Nefis, Kur’ân-ı Kerim’de değişik kullanımlarıyla birlikte genel olarak “insanı Allah Teâlâ’nın emir ve yasaklarına riayet etmekten alıkoyma noktasında hile ve kandırmacalarına karşı dikkatli olunması istenen zorlu bir engel” şeklinde tanımlanmıştır.1 Kur’ân ve Sünnet çerçevesinde insanların nefis denilen düşmanlarını tanımaları, ona karşı geliştirmeleri gereken savunma mekanizmaları ve nefsin tuzaklarından/ tasallutlarından kurtularak Allah Teâlâ’ya gerektiği/ istenilen kıvamda bir kulluk ile hayata yön verebilmek ancak Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in nefse bakışını yakından bilmekle mümkün olacak bir idealdir.
Bu hakikat Kur’ân-ı Kerim’de hayatını/ ahlakını Kur’ân ahlakı ile tezyin etmek isteyen bütün insanlar için Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in üsve-i hasene/ en güzel örnek2 olarak takdim edilen ayette açıkça ifade edilmiştir. Bu noktada düşünüldüğünde ilahi rızaya ulaşma yolunda bireyin karşılaşacağı en büyük engellerden/ düşmanlardan bir tanesi olan nefse karşı müslümanın takınması gereken tavrın ancak peygamberî telkinlerle şekillenmiş bir tavır olması halinde nefse galip gelerek Allah Teâlâ’nın rızasına ulaşılabileceği sonucu bir hakikat olarak karşımıza çıkmaktadır.
Öncelikle nefsin kavramsal çerçevesi üzerinde durup daha sonra Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in nefse dair uyarılarını dile getirmek istiyoruz.
A. Kavramsal Çerçeve: Nefsin Kelime ve Terim Anlamı Nefs, kelime olarak ‘can, ruh, his, kan, ceset, nazar değdiren göz, bir şeyin özü cevheri, azamet, izzet, hamiyet ve gayb’ gibi manalara gelmektedir.3 Kur’ân-ı Kerim’de değişik varyantlarıyla birlikte yaklaşık üç yüz yerde4 kullanılan ‘nefs’ kavramı,5 Kelâm,6 İslam felsefesi7 ve Tasavvuf gibi birçok disiplinde hakkında söz söylenen bir kavram olmuştur.8 Diğer disiplinlerdeki tanıma ve özelliklerini dile getirme gayreti bir yana özellikle sûfîler nefsin nasıl ıslah edileceği noktasındaki tavırları ile konuyu enine- boyuna inceleyen taraf olmuşlardır. Mutasavvıfların tanımına göre nefs, kulun kötü huyları ve çirkin vasıfları, kötü his ve huyların mahalli olan latifedir.9
Sûfîler, nefsi şerrin kaynağı, kötülüklerin temeli olarak kabul etmişlerdir.10 Onlar, nefsi Allah’ın rızasına ulaşmak için aşılması veya frenlenmesi gereken unsurların başında görmüşlerdir.11 Onlara göre nefsin Hakk’ın rızasına uymayan istek ve arzuları riyazet, mücahede, zikir ve yoğun ibadet süreçleri ile törpülenebilirse sâlik ilahî rızaya uygun bir hayat yaşamaya imkân bulabilir.12 Bu anlayıştan hareket eden sûfîler, Kur’ân’da emmare, levvame, mülheme, mutmainne, razıyye, merzıyye ve kâmile şeklinde kategorize edilen nefsin her bir tavrının özelliğini ve kişinin bu aşamalarda dikkat etmesi gereken hususlar üzerinde uzun değerlendirmelerde bulunmuşlardır.13
Kur’ân-ı Kerim’de nefsin heva,14 gönül darlığı, kin ve hile,15 şehvet,16 sertlik ve inatçılık,17 faydasız ve çirkin söz, 18 vefasızlık ve ihanet,19 öfke,20 zulüm,21 huy ve mizaç sertliği,22 kendini beğenme23 gibi hasletlere sahip olduğu belirtilmiştir. Kur’ân-ı Kerim’de insanın nefsine karşı başarılı olabilmesi için yerine getirmesi gereken ilkeler de sıralanmıştır. Buna göre kişi sabırlı olmalı, nefsin açgözlülüğünden uzak durmalı ve nefsin aldatıcı telkinlerine karşı koyabilmelidir:
“Sabah akşam Rablerine, O’nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte candan sebat et. Dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirme. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme.”24
“Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.”25
“Bunlar (putlar), sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar ancak zanna ve nefislerinin arzusuna uyuyorlar. Hâlbuki kendilerine Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.”26
İslam’ın membaı olan Kur’ân-ı Kerim’de nefse karşı alınması telkin edilen bu ilkeler Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in hayatında birebir karşılık bulmuştur. Yani Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem sabırlı olma, aç gözlülükten uzak durma ve nefsin aldatıcı telkinlerine mukavemet gösterme noktasında son derece hassas davranmıştır. Sözün bu kısmında Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in nefse dair uyarılarını ve hareket metodunu dile getirmemiz isabetli olacaktır.
B. Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in Nefs Muhasebesine Dair Tavsiyeleri: Kur’ân-ı Kerim’de, her konuda olduğu gibi, insanın hakikat arayışının önündeki en büyük engel olan nefs/ benlik/ ego konusunda da Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem insanlara en güzel örnek olarak gösterilmiştir. Onun hevasından yani nefsinin yönlendirmesi ile değil vahyin kılavuzluğunda söz söylediğini ifade eden ayetler27 bu noktada son derece önem arz etmektedir.
Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem gerek sözleri gerekse de uygulamaları ile nefse karşı inanan bir gönlün düşünce ve eylem boyutunda sahip olması gereken tavrı net bir şekilde ortaya koymuştur. O , Kur’ân-ı Kerim’de nefse dair dile getirilen bütün uyarıları dikkate alarak hayatına yön vermiştir. Bu yönüyle Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in nefse karşı tavrının Kur’ânî bir tavır olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Onun Kur’ân’dan ilham alarak terbiye ve ıslah edilmesi yönünde attığı adımları şu başlıklar altında toplayabiliriz:
1- Sabır
Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem, nefisle mücadele ve nefsin kötü yönlerini törpüleme noktasında sabrın son derece önemli bir araç olduğunu açıkça ifade etmiştir. Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem kulluğumuza sadık olup olmadığımız noktasında her an sınandığımız şu dünya hayatında başımıza gelen bela ve musibetlere karşı sabırlı olarak nefsimizin bu alanda bize çelme takmaması noktasında bizleri uyarmıştır. O; “En üstün ibadet sıkıntıya sabretmektir” uyarısıyla nefsin sabırsızlık göstererek bu büyük güzelliğe ulaşmamamız için bizi yoldan çıkarmaması gerektiğinin altını çizmiştir.
Yine Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem; “Sizlere sabırdan daha hayırlı ve sabırdan daha geniş hiçbir bağış/ atiye asla verilmemiştir”28 ifadelerinde de aynı hakikati dile getirmiştir. Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem, sabrı temizlik, hamd, tespih, namaz, sadaka ve Kur’ân’a riayetle ilişkilendirdiği bir hadis-i şerifinde nefsin anılan ilkeler ve sabırla hareket ettiği müddetçe durumu lehine çevirebileceğini şu şekilde ifade etmiştir: “Temizlik imanın yarısıdır. ‘Elhamdülillah’ duası mizanı, ‘sübhânellah ve elhamdülillah’ sözleri ise yer ile gökler arasını sevap ile doldurur. Namaz nurdur; sadaka burhandır; sabır ziyadır. Kur’ân senin ya lehinde ya da aleyhinde delildir. Herkes sabahtan (pazara çıkar) nefsini satar; kimi onu azat kimi de helâk eder.”29
Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem, nefsin karşılaşılan sıkıntıları bahane ederek kişiyi kulluktan uzaklaştırma gayretinin önüne de sabırla geçilebileceğini söylemiştir. Bu anlamda Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem hastalık, belalardan kurtulma, keder, hüzün hatta ayağına batan bir dikenin bile Hak katında müspet karşılığa vesile olabilmeleri için bu musibetlerin sabırla karşılanmaları gereken durumlar olduğuna işaret etmiştir:
Kul hastalandığı zaman Allah Teâlâ ona iki melek gönderir ve onlara: “Gidin bakın, kulum yardımcılarına ne diyor bir dinleyin!” der. Eğer o kul, melekler geldiği zaman Allah’a hamd ediyor ve senalarda bulunuyor ise, onlar bunu, her şeyi en iyi bilmekte olan Allah’a yükseltirler. Allah Teâlâ, bunun üzerine şöyle buyurur: “Kulumun ruhunu kabzedersem, onu cennete koymam kulumun benim üzerimdeki hakkı olmuştur. Şayet şifa verirsem, onun etini daha hayırlı bir etle, kanını daha hayırlı bir kanla değiştirmem ve günahlarını da affetmem üzerimdeki hakkı olmuştur.”30 ‘Bir Müslüman’a herhangi bir musibet, bir sıkıntı, bir keder, bir üzüntü, bir eziyet, bir gam dokunursa, hatta kendisine bir diken bile batarsa, mutlaka Allah bunları onun günahlarına kefaret yapar.’31
Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in verilene şükür ve başa gelene sabır ile müminin her halükarda kazançlı olacağını bir başka ifadeyle müminin nefse uyarak şükür ve sabırdan yoksun bir şekilde hareket etmesi durumunda hüsrana uğrayanlardan olacağını da dile getirmiştir: Müminin durumu gıpta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece müminde vardır: Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir belâ gelecek olsa, sabreder; bu da onun için hayır olur.’32
2- Açgözlü Olmamak
“Doymazlık, tamahkârlık, tamah, tokgözlü olmanın karşıtı”33 şeklinde tanımlanan açgözlülük nefsin hayatı Kur’ân ve Sünnet çerçevesinde anlamlı kılmamızı engellemek için başvurduğu yollardan birisidir. Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem nefsin bu konuda ne kadar tehlikeli ve dikkat edilmesi gereken bir rakip olduğu konusunda bizleri uyarmıştır: “Âdemoğlu yaşlanır ama onda iki şey gençleşir. Onlar da mal hususunda hırs ve ömür hususunda hırstır.”34 Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem açgözlülüğün zıddı olan kanaatkâr/ tokgözlü olma halinin ise nefsimize karşı bize destek ve nefsin tuzaklarını boşa çıkarmamıza yardımcı olacak bir haslet olduğunu hatırlatarak bu konuda bize bir yol haritası çizmiştir: “Gerçek zenginlik, mal çokluğu değil, gönül tokluğudur.”35
“Müslüman olan, yeterli geçime sahip kılınan ve Allah’ın kendisine verdiklerine kanaat etmesini bilen kurtulmuştur.“36 ‘Üstteki el, alttaki elden daha hayırlıdır. Harcamaya, geçimini üstlendiklerinden başla! Sadakanın iyisi, ihtiyaç fazlası maldan verilendir. Dilenmekten sakınmak isteyenleri, Allah iffetli kılar. Halka karşı tok gözlü davranmak isteyenleri de Allah, insanlara muhtaç olmaktan kurtarır.”37 Nefsin Aldatıcı Özelliğine Dair Peygamberî uyarılar “Sabır ve tokgözlü olma” gibi yollarla nefse karşı manevî bir kalkan oluşturarak hayatımıza yol vermemizi tavsiye eden Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem ruhumuzu bu ve benzeri hasletlerle nefse karşı güçlendirebilmemizin yolunu da bu telkinlerle bizlere tarif etmiştir.
Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in nefse galip gelerek Kur’ân ve Sünnet perspektifinden süzülen kriterlere sahip bir hayat yaşayabilmemiz için dile getirdiği yolları yukarda sıralanan ilkelerle sınırlamamamız doğru olmaz. O , ruh karşısında nefse güç verecek çirkinliklerden uzak durmak suretiyle bu mücadelede başarılı olunabileceğini ifade etmiştir. Bir başka ifadeyle Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem, ancak Kur’ân ahlakı ile bağdaşmayan davranışlardan uzak durmak suretiyle nefse galebe çalınabileceği hakikatini bizlere telkin etmiştir.
Onun Kur’ân’ın ruhuna aykırı olarak nefsin fısıldamalarıyla bizi aldatmaya yöneldiği şu hususlardaki uyarıları can alıcı niteliktedir: Heva: “Akıllı kişi, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışan, aciz kimse ise, nefsinin arzularına tabi olan ve Allah’tan (olmayacak şeyler) temenni eden kimsedir.”38 Kin ve Hile: “Ey Rabbim! Kalbime hidayet eyle, dilimi doğru kıl, göğsümdeki hile ve kin duygusunu gider.”39 Sertlik ve İnatçılık: “Allah yumuşaktır yumuşaklığı sever. Ve yumuşaklık haline verdiğini, sertlik ve şiddet haline vermez.”40 Faydasız ve Çirkin Söz: “Kişinin faydasız şeyleri terk etmesi, onun müslümanlığının güzelliğindendir.”41
Vefasızlık ve ihanet: “Kıyamet günü, ahdine vefa göstermeyen kimselerin arkasında bir bayrak bulunacak ve vefasızlığı ölçüsünde o bayrak yükseltilecektir.”42 Öfke: “Güçlü kimse insanları yenen kişi değildir; güçlü insan öfkeli olduğu zaman nefsine hâkim
olandır.”43 Kendini Beğenme: “Size cehennemliklerin kimler olduğunu söyleyeyim mi? Katı kalpli, kaba, cimri ve kurularak yürüyen kibirli kimselerdir.”44
Elbette Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in nefsi yenilgiye uğratmak için sıraladığı ilkeleri burada zikredilenlerle sınırlamak mümkün değildir. Kur’ân-ı Kerim’de sabır, tokgözlülük ve vesveselerine kulak asmadan Allah’ın rızasını kazanmaya yönelik adımlarla muhalefet edilmesi istenen nefse karşı Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellemde fiili olarak nasıl nefisle mücadele edilmesi gerektiğinin yolunu göstermiştir.
O Kur’ân’ın kendisine çizdiği rotayı takip ederek, ruhun güçlenip nefsin ıslah edilmesi metodu ile hareket etmek suretiyle iman, ibadet ve ahlak gibi alanlarda olduğu gibi nefisle mücadele konusunda da bizler için en güzel örnek olmuştur. Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem nefse muhalefet ederek onun direncini kırma ve vahyin süzgecinden geçirilerek atılan adımlar vesilesiyle ruhu güçlendirmek suretiyle nefsin ıslah edilebileceğini hem sözleri hem de fiili uygulamasıyla gözler önüne sermiştir. Bu süreçte yani nefsi ıslah edip söz dinleyen bir yapıya kavuşturma noktasında kulluk bilincini devreye sokarak dua ile Allah Teâlâ’dan yardım istemesi de bizler için örnek alınması gereken önemli bir adımdır. Onun bu konudaki yapmış olduğu dualardan bazıları şunlardır:
“Allah’ım! Göz açıp kapayıncaya kadar, hatta ondan daha kısa bir süre beni nefsime bırakma.”45
“Allah’ım, bana doğruyu ilham et ve beni nefsimin şerrinden koru.”46
“Allah’ım, acizlikten, tembellikten, cimrilikten, ihtiyarlıktan ve kabir azabından Sana sığınırım. Allah’ım, nefsime takvasını ver ve onu temizle. Onu en iyi temizleyecek olan Sensin. Onun sahibi ve mevlası Sensin. Allah’ım, faydasız ilimden, korkmayan kalpten, doymayan nefisten ve kabul olunmayan duadan Sana sığınırım.”47
Dr. Fatih Çınar/ İrfanDunyamiz.com
DİPNOTLAR
1 Konuyla ilgili şu ayetlere bakılabilir: Bakara, 2/231; Yusuf, 12/53, 18; Nahl, 16/118; Furkan, 25/72;
Câsiye, 45/23; Saf, 61/3-4.
2 Ahzab, 33/21.
3 İbn Manzur, Lisânu’l-Arab, tahk.: Abdullah Ali el-Kebîr vd., Dâru‟l-Meârif, Kahire 1119, c. VI, s. 4500;
el-Kâşânî, Abdürrezzak, Mu’cemu Istılahatı’s-Sufiyye, tahk. Abdülâl Şahin, Daru’l-Inad, Kahire 1992, s. 114-
118; Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, MEB Yayınları, İstanbul 1993, c. II,
s. 672.
4 Kur’ân’da ‘nefs’ kavramı sekiz farklı manayı muhtevidir: Zatullah (Taha, 20/41; Âli İmran, 3/28; Enam,
6/12, 54; Maide, 5/116), insan ruhu (Enam, 6/93), kalp ve sadr (Araf, 7/205), insan bedeni (Âli İmran,
3/185), bedenle beraber ruh (Bakara, 2/286; Yunus, 10/23, 64), insanlara kötülüğü emreden kuvvet (Yusuf,
12/53, 18), zat (Bakara, 2/48; Müddessir, 74/38) ve cins (Tevbe, 9/128; Şûra, 42/11)
5 Kur’ân-ı Kerim’de ‘nefs’ kavramının kullanışı ile ilgili olarak bkz; Fatih İbiş, ‘Kur’ân Bağlamında Nefs
Olgusu ve İnsanın Teo-Ontolojik Yapısı Üzerine Bir Deneme’, Toplum Bilimleri, Temmuz - Aralık 2012, 6
(12), s. 235-244.
6 Abdülhamid İ., ‘İslam Tefekküründe Ruh Meselesi’, Çev. Saim Yeprem, Nesil Dergisi, İstanbul 1998, c.II, s.7.
7 Bu konularda bkz; Cevdet Kılıç, ‘Muhammed İkbal’in Düşüncesinde Benlik Felsefesi’, Tasavvuf İlmi ve
Akademik Araştırma Dergisi, Ankara 1999, Sayı: II, s. 51-55; Abdullah Kasapoğlu, ‘Yusuf ve Züleyha
Açısından Kur’ân’da Nefs-i Emmare Kavramı- Freud’un İd Kavramıyla Bir Mukayese’, Tasavvuf İlmi ve
Akademik Araştırma Dergisi, Ankara, 2006, Sayı: XVII, s. 57-59.
8 Ahmet Ögke, Kur’ân’da Nefs Kavramı, İnsan Yay., İstanbul 1997, s.45-56.
9 Ebü’l-Kasım Abdülkerim el-Kuşeyrî, er-Risâletü’l-Kuşeyriyye fi İlmi’t-Tasavvuf, Haz. Ma’ruf Zerrik ve Ali
Abdülhamid Baltacı, Dârü’l-Hayr, Beyrut 1993, s. 87; Kâşânî, Istılâhâtu’s-sûfiyye, s.114; İmam Gazali,
İhyâu ulûmi’d-dîn, Dâru’l-Cîl, Beyrut 1412/1992, c. III, s. 192-196.
10 Hucvirî, Keşfu’l-Mahcûb, Tercüme: Süleyman Uludağ, (Hakikat Bilgisi), Dergah Yay., İstanbul 1982, s.309.
11 Âdem Çatak, ‘Mevlana Celâleddin Rûmî’nin Nefs Anlayışı’, Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi 2012/1, c. I, sayı: I, s.217-230.
12 Süleyman Uludağ, İslam Düşüncesinin Yapısı, Dergâh Yay., İstanbul 1979, s. 235.
13 Mehmet Ali Ayni, ‘Nefs Kelimesinin Manaları’, Dârulfunûn İlâhiyat Fakültesi Mecmuası, Evkaf Matbaası,
İstanbul 1930, yıl: IV, sayı: XIV, s. 50; Hüseyin Atay, ‘Nefis’, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,
Ankara 1997, sayı: XXXVII, s. 2-3; Fatih Çınar, ‘Receb-i Sivasî ve ‘Risâle fî usûli'l-Halvetiyye’ Adlı Eseri’,
Sûfî Araştırmaları, Cilt: II, Sayı: 6, s.81-100.
14 Câsiye, 45/23; Maide, 5/70; Necm, 53/3-4, 23.
15 Araf, 7/195.
16 Âl-i İmran, 3/14-15; Nisậ, 4/27; Meryem, 19/59.
17 Âl-i İmran, 3/159; Zümer, 39/23.
18 Müminun, 23/1, 3; Furkan, 25/72; Kasas, 28/55.
19 Maide, 5/1; Saf, 61/3-4.
20 Hûd, 11/75; Saffat, 37/101.
21 Lokman, 31/13; Bakara, 2/231; Nahl, 16/118.
22 Bakara, 2/74; Âl-i İmran, 3/159.
23 Talak, 65/1; Hûd, 11/101; Âl-i İmran, 3/108, 182.
24 Kehf, 18/28.
25 Haşr, 59/9.
26 Necm, 53/23.
27 ‘O, nefis arzusu ile konuşmaz. (Size okuduğu) Kur’ân ancak kendisine bildirilen bir vahiydir.’ Necm,
53/3-4.
28 Buharî, Zekât, 50; Müslim, Zekât, 124.
29 Müslim, Tahâret 1; Tirmizî, Daavât 86.
30 Muvatta, Ayn 5.
31 Buharî, Marda,1; Müslim, Birr, 52.
32 Müslim, Zühd 64.
33 Ejder Okumuş, Gösterişçi Dindarlık, Pınar Yay., İstanbul 2002, s, 137; Bozkurt Koç, ‘Dinsel Bir Yaklaşımla
Obsesif-Kompulsif Kişilik Bozukluğu’, Ekev Akademi Dergisi, sayı: 10, s. 132; Muhammed Said, Ruh
Terbiyesi, Sûre Yay., İstanbul 1993, s. 189.
34 İbn Mace, Zühd, 27.
35 Buharî, Rikak 15; Müslim, Zekât 130.
36 Müslim, Zekât 125; Tirmizî, Zühd 35.
37 Buharî, Zekât 18, Vasâyâ 9, Nafakât 2; Müslim, Zekât 95; Ebu Davud, Zekât 39; Nesâî, Zekât 53, 60.
38 Tirmizî, Kıyamet 26; İbn Mace, Zühd, 31.
39 Ebu Davud, Vitr, 25; Tirmizî, Daavât, 102.
40 Müslim, Birr ve Sıla, 77.
41 Tirmizî, Zühd 11; İbn Mace, Fiten 12.
42 Müslim, Cihâd, 15.
43 Müslim, Birr 106; Ebu Davud, Edeb 3.
44 Buharî, Eymân 9; Edeb 61; Müslim, Cennet 47; Tirmizî, Cehennem 13; İbn Mace, Zühd 4.
45 Ebu Davud, Edeb, 100-101.
46 Tirmizî, Daavât, 70.
47 Müslim, Zikir, 73.
İstikamet Yazıları ↗
İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.
Kaynak Metinler ↗
İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.