İtikadî savrulmalardan kurtulmak için

Kur’an, şirki ve müşrik toplumu bütün yönleriyle tanıtmıştır. Tehlikesinden dolayı Hazreti Lokman, oğlunu eğitirken önce şirki tanıtmış ve oğlunun şirkten uzak durmasını öğretmiştir. Konuyla ilgili ayet şöyledir: “Lokman, oğluna öğüt vererek şöyle demişti; oğulcuğum! Sakın ha (yaratmada ve emretmede başka varlıkları ilah yerine koyarak) Allah’a hiçbir şeyi şirk koşma. Çünkü şirk en büyük zulümdür.”[1]

Babasından aldığı ilk eğitimle şirkin çirkinliğini ve günahını bilen bu çocuk mutlaka hayatında şirkten uzaklaşıp tevhide göre bir gidişat belirlemiştir. Kur’an imanın katışıksız, kâmil ve yüzdesiz olmasını ister. Bu bağlamda şu evrensel duyuruyu yapar: “Ey iman edenler! Her şeyinizle Müslüman olunuz. (Biraz Müslümanlık biraz başka dinlerden emirler alarak; hayatın genişlik alanında Allah’ın emir ve yasaklarını tanımayarak) şeytanın peşine takılmayın. Zira şeytan sizin apaçık düşmanınızdır.“[2]

İtikad eğitimi

Kur’an, İslâm ile şirkin sentez edilmesini kesin bir dille reddetmektedir. Bu meyandaki buyruğu gayet nettir: “Onlar ki gerçekten iman ettiler ve imanlarına şirk de bulaştırmadılar. (Hem Müslüman olup hem de kâfirlerin inanç sistemlerinin; dine karşı din olma iddiasındaki ideolojilerin doğruluğuna iman etmediler.)işte her türlü tehlikeden kurtulup güvene kavuşmak onların hakkıdır; doğru yolda olanlar da, yalnızca onlardır.”[3]

Müslümanların ve çocuklarının imanla küfrü aynı gönülde bir araya getirme hastalığına yakalanmamaları; çağdaş Müslümanların (!) düştükleri yanılgıya düşmemeleri için vahiy eksenli iyi bir itikad eğitimi almaları şarttır. Bunun da birinci yolu Kur’an’daki tevhidi örgüyü iyi bilmek, hadislerin iman-İslâm baplarına vakıf olmak ve İslâm âlimlerinin yazdığı akaid külliyatını tahsil etmektir. Müslümanların bin küsür yıllık eğitim geçmişlerinden yararlanmaktır.

Özellikle çalışmalarda göz önünde bulundurulması ve eğitimde faydalanılması için Kur’an’daki iman alanıyla alakalı örgüyü başlıklandırmaya çalıştık[4] ve karşımıza şöyle bir tablo çıktı. Bu tabloya göre ilmi bir çalışma yapılır, gençlerin önüne konacak olursa onların sağlam bir itikad terbiyesi almaları gerçekleştirilmiş olur ve buna bağlı itikadi savrulmaların, kitlesel irtidatların önüne de geçilir.

İman alanı

Kur’an-ı Kerim’deki iman alanıyla ilgili ayetleri şu ana başlıklar altında verebiliriz:

a- Dünyada ve ahirette kurtuluş vesilesi imandır ve ancak mü’minler ahirette kurtulacaklardır.[5] Ahirette hiçbir kâfir için kurtuluş söz konusu olmayacaktır.[6] Cennet müşriklere; Yahudi ve Hristiyanlara haram kılınmıştır.[7]

b- İman tecezzi etmez, parçalanmaz; iman edilecek konuların bir kısmını kabul edip bir kısmını reddetmek mümkün değildir.[8]

c- İman taklidi olmayıp bilgi temelli olmalıdır.[9] Taklidi iman ideal değildir ve temeli bilgi ve ihlasa dayanmadığı için her an yok olabilir.

d- Peygamber Efendimiz’in risaleti kabul edilmeden iman sahih olmaz.[10] Müslümanlar, Allah Teâlâ’nın gönderdiği bütün peygamberlere ayırım yapmaksızın iman ederler.

e- Hayatın tüm alanlarında İslam’ı belirleyici kabul edilmelidir.[11]

f- İmanla küfür aynı kalpte aynı anda bulunamazlar.[12]

g- İnkârcıların yapmış oldukları salih amellerin hiçbir değeri yoktur.[13]

h- Allah’a celle celaluh’a karşı işlenen en büyük suç şirktir.[14]

ı- İmandan sonra küfre dönmek (irtidat) en büyük itikadi günahtır.[15]

i- İmanı korumak için bidatlerden uzak durmak esastır.[16]

j- Salih ameller imanı güçlendirir ve mutlaka yapılmalıdır.[17]

k- Günahlara çokça dalmak imanı tehlikeye sokar.[18]

l- İmanda ikrah olmaz.[19]

m- Ahirette kurtulabilmek için imanı muhafaza edip o hâl üzere ölmek esastır.[20]

n- İmanda ihlas şarttır.[21]

o- Kur’an yaşanmak ve kendisiyle hayata anlam verilmek için gönderilmiş bir kitaptır. Emirlerine itaat etmeyenler Allah’a isyan etmiş olurlar.[22] Allahtan geldiği gibi muhafaza edilmektedir.[23] Kendinden önceki tüm kitapları yürürlükten kaldırmıştır.

ö- Ahirete iman esastır. Ölümden sonra dirilmek haktır. Ayrıca meleklerin varlığına iman edilir. Kaza ve kadere iman, inanç esaslarındandır. Asla inkâr edilemezler.

p- Gerçek anlamda iman etmek Allah celle celaluh’u, Resulünü ve mü’minleri veli edinmeyi gerektirir.[24] Buna bağlı olarak hiçbir kâfire sempati duyulmamalıdır.[25]

Sapma savrulmalar

Esefle belirtelim ki Müslümanların iman alanındaki sapma ve savrulmaları ciddi olarak gündeme getirilmemekte, buna bağlı tevhidi çözümler üretilmemektedir. İnsanlar ateist, deist, düalist veya politeist bir hayat sürerlerken din değiştirdiklerinin farkında bile değillerdir.

Çocukların din öğretimi ve eğitimi konuşma yaşlarıyla başlamasına rağmen, resmi ideoloji bu eğitimi ötelemektedir. Dünya sistemi, dinin yerine rasyonel aklın ürettiği değerleri koyarak, “değerler eğitimi” adı altında dinden uzak bir proje yürütmektedir. Tıpkı dinin yerine hümanizmin ikame edilmeye çalışıldığı gibi…

“Din olmadan da doğruya ve iyiye ulaşılabilir” ön yargısıyla çıkarılan “değerler eğitimi” masalını en çok da “ahlak eğitimi” diyemeyen ezik, dine karşı kompleksli ve hasta ruhlu eğitimciler yutmaktadır. Dine karşı olan gruplar ve fikir akımlarının müntesipleri bile; “daha yaşanılır bir dünya” için değerler eğitimine sahip çıkmaktadırlar. İslâm dininin önem verdiği kavramlar, değer adı altında ayetsiz ve peygambersiz biçimde insanlara açıklanmak istenmektedir.

Ayet ve hadis olmasını seküler yaklaşıma aykırı görenler, değerlerin dinsiz yorumuna desteklerini sürdürmektedirler. Bu hususta ilahiyatçıların ise hiçbir felsefi söylemleri ve aykırı projeleri yoktur. Uydurma değerler eğitiminin sonunda boşlukta kalan çocukların manevi ve itikadi hayatları peygamber karşıtı rol modellerle doldurulmaktadır. Bu rol modeller ideolojilerin dini temsilciliklerini (!) yapmaktadırlar.

Yukarıda açıklandığı gibi, ana-babalar çocuklarına erken yaşlardan itibaren ciddi bir din eğitimi vermeyecek olurlarsa onların hayatlarında ve düşüncelerinde de sapmalar olabilir. Bu sapma iman alanıyla ilgiliyse ve dinin temel hükümlerinden birisini inkâra dayanıyorsa fıkıh dilinde bu sapmaya irtidat denir. İslam bilginleri irtidat olayının gerçekleşmesi için bir zorlamanın (ikrah-ı mülci) olmaması, kişinin akıllı ve akli olgunluk içerisinde bulunmasını şart koşmuşlardır. [26]

İşte burada Sabiyyi akilin (iyi ile kötünün ayırımını yapan fakat ergenlik çağına ulaşmayan çocuk) durumuna değinmek gerekir. Bu çocukların imanları ve küfürleri geçerli midir? Çocuk olmaları ve akli olarak tam bir olgunluk içerisinde bulunmamaları meseleyi fukaha arasında tartışılır hâle getirmiştir.

İmam Ebu Hanife ve öğrencisi İmam Muhammed Hasan eş-Şeybani, sabiyyi akil denen temyiz çağındaki çocuğun İslam’ını da irtidadını da sahih saymışlardır. Hazreti Ali ve çocukken Müslüman olan bazı sahabilerin İslam’ının geçerli olmasını da örnek olarak vermişlerdir. Fakat çocuk, irtidat edecek olursa ona bir ceza verilemeyeceğini; İslam’ın kendisine arz edilip öğretileceğini, hatta Müslümanlığa zorlanacağını söylemişlerdir. [27] Ebu Hanife’nin diğer öğrencisi Ebu Yusuf ise böyle bir çocuğun İslam’ının geçerli fakat irtidatının sahih olmadığını beyan etmiştir.[28]

Gerek Ebu Hanife ve arkadaşlarının gerekse diğer imamların görüşleri ve konu ile ilgili açıklamaları içtihadidir. İsabet etmiş de etmemiş de olabilirler. Eğer çocukların durumu ile ilgili kanaatinde Ebu Hanife isabet etmiş ise bu durum velilere ağır bir yükümlülük getirmektedir. En çok sevdikleri bu varlıklarla; çocukları ile daha çok ilgilenmeleri gerekecektir.

Gözetim olmalı

Hiçbir veli, Hazreti Nuh’tan kıymetli değildir. Onun oğlu bile küfrü tercih ederek babası ile olan velayet bağını kopardıysa[29] bizim çocuklarımız da böyle bir durumla karşılaşabilirler. Bundan dolayı çocukların okudukları, baktıkları, kullandıkları iletişim araçları, eğlence hayatları, arkadaş çevreleri, eğitim ve öğretim kurumları, komşuluk ilişkileri vb. durumlar aileler tarafından iyi bilinmeli, kontrol edilmeli ve itikadi sapmalara karşı önlemler alınmalıdır. Aksi takdirde istemediği hâlde kâfir anası- babası da olabilirler.

Başta, gerekli itikadi eğitimini almayan Müslümanlar olmak üzere, insanlık dünya sisteminin kuşatması altındadır. Dünya sistemine karşı alternatif bir hayat tarzını gerek dinî metinlerinde gerekse kültüründe barındırmayan Yahudi ve Hıristiyan milletinin sistemle itikadi ve ameli bir sorunları yoktur. Hatta sistem, kendi ürünleridir. Bu sistem, baskın dünya siyasetinin etkisi ile Müslümanlara dayatılmaktadır.

Birçok uluslararası toplantılarda kendi amentülerini deklare eden dünya sistemi, bu amentüye uymayan İslâm milletini hizaya getirmek için elinden gelen her şeyi yapmaktadır. Bu çerçevede; daha demokrat, seküler ve liberal bir hayat tarzına zorlanan Müslümanlar; insanı aşan tüm aşkın değerlere karşı da pozitivist bir yaklaşım ve inanca zorlanmaktadırlar. Neticede, hayatın gerek genişlik gerekse uzunluk alanlarında batılı gibi düşünmeye ve yaşamaya başlayan Müslümanlar (!) iman alanlarını yüzdelemektedirler.

Bu yüzdelemenin oranı hayatlarını vahiy dışı kurallarla anlamlandırma alanlarıyla doğru orantılıdır. Daha açık bir ifadeyle, modernitenin etkisinde kalıp hayatlarına onunla anlam verenler politeist bir inanç biçimini tercih etmektedirler. Kur’an-ı Kerim bu konuya şu ayetle açıklık getirmiştir: “İnsanların çoğu, (ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında, emretme alanlarında) Allah’a ortak koşarak (gizli veya açık şirke düşüp başkalarını da otorite ve ilah kabul ettikleri bir düzen içinde) Allah’a sözde iman ediyorlar.”[30]

Fakat halkın yaşadığı itikadi sapmaların nerelerde olduğunu ve buralardan çıkmak için itikadi tecdidin nasıl olmasını hiçbir sivil âlim(!) ve akademisyen ağzına bile almamaktadır. Kur’an’ın İslam itikadına temel teşkil eden ayetlerini ve hükümlerini gündeme bile getirmemektedirler. “Isındıralım, soğutmayalım” yaklaşımıyla hakikat gizlenmekte ve politeist hayat tarzı onay almaktadır.

Dinin kurucusu Allah olduğuna göre, O’nun adına söz söylemekten kaçınılmalı; fakat hakikatler de gizlenmemelidir. Hazreti Lokman’ın yaptığı gibi hakikati söyleme eylemi erken dönemde başlatılmalıdır. Ergenlik dönemiyle beraber çocuklar din seçiminde bulunup ideolojik bir imanı tercih ettiklerinde hakikati söylemek yetersiz kalmakta, İslâm dışı din tercihinde bulunanlar sadece polemik yapmaktadırlar. Vebal başta anne-baba, siyaset kurumu, devlet olmak üzere bütün Müslümanlaradır. Zira yeryüzünde İslâm’dan uzaklaşan veya tanıyamayan herkesin hesabını Allah Teâlâ bizden soracaktır.

Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com

DİPNOTLAR
1 Lokman 31 / 12.
2 Bakara 2 / 208.
3 Enam 6 / 82.
4 Bu başlıklardan yola çıkarak nereden başlamalıyız, sorusuna cevap aradık ve “Nasıl İman Etmeliyiz” adlı akaid çalışmamızı vücuda getirdik.
5 Bk. 23 / Mü’minun 1; 3 / Al-i İmran 19, 85.
6 Bk: A’raf 7/40
7 Bk: Maide 5/72
8 Bk: Bakara 2/208, 285; Nisa 4/136, 150, 151; Enam 6/82.
9 Bk. 43 / Zuhruf 86; Batıl şeyleri taklidin çirkinliği ile ilgili bk. 2 / Bakara 170; 5 / Maide 104; 7 / Araf 28; 10 / Yunus 78; 21 / Enbiya 53; 31 / Lokman 21.
10 Bk. 4 / Nisa 150-152; 2 / Bakara 285.
11 Bk. 2 / Bakara 208.
12 Bk. 6 / Enam 82; 12 / Yusuf 106.
13 Bk. 14 / İbrahim 18; 2 / Bakara 217, 264; 3 / Al-i İmran 21, 22, 117; 4 / Nisa 124; 5 / Maide 5; 7 / Araf 147; 9 / Tevbe 17-19; 18 / Kehf 105.
14 Bk. 4 / Nisa 48.
15 Bk. 2 / Bakara 217.
16 Bk. 5 / Maide 3.
17 Bk. 2 / Bakara 25, 82, 277; 3 / Al-i İmran 57; 5 / Maide 9.
18 Bk. 6 / Enam 151-152.
19 Bk. 2 / Bakara 256.
20 Bk. 3 / Al-i İmran 102.
21 Bk. 98 / Beyyine 5.
22 Bk: Nisa 4/59, 65, 105; Maide 5/44-47; Ahzab 33/36
23 Bk: Hicr 15/9
24 Bk. 2 / Bakara 257; 5 / Maide 51.
25 Bk. 11 / Hud 113
26 Zuhayli, a.g.e, c. VI, s. 185-6.
27 el- Mavsıli, Abdullah b. Muhammed, el- İhtiyar, Çağrı Yay, İst. 1980, c. V, s. 148; Zuhayli, age., c. VI, s. 185; Cezeri, age., c. V, s. 434.
28 Cezer, age., c. V, s. 435.
29 Bk. Hud 11 / 46 İman olmazsa en yakınlarla bile velayet bağının olmayacağına dair bk. Tevbe 9 / 23-24.
30 Yusuf12 / 106.

İstikamet Yazıları ↗

İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.

Kaynak Metinler ↗

İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Selât-ü selam hassasiyeti…

Yüce Allah, Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’in kendi katındaki değerinden dolayı ona salat-ü selam …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.