Bir kamil mürşide varmasan olmaz

Mutasavvıflar, manevi yolun tuzakları ve çeldiricileri çok olduğundan, yolu bilen bir mürşidin rehberliğini zaruret olarak görmüşlerdir. Bütün sufiler illa ki bir mürşide bağlanmak gerektiğini ifade ederler. Velilerin hayatlarına baktığımızda, hepsinin de bir mürşidin eteğine sarılarak bulundukları makama eriştiklerini görüyoruz.

Yunus Emre kendi kendine Yunus Emre olmuş değildir. Uzun seneler Taptuk Emre’nin kapısında hizmet etmiştir. Hatırlarsanız o kapıya gitmeden önce de Hacı Bektaş Veli’nin kapsına gitmiştir. Demek ki bütün Allah dostları gibi o da ilk önce bir arayış sürecine girmiş, aradığı kapıyı bulduktan sonra da artık o kapının sadık bir hizmetçisi olmuştur.

Gel ey kardeş

İnsanların elbette ki kitaplar okuyarak ilim ve irfan sahibi olmaları mümkündür. Tıp kitapları okuyarak bir takım tıbbi bilgiler öğrenebiliyoruz ama malumdur ki doktor olamıyoruz. Mutasavvıflar kişinin kullukta belli bir takva kıvamına ulaşabilmesi ve bu kıvamı istikrarlı bir şekilde sürdürebilmesi için bir mürşide intisap etmesi gerektiğini söylerler. Yunus Emre Hazretleri bu hakikati çok veciz bir şekilde ifade etmiştir:

Gel ey kardeş, Hakk’ı bulayım dersen,
Bir kâmil mürşide varmasan olmaz,
Resulün cemalin göreyim dersen,
Bir kâmil mürşide varmasan olmaz.

Niceler gittiler mürşid arayı,
Arayanlar buldu derde devayı,
Bin kez okur isen aktan karayı,
Bir kâmil mürşide varmasan olmaz.

Farklı bir ifadeyle anlatmaya çalışırsak, Hakkı bulmak için ilk önce gönlün nefsî akımlarla olan bağlantısını kesmek ve bu bilinç halinde iken sadıkların sevgi akımını bize ulaştıran gönül prizlerine kalp fişini takmak gerekir. Yani sevgi elektriğini yaymakta olan mürşid-i kamili bulmak gerekmektedir ki bunun için de bir “arama” sürecine ihtiyaç vardır. Eğer bulmaya yönelik kalpte bir istek ve davranışlarda bir çaba söz konusu olursa umulur ki Cenab-ı Allah kader tecellileri ile talibi matlubuna ulaştıracaktır. Nitekim Hızır aleyhis selam ile Musa aleyhis selam’ı iki denizin birleştiği yerde buluşturan, Nebi sallellahu aleyhi ve sellem ile Hazreti Ebubekir Sıddık radıyellahu anh’ı mağarada buluşturan da yine Mevla’nın kader tecellileridir.

Sufilere göre Mevla aranmadan, emek sarf edilmeden, yattığımız yerden bulunmaz. Yunus Emre; “Böyle yatmak ile dosta gidilmez./ Uyan gel gözlerim, gafletten uyan” diyerek bu işin sıcak yataklarda olmayacağını anlatmak istemiştir. İbrahim bin Ethem Hazretleri de bu hakikati en derinden idrak etmiş olmalıdır ki tac-u tarhı terk ederek bir arayış sürecine girmiştir.

Mevla’nın yolunda bize rehberlik edecek zatı bulmak da yine aramak neticesinde olacaktır. Hem iç âlemde hem de fiziki âlemde gerçekleşen bu arayışa Nakşîler “sefer der vatan” adını verirler. (Bkz Kısakürek, N. Fazıl, Başbuğ Velilerden 33, s.54) Yine bu bağlamda Nakşîliğin ilk dönemlerinde bir seyahat etme zorunluluğunun olduğunu hatırlatmakta fayda vardır.

Aramalı, sabretmeli

Samimi ve halis bir kalple isteyen ve bu uğurda çaba gösteren salik sabırla aramaya devam eder. İstişare, istihare ve gönlüne gelen ilhamlarla desteklenen salik bu süreçte sahte şeyhlerin tuzaklarına düşmemek için de tedbirler alır ve bu hususta Mevla’ya yakarır, dualar eder. Bir taraftan gerekli çabayı gösterirken diğer taraftan da acele etmeyip sabırlı davranmalıdır. Merhum Musa Topbaş Efendi bu süreçteki temel esaslardan birisinin de “sabır” olduğunu şöyle ifade etmiştir: “Bu ulvi yola girmek arzusunda olanın sabırlı olması, acele etmemesi, iyice taharri etmesi lazımdır. Kendisinin ihlâs üzere niyetinde samimi olması da zaruridir.” (Altınoluk Sohbetleri, c.1, s.84)

Musa Efendi’nin de buyurduğu gibi ihlas üzere samimiyet ile acele etmeden bu süreç tamamlanmalıdır. Fakat şunu da unutmamak gerekir ki herkesin yapısı ve meşrebi farklı olduğundan, kimisi bir şeyh efendiden feyz alırken diğeri bir başka şeyh efendiden feyz alabilir. Ülkemizde ve dünyada birçok kıymetli tasavvuf ehli bulunmaktadır elbette.

Günümüzde mürşidler

İnsanımızın aklına takılan sorulardan birisi de “Günümüzde de mürşid-i kâmiller var mıdır?” sorusudur. İnsanları iyiliğe güzelliğe sevk eden bu güzel zatlar elbette ki her dönemde olacaktır. Nitekim Allah’ın üzerimizdeki rahmeti kesintisizdir. Evet, bu zatlar her zaman vardır ama zamanın Hacı Bayram Velisi’ni, Aziz Mahmud Hüdayisi’ni tanıyacak göz bizde var mıdır; orası biraz şüphelidir. Bununla beraber işin ehline sormak ve araştırmak da önemlidir. Tasavvuf akademisyeni Prof. Dr. Süleyman Uludağ Hoca’nın bu konuda tavsiyeleri bulunmaktadır. “Benim için iki şeyh çok önemlidir, birisi Mehmed Zahid Efendidir” dedikten sonra sözlerine şöyle devam ediyor: 

“Bir de Sami Efendi’nin hareketi vardır. Damadı Ömer Kirazoğlu hocamızdı. Onun yakınları, ben Osman Topbaş Bey’le tanışırım, ama Musa Bey’i tanımamıştım. Çevresindeki insanların çoğunu tanıyorum. Temiz, dindar, mü’min mü’tekid kişiler. Onun bıraktığı miras da hayırdır hasenattır, ilmi kurumlardır, yayınlardır, kitaplardır, dindir, diyanettir, yurt içi yurt dışı hizmetleri var. Güzel şeyler yapıyorlar, ben onu da takdir ediyorum. Bu iki hareketin önemli hareketler olduğu kanaatindeyim.

Bana ‘Kırk elli yaşındayım şimdiye kadar ibadet ettik vs. ama bir şeyhe teslim olmak istiyorum, bana kimi tavsiye edersin’ deselerdi. Mesela Sami Efendi’yi gösterirdim ki böyle söyleyen de olmuştur. Ben zaman zaman bunu örnek olarak da veririm.

Yaşayan olmasın diye söylüyorum Zahid Kotku’yu misal olarak verebilirdim. Çünkü şuna inanmışımdır. Bunlar istismarcı insanlar değil. Mesela Sami Efendi kendine göre manevi bir hayat yaşıyor, çevresindekilere de bildiği kadarıyla faydalı oluyor. Onların parasına puluna tenezzül etmiyor. Şöhret peşinde değildi. Onun etrafında toplanan insanlar da aynı anlayışa sahipler.” (Tasavvuf Akademisyenleri İle Konuşmalar 1, Ankara, 2003, s. 99, 100)

Bulanlar arayanlardır

Yine yolun büyüklerinin ifade ettiği bir incelik daha vardır ki o da şudur: Bu yoldan nasiplenmek bir arayışın neticesinde olduğu gibi, sadece aramakla da mümkün değildir. Bu konuda Nakşibendi büyüklerinden Yakûb-ı Çerhî Hazretlerinin meşhur bir sözü vardır: “Aramakla Sana ulaşamazlar,/ Ama Sana ulaşanlar da arayanlardır,/ Her dil ü cânda bu gam görülmez,/ Talep mülkü, her Süleyman’a verilmez.” (Ahmet Cahid Haksever, XI. Yüzyıl Bir Türk Türk Sufisi Yakub-ı Çerhî, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2005)

Diğer taraftan bazı istisnalar da söz konusudur. Mesela Hacı Bayram Veli Hazretlerinde farklı bir süreç işlemiştir. Her ne kadar tasavvufta prensip olarak dış âlemde aramak tavsiye edilmiş olsa da Hacı Bayram Veli Hazretleri bunun istisnasıdır. Bu durumu Prof. Dr. Edhem Cebecioğlu Hoca şöyle açıklar: “Tasavvufi yola girecek mürid, arar, çabalar, sonunda pişeceği ‘büyük kapı’yı bulur ve kapısını çalar içeri girer… Tasavvuf tarihini incelediğimizde nefis terbiyesine inanmış kişilerin hayatlarında bu durumu görürüz. Ancak Hacı Bayram Veli Hazretleri için durum böyle değildir. O şeyhini değil şeyhi onu aramış bulmuştur.” (Hacı Bayram Veli, Ankara, 1994, s. 15)

Anlaşılan odur ki Hacı Bayram Veli Hazretleri dış dünyada bir mürşid arayışına girmemiştir. Fakat iç âleminde yanmak üzere olan bir “kor” söz konusu olmalıdır ki Somuncu Baba Hazretleri de o “kor”u üflesin ve ilahi aşk ateşini tutuştursun. Eğer gönlünde bir “kor” mevcut olmasaydı üflemeyle bir yangın çıkacak değildi. Şu durumda onun fiziki âlemde bir arayışı söz konusu olmasa bile iç âleminde bir arzusunun söz konusu olduğunu söyleyebiliriz.

Aydın Başar/ Altınoluk Dergisi

Şahsiyet Gelişimi↗

Müslümanca hassasiyetlerle yazılmış kişisel gelişim yazıları okumak için tıklayın.

Adab-ı Muaşeret↗

Sosyal hayattaki edep ve görgü kurallarına dair yazıları okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Selât-ü selam hassasiyeti…

Yüce Allah, Hazreti Muhammed sallellahü aleyhi ve sellem’in kendi katındaki değerinden dolayı ona salat-ü selam …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.