulunduğumuz yerde bambaşka bir hava oluştu, dinleyenlerin neredeyse hepsi gözyaşlarına hâkim olamıyordu. Ya Rabbi, bizleri de samimi kullarından eyle!

Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Tatlıcı Ali Efendi gibi olabilir miyiz?

Bir insan için söylenebilecek en zor iki kelime nedir sizce? “İncitmedi” ve “incinmedi” kelimeleri olsa …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.