Gönül zengini Yörük Köylü Ahmet amca

Ahmet Amca ile olan hikayemiz bir soba macerası ile başlamıştı. 2013 yılında Tekirdağ Malkara Yörük Köyü‘ne kadrolu imam hatip olarak atanmıştım. Ocak ayının en soğuk günlerinde köye yerleşmiştik. 15 milyon nüfuslu İstanbul‘dan 300 kişilik köye vardığımızda birçok zorlukla karşılaşmıştık. O günlerde Ahmet Amcam hep yanımızda oldu. Onun ve vefakar hanımı Fikriye Teyze’nin çok ekmeğini yedik.

Evleneli henüz üç ay olmuştu ve köy hayatının bütün gerçekleri ile yüzleşmek zorundaydık. Şehirde yetiştiğimiz için ve doğalgaz kullandığımız için uzun yıllardır sobayla ve soba yakmakla işimiz olmamıştı. Sıcak sobayı severdim ama o sobayı nasıl yakacağım konusunda pek fazla tecrübem yoktu. Herkes gibi biz de bir çok şeyi yaşayarak öğrenecektik.

Soba macerası

Ahmet Amcayla camide tanıştık. Bir elin parmaklarını geçmeyen cemaatimin içinde o da vardı. Naim Amcayla ikisi namazdan sonra bana elini uzatır ve musafaha yapardık. Sonra da derlerdi ki “Oca (şiveyle) ellerin buz gibi beyaa! Evde soban yanmaaya mı?” İlk günler bozuntuya vermemek için şöyledir böyledir diye geçiştirmeye çalışsam da aradan bir hafta geçince artık soğukta kaldığımız ayan beyan ortaya çıktı.

Ahmet Amcayla Naim Amca eve gelerek kovalı peçka sobayı görünce; “Oooo oca bu soba ısıtmaz beyaaa” dediler. “Sobayı bir haftadır doğru düzgün yakamadık. Bir yanıyor bir sönüyor, yanınca en fazla birkaç saat gidiyor” dedim. Neyse bir de birlikte yakalım dedik. Kovayı boşalttıktan sonra kendi usullerine göre doldurdular. Bunlar köylü, tecrübeli insanlar hemencecik yakarlar diye düşündüm. Kibriti yaktık kağıtların arasına bıraktık ama maalesef soba tutuşmadı.

Birlikte boruları kontrol ettik. Sobanın sağına soluna baktık. Neden sonra fark ettik ki sobanın arkasında baca çıkışının oradaki hava demiri kapalıymış. Yani bacadan sobaya hava akışı olmayınca ateş sönüyormuş. Şimdi diyeceksiniz ki yani kardeşim böyle basit bir hata da olur mu? Böyle bir şey gözden kaçar mı? Evet bu soruyu sormak da haklısınız ama oluyor işte…

Hepimiz aciziz eksik olduğumuz şeyler var. En önemlisi de aciz olduğumuzun farkına varmak ve içerisinde bulunduğumuz o acziyet durumunu aşabilmek için başkalarından yardım almak. Zira zararın neresinden dönsek kardır. Oksijeni alan soba gürül gürül yanmaya başlamıştı. Birkaç saate iliğimiz kemiğimiz ısınmış hatta odanın duvarları bile bu sıcaklıktan nasibini almıştı.

Olmaz be ya!

Ahmet Amca ve Naim Amca sobayı yakmamız kolay olsun diye haftada bir küçük tahta parçaları ve Gündoğdu sapları getirirlerdi. Bu arada insan köyde neler öğreniyor; Kimisi “Gündoğdu sapı” der, kimisi “Günebakan sapı” der kimisi “Ayçiçek sapı” der…

Her ne kadar peçka sobamız yanmaya başlamış olsa da Ahmet Amcamın gönlü rahat değildi. “Ya uca bu böle olmaz beya! Sana adam akıllı bir Silver Soba almak ilazım” Oralarda bu soba meşhurdu. Turbolu bir sobaydı. Neredeyse köydeki her evde bunlardan vardı. O zaman bu soba bir kombi fiyatına satılıyordu. En önemli özelliklerinden bazıları ise şunlardı: Çok hızlı ve kolay yanması, turbolu olması, uzun süre uyku özelliği, kül muhafazasının büyük ve kolayca çıkarılabilir olması…

Aradan biraz zaman geçtikten sonra bir gün Ahmet Amca Silver soba ile çıkageldi. Daha önce kendi evinde kullandığı sobanın dökülen turbolarını yeniden yaptırmış sobayı tamir ettirmiş ve bana getirmişti. İki gözlü evimizin ikinci gözüne de sobamız kurulmuştu elhamdülillah. Öncelerde diğer odada elektrikli sobayla idare ediyorduk artık ikinci sobaya da ihtiyaç vardı çünkü yakın zamandan bebeğimiz olacaktı.

Ahmet Amca kendi evinde rahatça oturmayı düşünmüyordu, köy kahvesinde sabahtan akşama kadar televizyon izlemek yerine başkalarının derdiyle dertleniyordu. Masa başında dörtlü oluşturup taş dizmek yerine o insanların evinin ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyordu. Gıybet yapmak, laf taşımak, onun bunun işini gücünü araştırmak yerine faydalı şeylerle meşgul oluyordu. “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.” (Buhârî, Mağâzî, 35.) hadis-i şerifiyle amel ediyordu.

Bir kış günü

Bir kış günü ormandan odun getirmiştik. Odunların yarılarak yakmak için hazırlanması gerekiyordu. Ahmet Amca da namazdan sonra evin önündeki odunları görmüştü. “Oca sen bu odunları yaramazsın beya. Ben müsait vakitte geleyım de senin için hazırlayım” demişti. Ben de; “Sen yorulma Ahmet Amcacığım hallederiz Allah’ın izniyle” demiştim. Aradan birkaç gün geçti bir sabah şehir merkezine bir işimi halletmek için gitmiştim. Öğle namazına camiye döndüğümde bir de ne göreyim kapıdaki odunların neredeyse tamamını Ahmet Amca yarmış. Kan ter içerisinde kalmış.

Her ne vakit bir ihtiyacımız olsa Ahmet Amcam daha söylemeden koşardı. “Sizden biriniz kendisi için sevip arzu ettiği şeyi din kardeşi için de sevip arzu etmedikçe gerçek anlamda iman etmiş olmaz.” (Buhârî, Îmân 7) hadis-i şerifi fehvasınca kendisi için istediğini Müslüman kardeşi için de isteyen güzel ahlaklı bir mü’mindi.

Ahmet Amcamın adı Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem’e benzediği gibi kendisinin ahlakı da onun ahlakına benziyordu. Orada kaldığın süre içerisinde ağzından yalan çıktığını hiç duymadım. Bir insanın kalbini kırdığına şahit olmadım. Kibir, riya, gurur, haset- fesat, kin -nefret, intikam gibi kötü şeyleri onda görmedim. Daima tevazu ehliydi. Çok çalışkandı. Ekmeğini taştan çıkartırdı. Yaşlılığı rağmen hiç boş durmazdı. Evine köyüne bakar evinin çevresini düzenli tutardı. İki günü bir değildi hep hayatına bir şeyler katıyordu.

Çok cömertti

Ahmet Amcam dünyalık mal, mülk, servete düşkün değildi. Makam, mevki, nam peşinde değildi. İhtiyacını görecek kadar kazanır, elindekine kanaat eder ve haline şükrederdi. Ahmet Amcanın dünyaya kazık çakmaya niyeti yoktu.

İbni Ömer radıyellahu anh şöyle dedi: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem benim iki omuzumu tuttu ve: “Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol” buyurdu. İbni Ömer radıyellahu anh şöyle derdi: ‘”Akşama ulaştığında sabahı gözetme, sabaha kavuştuğunda da akşamı bekleme. Sağlıklı anlarında hastalık zamanın için, hayatın boyunca da ölümün için tedbir al.” (Buhârî, Rikak 3. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 25; İbni Mâce, Zühd 3)

Onun en büyük serveti tertemiz kalbiydi. Azığı ise sevgiydi. Zengin değildi ama gönlü zengin bir Müslümandı. Zaten Müslümanın istemesi gereken dünya zenginliği değil gönül zenginliği değil midir? Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in Rabbinden istediği dört şeyden birisi de gönül zenginliğidir. İbni Mes’ud radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre şöyle dua ederdi: “Allah’ım! Senden hidâyet, takvâ, iffet ve gönül zenginliği isterim.” (Müslim, Zikir 72, Tirmizî, Daavât 72)

Ahmet Amca cömert ve ikram severdi, misafirperverlikte zirveydi. Elinde iki tane varsa bir tanesini, bir tane varsa yarısını paylaşanlardandı. “Cömert insan, Allâh’a, Cennet’e ve insanlara yakın; Cehennem ateşine uzaktır. Cimri ise, Allâh’a, Cennet’e ve insanlara uzak; Cehennem ateşine yakındır! Câhil cömert, Allah Teâlâ’ya, cimri âbidden daha sevimlidir.” (Tirmizî, Birr, 40/1961) buyuruyor Sevgili Peygamberimiz sallellahu aleyhi ve sellem. İşte Ahmet Amca bu hadis-i şerifin övdüğü insanlardandı.

Misafir kalırdık

O köyde evinde yatılı kaldığım tek haneydi. Zaman zaman İstanbul’a izine gelirdik. Birkaç gün geçmeden Ahmet Amca arar “Nerede kaldın oca, özledik seni, ne zaman geliyorsun?” diye sorardı. Oğlumuz Aziz Mahmut o günlerde küçük bir bebekti. İstanbul’dan köye gidişimiz bazen gece vakti olurdu. Tabii ki lojmanımız doğalgazlı olmadığı için kış gününde içerisi buz gibi oluyordu.

Ahmet Amca bizi gece yarısı evine davet eder o soğuk eve küçük bebekle gitmemize rıza göstermezdi. Vefakar hanımı Fikriye teyze ise bizi evinde güler yüzü, sıcacık sobası, çayı ve patatesli-ıspanaklı meşhur gözlemesiyle bizi karşılardı. O gece onlar da misafir olurduk. Sabah namazında Ahmet Amca ile birlikte camiye giderdik. Namazdan sonra lojmandaki sobayı yakar ev ısındıktan sonra ailemi getirirdim.

Ne mutlu bu müjdeye nail olanlara… Ebû Hüreyre radıyellahu an’dan rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: “Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse akrabasına iyilik etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse ya faydalı söz söylesin veya sussun!” (Buhârî, Nikâh 80, Edeb 31, 85, Rikâk 23; Müslim, Îmân 74, 75, 77. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 123; Tirmizî, Kıyâmet 50; İbni Mâce, Edeb 4)

Çay içerdik

Tam on yıl önce Ahmet Amcamla Fikriye Teyzemin evinde içtiğim çay, yediğim gözleme hala aklımdadır. Onların iyiliklerine karşı daima vefalı olmam gerektiğini hatırlarım. Ahmet Amcamla Fikriye Teyzem köyün en sonundaki müstakil evlerinde küçük tavukları ile beraber işte böyle sakin ve mütevazı bir hayat yaşıyorlardı.

Fikriye Teyze hayatı boyunca birçok imtihan yaşamış, nice zorluklarla mücadele etmiş ama o da aynı Ahmet Amca gibi samimi niyetinden, tatlı dilinden, güler yüzünden ve güzel ahlakından hiçbir şey kaybetmemişti. O kadar nazik ve ince ruhlu bir insandı ki ben bu köyde böyle bir nezaketle karşılaşacağımı hiç tahmin etmemiştim. Allah için köylülerden hiçbir zaman bir kötülük görmedim. Lakin Fikriye Teyze bambaşkaydı.

Bazen Ahmet Amca ile muhabbete dalar gece geç saatlere kadar çay içerdik. Fikriye Teyzenin bünyesi o vakte kadar dayanamayınca bana gelir ve “Oğlum hanımın kalkalım diyor” derdi. İlerleyen zaman içerisinde hanımla bir muhabbet esnasında farkına vardık ki hanıma da gidip “Hoca kalkalım diyor” dermiş. Hanımla birlikte bunu fark ettiğimiz gün çok gülmüştük ve çok hoşumuza gitmişti.

Evet saat ilerlediği için her ne kadar dilimizle birbirimize kalkmak için haber göndermiş olmasak da lisanı halimizle bu mesajı vermiş oluyoruz; onun için Fikriye Teyze bu konuda çok haklıydı. Bize yorgunluğunu hissettirmemek adına böyle bir inceliği tercih etmişti. Şu köy yerinde Anadolu insanından öğreneceğimiz ne çok şey vardı.

Mustafa Çınar/ İrfanDunyamiz.com

Yayın Yönetmeni Notu: Bugün insanlık olarak egoizmin, bencilliğin, çıkarcılığın, menfaatçiliğin ve bizi insanlıktan uzaklaştıran her türlü kötü duyguların girdabından kendimizi kurtarmak istiyorsak, bir boyacı sandığı ile ailesini geçindiren İsmail Amca, koyunlarını sağıp sütünü hediye eden Kerime Yenge, kurtlar kuşlar yesin diye ağaçlara aşı yapan Kadir Dede, misafir ağırlamayı seven Ahmet Amca, sözünde duran Marangoz Kara Mehmet, mesleğinin hakkını veren hademe Yaşar Abi, topraktan küp yapıp köylülere dağıtan Nacı Teyze, teravih kılarken vefat eden Fatma Anne, gelinlere nasihat eden Döndü Aba ve fedakarlığı ile tanınan Yörük Köylü Ahmet Amca gibi şahsiyetlerin güzel, samimi ve sade hayatlarını okumalı ve onlardan ilham almalıyız. Bizi yeniden diriltecek olan ruh bu ruhtur. İşte bu duygularla İrfanDunyamiz. com olarak güzel ve sade hayatları sizlerle buluşturma gayretindeyiz. Sizler de bu güzel içerikleri sevdiklerinizle paylaşabilir, iyiliklerin, faziletlerin, erdemlerin yayılmasına katkı sunabilirsiniz.

Sade Hayatlar ↗

Bize kaybettiklerimizi hatırlatan, ilham veren sade hayatlar tanımak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

İz bırakan mal müdürü Neşet Özerdem

Bir mal müdürü düşünün, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde görev yapmış ve her gittiği yerde iz bırakmış. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.