Sekiz yıl sonra bir duvara yaslanmış…

Kar yağdı… Çocuklar çok sevindiler. İstanbul’un sokaklarında bütün çocuklar anneleriyle, yakınlarıyla kartopu oynuyorlar. Çocuklar sıkılmıştı, biz de sevindik bir nefes almalarına, mutlu olmalarına…

Evlerimizdeki sıcak odalarımızda ailelerinizle güzel bir ortamda yaşarken, isterseniz bir de etrafımızdaki Müslümanların haline bakalım. Şu anda Yemen’de çocuklar ne haldeler? Bizim çocukların başına kar yağmasın diye tedbir alırken Yemen’deki masum çocukların başlarına yağan bombaları unutmayalım.

Acaba İdlip’te çadırları çöken çocuklar ne yapıyor? Yaslanacak duvarları, ısınacak sobaları var mı? Irak, Suriye, Doğu Türkistan vs dünyanın neresine bakarsanız yürekler acısı sahneler ile dolu.

Sekiz yıl sonra briket bir eve giren 80 yaşındaki teyzenin söylediği şu sözleri bilmiyorum duydunuz mu? Türkiye’den giden kardeşlerimiz briket evler yapmışlar, onları ailelere dağıtmışlar… Yaşlı teyze eve girmiş sağına soluna bakmış… Sonra duvarın bir kenarına sırtını yaslamış; “Elhamdülillah elhamdülillah” diyerek dua etmeye başlamış…

Gözlerinden akan yaşlar çeşme gibi… “Niçin ağlıyorsun teyzecim” diyen genç kardeşimize; “Evladım sekiz yıldır çadırda yatıyoruz kalkıyoruz, sırtımı yaslayacak bir duvarım oldu… Bunlar mutluluk göz yaşları, nasıl ağlamayayım ki?” Dünyanın çeşitli yerlerindeki yetimler, yoksullar, garipler gözlerini Türkiye’ye dikmişler. Türkiye’deki yardım kuruluşlarından Allah razı olsun,

Çok güzel şeyler yapmaya çalışıyorlar ama isterseniz gelin şu anda sıcacık evimizde otururken cüzdanımızı açıp az çok demeden götürüp hizmet kurumlarına verelim.

Verin kardeşlerim verin de sizin yardımlarınız yaslanacak duvar, ısınacak bir soba olsun. Yavrusuna ilaç alamayan anneler yavrusuna ilaç alsın.

Bizim evlerimiz çocukların oyuncaklar ile dolu. Sizin vereceğiniz yardımlar ile çocuklarına oyuncak alsınlar demiyorum, ilaç alsınlar diyorum kardeşlerim.

Bunları yazarken Kur’an’ı Kerim’deki şu ayet aklıma geldi: “Allah yolunda sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça iyiliğe asla eremezsiniz. Ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir.” (Ali İmran, 92)

Bu ayet nazil olduğu zaman Mescid-i Nebi’nin kıblesinde bahçesi olan Hazreti Talha, Peygamberimize geldi o bahçeyi Allah için infak ettiğini söyledi. Bahçenin içerisinde bir kuyu vardı zaman zaman peygamberimiz de oraya gidiyordu.

Peygamberimiz; “Sen o bahçeyi akrabalarına yakınlarına ver” dedi onlar faydalansın. Böylece iki türlü sevap kazanmış oldu hem infak ettiği için hem akrabalarına verdiği için.

Dostlar önce akrabalarımızdan, yakınlarımızdan başlayalım. Komşularımızdan başlayalım. Unutmayın vermek almak demektir. Vere vere insan mutluluk yolunu bulur.

Mutluluğun yolunun biri iman diğeri de infaktır. Sırtını yaslayacak insanlara bir tuğlada siz alın. Yaralı masum yavrulara bir merhem de siz olun. Karanlıkta kalanlara bir mum da siz yakın. Allah bizleri vermekten zevk alan cömert kullarından eylesin. Fakat verirken de riya hassasiyeti olmalı insanın. Keresteci Garip Amca gibi ve onun ismini sakladığı emekli öğretmen gibi infak etmeli. Onlar nasıl infak ediyordu, buyurun anlatayım dinleyin.

Garip Amca

“Garip Amca” lakabı ile tanınan, Keresteci Recep Amca’yı ebedi âleme yolcu etmiştik. Kalabalık bir cemaat vardı. Hasta olmadan birkaç yıl önce tanışmıştık. Kısa sürede çok güzel hatıralarımız olmuştu, fakat ben onu daha tam tanıyamamışım. Cenazesine gelenler onu anlatmakla bitiremiyorlardı. Nerede bir cami, kurs yapılmışsa orada büyük hizmeti, emeği geçmiş.

Hasta yatağına düşmeden önce ilginç bir anısını anlatmıştı. Bizim eve yakın olan “Güzide İlim Yayma ve Yaşatma Derneği” ismi ile bilinen yurdun yapıldığı zaman, 4. katın kalıbını ustalar yapmış ve Güzide Hoca’ya gelerek beton atmak için demire ihtiyaçları olduğunu söylemişler. Hoca Hanım: “Hiç paramız kalmadı. Sabredin bakalım, Allah bir kapı açar” deyince, ustalar da o zaman: “Yarın tatil yapalım, demir aldığınız zaman bize haber verin, o zaman hemen gelir inşaatı tamamlarız” demişler.

Sabah olduğunda Recep Amca’nın tanıdığı bir amca, inşaatın etrafındaki tonlarca demiri görünce, dernek görevlilerine: “Bu demiri gece vakti kim getirdi?” diye sormuş. Görevliler bizimde haberimiz yok demişler. Hemen ustalara haber etmişler. Ustalar gelmiş, işe başlamadan önce Güzide Hoca Hanım’ı ziyaret edip demir getirttiği için teşekkür ettiklerinde, Hoca Hanım: “Benim hiçbir şeyden haberim yok. Ne zaman gelmiş demir, kim getirmiş?” diyerek şaşkınlığını belirtmiş.

Hasta halinde ile inşaata gelen Güzide Hoca, demirlerin yanına çömelmiş. Gözyaşlarını tutamaz bir halde ellerini açmış ve uzunca bir dua etmiş. Güzide Hoca, Recep Amca’ya: “Bu kadar demiri kim getirmiş merak ettim? Araştırın da hiç olmasa bir teşekkür edelim” diyerek araştırmasını istemiş. Rahmetli şöyle anlatıyor:

“Günlerce sordum soruşturdum, nihayet yaptığını Allah’tan başkasının duymasını istemeyen o değerli insanın kim olduğunu öğrendim. Ustalardan bir tanesi Mudanya’da ikamet ediyormuş. Arkadaşları ile çay bahçesinde sohbet ederken demir olmadığından dolayı tatile girdiklerini söylemiş. Masalarında oturanlardan bir tanesi emekli öğretmenmiş. İki tane dairesi olan bu öğretmen arkadaş anlatılanları duyunca, orada bulunanlardan müsaade isteyerek kalkmış. Telefon ile dairesinin bir tanesini tanıdığı emlakçıya satmış. O gece inşaat malzemeleri satan bir firmaya adresi vermiş ve bir tır dolusu demiri gece vakti Kur’an Kursu’nun önüne döktürmüş.”

Recep Amca bu örnek insanı bulmuş ve ona teşekkür etmek istediğini söylemiş. Emekli öğretmen ise, yaptığı işin gizli kalmasını Recep Amca’dan rica etmiş: “Bu işi benim yaptığımı bir kişiye dahi söylerseniz sizde hakkım kalır.” Recep Amca bu olayı bana anlattı ve dedi ki: “O insanın ismini, Güzide Hanım da dâhil hiç kimseye söylemedim, ama ahirette Rabbim sorarsa orada buna şahitlik yapacağım.”

Son olarak şunu da ekleyerek bu konuyu kapatmak istiyorum. Mezara koyarken emekli müezzin Hafız Âdem Hoca: “Bu öyle bir insandı ki, her sonbahar bizim kapının önüne bir kış yetecek kereste parçaları dökerdi. Ben zannederdim ki sadece bizim evin kışlık yakacağını temin ediyor. Meğer benim gibi nicelerinin duasını alıyormuş. Rahmetlinin güzellikler anlatmakla bitmez” dedi. Makamı cennet olsun! Keresteleri biçerken hem gönüller hem de mabetler yapmış. Doğrusu Recep Amca’ya imrendim. Rabbim böyle imkânı ve şuuru bizlere de nasip etsin!

Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.


Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.