Bursa’nın Çenteli hocası…

Bursa’nın Çenteli hocası vefat etmiş. Bursa’nın bağrı yanık, gözü yaşlı hocası vefat etmiş. Bursa’nın dünyaya değer vermeyen, mütevazi yaşayan, kibir nedir bilmeyen hocası vefat etmiş. Bursa’da ilk tanıdığım değerli alimlerden birisiydi Mustafa Çenteli Hocamız. Kendisi ile irtibatım tanıdığım günden beri hep devam etmişti.

Aslen Hataylı olup Bursa‘da ikamet etmekteydi. Hocamız görevde olduğu camide her namaz sonrası bir ayet ya da bir hadis açıklardı. Kısa öz mesajlar verirdi. Hocayı dinleyenler sohbetinin tadına doymazdı. Bilgili, birikimli bir hocaydı, Ayetlere hadislere vakıf olduğu için ezberinden naklederdi. Allah dostlarını sever ve onların yollarını takip etmeye çalışırdı.

İlim aşığıydı

Kendisi ilim aşığıydı. Bazen çeşitli konferanslarda karşılaşırdık. Bir seferinde kendisinden yaşça çok küçük bir hocanın konferansında karşılaşmıştık. “Hocam talebeniz mesabesinde birinin konuşmasına gelmişsiniz” dedim. “Allah herkese farklı bir kabiliyet vermiş. Bizim anlattığımız konuları o da farklı bir açıdan ele alıyor, benim de hoşuma gidiyor. İstifade ediyoruz” diyerek mukabele etti.

İnsanlara çok faydalı olmak isterdi. Ruhul Beyan tefsir okumaları yapardı. Ev sohbetlerine katılır, insanlara faydalı olmaya çalışırdı. Üç kişi de olsa bir kişi de olsa sanki kalabalığa anlatıyormuş gibi sohbetini yapardı. Sohbetlerinde samimi tavsiyeleri, nasihatleri olurdu. Dünyanın en mutlu insanının İslam’ı en güzel yaşayan insan olduğunu söylerdi. Haramların bizi kısıtlamak için değil, bize zararı olduğu için haram kılındığını anlatırdı.

Ahir zaman şartlarında her yer günahlarla dolduğu için, bu zamanda evimizde oturup ailemizle ve işimizle ilgilenmemizin dünyanın en güzel yerlerinde olmaktan daha hayırlı olduğunu söylerdi. “Evinde otur, çeneni tut” diye nasihat ederdi. İlgili hadislerden delil getirerek, Allah Teâlâ’nın harama bakmayı terk eden kişinin kalbine bir nur ve bir iman koyacağını, o iman sayesinde kıyamete kadar mutlu olacağını söylerdi.

Vakur bir hali vardı

Hocamızın hep vakur, ciddi ve murakabe halinde bir duruşu vardı. Daima kulluk şuurunda, uyanık bir hayat yaşardı. Allah’a samimi bir bağlılığı, Resulullah Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’e derin bir muhabbeti vardı. Son zamanlarda bazı hastalıklar geçirdi fakat teslimiyet halinden hiç bir zaman taviz vermedi. Hasta iken bile nasihatten geri durmazdı.

Kendisinde hiç kibir yoktu. Zamanında bazı nefis muhasebeleri yaptığını anlatırdı. Mesela eski zamanlardaki bir halini şöyle anlatmıştı: “Sohbet edenleri hiç beğenmiyordum. Çünkü benim Arapçam çok ileri seviyedeydi. Televizyonda spikerin anlattıklarını anında çeviri yapacak kadar Arapça biliyordum. Kur’an okuyanları beğenmiyordum çünkü hafızlığım da mükemmel idi. Kimseyi beğenmeme hastalığım yıllarca devam etti.

Bir gün kendime şöyle bir soru sordum; ‘Yıllardır bütün hocaları tenkit ediyorsun, söyle bakalım senin takdir ettiğin bir hoca yok mu?’ Bayağı düşündüm bütün sohbet edenleri, Kur’an okuyanları gözden geçirdim, en sonunda beğendiğim bir insan buldum. Kim biliyor musun? Meğer ki kendimi beğenmişim.
İlmim bende kibir oluşturmuş. Öyle bir eyvah çektim ki artık kimsenin savcısı olmayacağım dedim. Nefsimin savcısı başkalarının avukatı oldum, çok rahat ettim.”

Hizmet ehliydi

Hocamız tam bir hizmet ehliydi. Emekli olduktan sonra da zamanını çok güzel değerlendirdi. Çok büyük bir külliyenin yapılmasına öncülük edenlerdendi. Kendi gözü gibi baktığı, adeta üzerine titrediği Kalemdar Külliyesi’nin tamamlanmasını göremeden vefat etti. Bu hizmette kendisini bir nefer olarak görüyor, hasta yatağına düştüğünde bile; “Ben bekçi başı görevimi devam ettireceğim” diyordu.

Son görüşmemizde artık yataktan kalkmaya takati kalmamıştı. Bu son ziyaretlerimizde gördük ki dilinden hamd kelimesi eksik olmuyordu. “Bunca nimeti veren, bir de hastalık vermiş, hastayım demeye utanırım” diyordu. Yine bir şükür haliyle; “Derdimi çok seviyorum, yıllarca okuyamadığım kitaplarımı tekrar okumaya başladım. Bundan büyük nimet olur mu?” diyordu. Ondaki imana hayran olmuştum.

Ne güzel söylemiş şair: “Milk-i bekadan gelmişem, fani cihanı neylerem.” İşte tam da bu dizeleri hatırlatıyordu onun teslimiyet dolu bu hali… Ankara’da olduğum için Hocamızın son gününde yanında olamadım. Allah Teâlâ makamını cennet eylesin. Yerini İslam’a hizmet edecek kimselerle ile doldursun.

Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Selât-ü selam hassasiyeti…

Yüce Allah, Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’in kendi katındaki değerinden dolayı ona salat-ü selam …

Bir yorum

  1. Allah Teâlâ rahmet eylesin.
    Yaptığı hizmetler sâlih ameller olarak ahiret azığı olsun inşaallah.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.