Allah’ın güzel kulu Ali Öztaylan Efendi…

Kalemlerin gücü yetse de Allah dostlarını yazabilsek. Dillerin gücü yetse de Allah dostlarını anlatabilsek. Allah dostları da olmasa şu dünyamızın ne tadı ne tuzu kalır. Edep yuvası adeta onlar… Sevgi deryası adeta onlar… Aşk binası sanki onlar… Merhamet dünyası hem de onlar…

Hani Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’i anlatırken Hazreti Aişe annemizin; “Onun ahlakı Kur’an ahlakıydı” sözü var ya… Ne büyük saadettir Kur’an ahlakıyla ahlaklanabilmek. Bu mananın yolu Allah’ın ve Resulünün sevgisinden geçer.

Evliyanın ışığı

Habibullah sallellahu aleyhi ve sellem evliyanın ışığıdır. Onun hidayet güneşi, Hakka götüren yolları nur eder. Bu yolda yürüyenleri Hakk’a vasıl eder. Bu yolda yürüyenler gafletten kurtulur ve Kur’an’ı hayatına nakşeder.

“Bu yol uzundur menzili çoktur” demiş bizim Yunus. İşte Allah dostları da bu yolda sebat eder. Yıllarını doldurur çileler… Nefisle yapılır mücadeleler… İmtihanlar bir biri ardınca gelir. Sabırla olgunlaşır meyveler.

Onlar insanların ıslahı için nice diller dökerler. “Gelin” derler; “Daim yanmayın, kanmayın, aldanmayın. Ebedî hayatınızı mahvetmeyin.” İşte onlardır Peygamber varisleri. Çünkü Peygamberler kulları daima Allah’a davet etmişler ve bir ücret de talep etmemişlerdir.

İnsanları sevmişler. Ellerine bakmamışlar. Gönüllerini, gönüllerine koymuşlar. Hep onlara yanmışlar… Meyhane köşelerinde kendini kaybetmiş sarhoşlara da yanmışlar, günahkara da acımışlar.

Hikmet dolu

Bugün bir Allah dostunu andık. Nazik, kibar, mütevazi, efendi mi efendi… Hani derler ya mahviyet sahibi diye… İlmiyle, irfanıyla, edebiyle insanlara örnek olmuş. Öyle izler bırakmış ki onun hikmet dolu sözleri unutulmuyor.

Hani çocuklar odunları toplayınca, doğru olanları yakmayıp ayırır da onun dikkatini çeker; “Niçin ayırıyorsunuz bu doğruları” diye sorar. Aldığı cevap onu dehşete düşürür: “Onlar doğru ve sağlam olunca yakmayız. Yazık olur. Kesere ya da baltaya sap olur.”

Ağlamaya başlar Bandırma’lı Tatlıcı Ali Öztaylan Efendi. “Aman Allah’ım” der; “Odunun bile doğrusunu yakmıyorsun da, ya bizim halimiz ne olacak? Hani doğruluk ve dürüstlüğümüz? Âh yapabilsek de kurtulsak ateşten… Biz de bir kesere sap olabilsek…”

Evi dergahtı

Bugün evlâdını görmek nasip oldu bu Hak âşığı nazik insanın. Sanki onu görmüş gibi olduk. Aynı nezaket ve ince ruh babadan sirayet etmiş. Kibar ve babaya yanık. Babası ve Allah dostlarından bahsedince, elini öpüp başına koyuyor. Sanki bir dergâh eğitimi almış.

Öyle ya! Onun evi bir dergâhtı. “Aman Allah’ım” dedim: “Bu nasıl sevgi, edep, muhabbet ve bağlılık?” İşte Allah dostlarını sevmek insana böyle nezaket kazandırır. Hele Ali Öztaylan Efendi gibi güzel bir insanı sevmek kim bilir insana ne güzellikler katar…

Onu anlatanlar derler ki tekerlekli arabasında olmasına rağmen, misafirler gelince ayağa kalkmaya çalışırmış. Odadan çıkarken bile misafire arkasını dönerek çıkmaz, geri adımlar atarak çıkarmış. Uzak bir şehirdeki bir Allah dostu ile telefon konuşması yaparken de o haliyle ayağa kalkıp konuşmuş.

Ziyaretçisi çok olurmuş; “Buraya kadar neden zahmet ettiniz” der onlara ikramlarda bulunup yol parasını verirmiş. Çok merhametli bir insanmış. Onun merhameti sadece insanlara değil bütün mahlukata imiş. Bir gün gövdesinde hastalık bulunan bir ağacı görünce ağlamış mübarek.

Rahmetli Osman Karabulut Hocam da fırsat buldukça onu ziyaret ederdi. Onun, mübarek çok tatlı bir zat olduğunu anlatırdı. O genç yaşından itibaren İstanbul ile irtibat kurmuş, tasavvuf büyüklerine sık sık giderek onlardan pek çok istifade etmiş. Onların feyizleri ile tatlanmış ve Tatlıcı Ali Efendi olmuş.

Hüsn-ü zan

Onun güzel ahlakını anlayamayanlar da olurmuş zaman zaman. Hakkında su-i zan besleyenlere bile hüsn-ü zan ile yaklaşırmış. Çok yumuşak huyluymuş ama yanında başkalarının gıybetinin yapılmasına müsaade etmezmiş. Kendi nefsine söylenen ağır sözleri ise önemsemezmiş.

Hele onun bir hatırası vardır ki yüreğimi yakar. Dükkânında güzel işler yapan, sevilip sayılan birisi olduğu için dükkanı çok tercih edilirmiş. Tatlıları da çok kaliteli ve güzel olurmuş. Ama onu çekemeyen bir esnaf bir gün gelip çeşitli bahaneler üreterek hakaretler etmiş.

Mübarek sabırla dinlemiş. O susunca; “Evlâdım sen bunları saydın ama ben senin söylediklerinden daha da kötü biriyim. Sen az bile söyledin” demiş. Adam şaşırmış, kalmış. “Hele bir otur da tatlı ikram edeyim” deyip adama bir de ikramda bulunmuş.

Bandırma’da meyhanelere uğrayıp, oralardaki insanlarla ilgilenmesi ise hayret verici bir durumdur. Borcu olanların borcunu öder, gerekirse o sarhoş kişilere araba tutar ve evlerine gönderirmiş. Hatta dükkanından sardığı tatlıları, eşleri kızmasın diye ellerine tutuştururmuş.

Onun hatıraları çoktur. Dilimiz döndüğü kadar bu güzel Allah dostundan bir kaç hatıra anlatmaya çalıştık. 4 Ağustos 2008 tarihinde vefat eden Tatlıcı Ali Efendi’ye ve tüm geçmişlerimize Allah Teâlâ rahmet eylesin.

Muzaffer Dereli/ İrfanDunyamiz.com

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Hasta kalbin beş ilacı…

Abdullah El Antâkî rahmetullahi aleyh demiştir ki, hasta kalbin beş ilacı vardır. Bir, salihlerle birliktelik. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.