Nesefî Akâidi Tercümesi

İlim Yolcuları İçin
Temel Dini Metinler 15

Nesefî Akaidi Tercümesi
İmam Nesefî

1) Hak ehli (olan Ehl-i Sünnet âlimleri): “Eşyanın hakîkatleri sâbit (ve mevcut)tur. Bunlar (bu hakikatler) ile ilgili (insan) bilgisi gerçektir. Sofistlerin aksine (eşya hakkında insanlar gerçek bilgi sahibi)dir” der.

2) Halk (insan) için ilim tahsil etmenin sebep (ve vasıtaları) üçtür; Bunlar; a) Sağlam beş duyu organları, b) Haber-i sâdık (doğru haber) c) Akıl’dır.

3) Duyu organları beştir; İşitmek, görmek, koklamak, tatmak ve dokunmaktır. Bu duyu organlarının her biri, ne için konulmuş (yaratılmış) ise ona vakıf olur.

4) Haber-i sâdık iki çeşittir; a) Haber-i Mütevâtir: Yalan üzerinde ittifak etmeleri düşünülemeyen (aklen mümkün olmayan) bir topluluğun dillerinin nakletmesi ile sâbit olan haberdir. Bu, uzak beldeler ve geçmiş zamanlarda yaşamış hükümdarlara ait bilgilerin kesinliği gibi zarûrî ve kesin bir bilginin elde edilmesini icab ettiricidir. b) Mucize ile te’yid edilmiş/desteklenmiş peygamberin verdiği haber: Bu çeşit haberler ilm-i istidlâli (delille elde edilen ilmi) ifade eder. Peygamberin haber vermesiyle sâbit olan bu ilim, yakîn ve sebât (katiyyet ve gerçeklik) ifade etmek hususunda (tevatürle sabit olan) zarûrî ilme benzer.

5) Akıl; Akıl da ilmin bir sebebi, vasıtasıdır. Akıl ile bi’l-bedâhe sâbit olan ilim -bütünün parçasından daha büyük olduğunu bilmek gibi- ilm-i zarûrîdir. İstidlâl yolu ile (delillere bakmak ve onları incelemek suretiyle) elde edilen ilim ise iktisâbîdir (kişinin kazanımıyladır.)

6) İlham; Ehl-i Sünnete göre ilham, bir şeyin sıhhatini/doğru olduğunu gösteren bilgi sebeplerinden değildir.

7) Âlem; Bu âlem, bütün kısımlarıyla hâdis/sonradan yaratılmıştır. Bu sebeple âlem a’yân ve a’râzdan ibarettir. A’yân, kendi başına kâim/durabilen şeylerdir. O (a’yân) ya mürekkep /bileşiktir ki bunlar cisimlerdir veya cevher/cüz’ün lâ yetecezzâ gibi mürekkep değildir. Araz ise kendi başına kâim olamayan mümkin varlıklardır. Bunlar cisimlerde ve cevherlerde bulunabilirler. Renkler, oluşlar, tatlar ve kokular birer arazdır.

8) Âlemin muhdisi/yaratıcısı Allah’tır. O Allah Teâlâ, birdir, kadîm/ezelîdir, hayy (daimi hayat sahibi), kâdir, (her şeyi) bilen, işiten, gören, dileyen ve (mutlak ve küllî) irade sahibidir.  Allah, a‘raz, cisim ve cevher değildir. O’nun zâtı musavver (şekillendirilmiş), mahdut (sınırlandırılmış), ma’dûd (sayılmış) olmadığı gibi bir şeyin parçası veya cüz’ü de değildir, mürekkep (bileşik) değildir ve sonlu da değildir. Allah mahiyet ve keyfiyetle vasfolunamaz. Allah, her hangi bir mekâna yerleşmiş de değildir. Allah’ın üzerinden zaman geçmez. Hiçbir şey O’na benzemez ve yine hiçbir şey O’nun ilminin ve kudretinin dışında değildir.

9) Allah’ın, zâtı ile kãim ezelî sıfatları vardır. Bu sıfatlar, O’nun zâtının ne aynısı ne de gayrısıdır. Allah’ın ezelî sıfatları; ilim, kudret, hayat, kuvvet, semî’, basar, irade, meşîet, fiil, tahlîk/yaratma, terzîk/rızıklandırma ve kelâm sıfatlarıdır. O, kendine has ezelî bir kelâm ile konuşucudur. O’nun kelâmı harf ve ses cinsinden değildir. Allah’ın konuşma sıfatı, susmak ve özürlü olmak, dilsizlik gibi hallere zıt bir sıfattır. Allah, bu kelam sıfatıyla emredici, yasaklayıcı ve haber vericidir.

10) Kelam: Kur’ân-ı Kerîm, Allah Teâlâ’nın kelâmıdır ve mahlûk/yaratılmış değildir. Kur’ân-ı Kerîm, mushaflarımızda yazılmış, kalplerimizde ezberlenmiş, dillerimizle okunmuş, kulaklarımızla işitilmiştir. Fakat o, bunların hiç birine hulûl etmiş değildir.

11) Tekvîn: Tekvîn, Allah Teâlâ’nın ezelî bir sıfatıdır. Tekvîn, Allah’ın âlemi ve âlemdeki parçalarından her birini  -ezelde değil- var olacakları vakitte (ilmine ve iradesine göre) yaratmasıdır. Bize (Ehl-i Sünnete) göre,  tekvin, mükevvenin (yaratılan) şeylerden ayrıdır.

12) İrade: Allah Teâlâ’nın zâtıyla kâim olan ezelî bir sıfatıdır.

13) Allah Teâlâ’yı görmek aklen câiz, naklen vaciptir. Sem’î deliller, Ahiret yurdu cennette mü’minlerin Allah Teâlâ’yı mutlaka göreceklerini göstermektedir. (Bu görülme), bir mekânda, bir yönde, karşı karşıya olma hali bulunmadan, ışınlar göze gelmeden ve gören ile Allah Teâlâ arasında bir mesafe olmaksızın görülecektir.

14) Kulların fiilleri: Allah Teâlâ, küfür, iman, tâat ve isyan gibi kulların tüm fiillerini yaratandır. Kulların bu fiillerinin hepsi Allah’ın iradesi, dilemesi, hükmü, kazası ve takdîri ile (gerçekleşmekte)dir. Kulların da (ibadet ve tâat işledikleri zaman) sevap ve mükâfat almaya, (günah ve kötü bir iş yaptıkları zaman) ceza ve azap görmeye esas teşkil eden ihtiyârî fiilleri vardır. Kulların yaptığı iyi ve güzel olan fiillere Allah’ın rızası vardır. Çirkin olanlar da ise Allah’ın rızâsı yoktur.

15) İstitâat, fiille birliktedir ve fiilin gerçekleşmesini sağlayan kudretin bizatihi kendisidir. İstitâat, sebepler, aletler ve âzâların sağlıklı ve salim olmalarının ismi olarak da kullanılır.  Teklifin sıhhati bu istitâata/kudrete dayanır. Kula, gücünün dışında olan şeyler yüklenmez (Kul, gücünü aşan bir şeyle sorumlu tutulmaz).

16) Bir kişinin başkasını dövmesi sonucu oluşan elem, bir insanın kırması neticesinde camda meydana gelen kırılma vs. bunların hepsi Allah Teâlâ’nın yaratmasıyladır. Bunların meydana gelmesinde kulun yaratma yönünden hiçbir dahli/tsiri yoktur. Katledilen/ öldürülen, eceliyle ölmüştür. Ölüm, ölü ile kãimdir, Allah Teâlâ’nın mahlûkudur (Allah tarafından yaratılmıştır). Ecel birdir.

17) Rızık: Haram edilmiş şeyler de rızıktır. Helal olsun haram olsun, herkes kendi rızkını yer. Bir insanın kendi rızkını yememesi veya başkasının onun rızkını yemesi düşünülemez.

18) Allah Teâlâ, dilediği kimseyi saptırır (sapmayı isteyenin sapmasını yaratır), dilediğini doğru yola hidayet eder (dilediğinin de dileyenin de hidayetini yaratır).

19) Kul için aslah (en uygun) olanı yapmak (yaratmak) Allah’ın üzerine vacip değildir.

20) Kabir azabı: Kâfirler ve bazı âsî olan mü’minler için kabir azabının varlığı, ehl-i tâatin de kabirde nimetlendirilmesi, yine kabirde Münker ve Nekîr meleklerin sorgusu, sem’î delillerle sâbittir.

21) Ba’s: Öldükten sonra yeniden dirilmek haktır. Amelleri tartacak olan mîzan/terazi haktır. Amel defterleri haktır. Sorgu haktır. Havz(-ı Kevser) haktır. Sırat (köprüsü) haktır. Cennet ve Cehennem haktır. Her ikisi de yaratılmışlardır ve halen mevcut olup bâkidirler. Cennet ve Cehennemin ne kendileri ne de onların içinde bulunanlar yok olmayacaklar, (ebedî kalacaklardır).

22) Büyük günah: Büyük günah, mü’min olan kimseyi imandan çıkarmadığı gibi küfre de sokmaz. Allah Teâlâ kendisine şirk koşulmasını affetmez, şirkin dışında dilediği kimselerin büyük-küçük günahlarını affeder. Allah Teâlâ’nın küçük günahları işleyen kimseye azap etmesi caiz olduğu gibi, helal saymadıkça işlediği büyük günahı affetmesi de caizdir. Günahı helal görmek ise küfürdür.

23) Şefaat: Büyük günah işleyenlere peygamberlerin ve hayırlı (mü’min) kulların şefaat edebilecekleri naklî deliller (meşhur hadîsler) ile sâbittir. Mü’minlerden büyük günah işleyenler Cehennemde ebedî kalacak değildir.

24) İman, Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in Allah Teâlâ’dan getirdiği şeyleri kalp ile tasdik, dil ile ikrar etmektir. Amellere gelince onlar artış gösterebilir. İman ise artmaz ve eksilmez. İman ve İslâm mânâsı bir (ve aynı şey)dir. Bir kulda kalp ile tasdik, dil ile ikrar mevcud olursa “Ben gerçekten mü’minim” demesi doğrudur. Fakat (bu kulun) “Ben mü’minim inşallah” demesi uygun olmaz.

25) Bir kimse saîd (cennetlik olan kimse) iken şakî (cehennemlik olan kimse), şakî iken de saîd olabilir. Bu, kişide saâdet ve şekâvet halinin değişmesidir. Yoksa kişinin saâdet ve şekâveti yarattığı anlamına gelmez. Çünkü saâdet ve şekâveti yaratma Allah’ın sıfatlarındandır. Allah’ın zâtında ve sıfatlarında ise değişme olmaz.

26) Peygamberlerin gönderilmesinde birçok hikmet vardır. Allah Teâlâ, insanlar içerisinden bazılarını insanlara, müjdeleyici, uyarıcı, din ve dünya işlerinden muhtaç oldukları her şeyi beyan edici rasuller olarak göndermiştir. O (Allah), onları (peygamberleri) tabiat kanunlarını bozan mucizelerle teyid etmiştir. Peygamberlerin ilki, Hazreti Âdem aleyhis selam, sonuncusu Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’dir. Bazı hadîslerde onların sayıları hakkında bazı beyanlar rivayet edilmiştir. Fakat kesin bir sayı vermemek daha evladır. Allah Teâlâ, Kur’ân’da: “Andolsun Biz senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan kiminin kıssalarını sana anlattık kiminin de kıssalarını sana anlatmadık.” (Mü’min, 40/78) buyurmuştur. Zira bu durumda peygamber olmayanların peygamberler arasına girmesinden, peygamber olanların da dışta kalmasından emin olunamaz. Onların (Peygamberlerin) hepsi, Allah Teâlâ’dan haber getiren, (bu haberleri) insanlara tebliğ eden, doğru sözlü ve nasihat edici kimselerdir. Peygamberlerin en üstünü Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’dir.

27) Melekler: Melekler Allah Teâlâ’nın kullarıdır. O’nun emriyle hareket ederler. Onlar, erkeklik ya da dişilik gibi vasıflarla vasıflanmazlar/ nitelendirilemezler.

28) Kitaplar: Allah Teâlâ’nın peygamberlerine indirmiş olduğu kitapları vardır. Bu kitaplarda emrini, nehyini, mükâfatını ve azabını beyan edip açıklamıştır.

29) Mirac: Rasûlullah’ın uyanık halde iken bedeni ile semaya yükseltilmesi ve sonra yüce makamlardan Allah’ın dilediği yere miracı haktır.

30) Kerâmet: Evliyânın kerâmetleri haktır. Kerâmet, uzak mesafeleri çok kısa bir anda geçmek ve ihtiyaç halinde yiyecek, içecek ve giyeceğin bir anda zuhur etmesi, su üzerinde yürümek, havada uçmak, cansız varlıklarla ve hayvanlarla konuşmak gibi olağanüstü biçimde velinin elinde zuhur eder. Velinin kerameti aynı zamanda tabi olduğu peygamberin mucizesidir.  Çünkü gösterdiği keramet vesilesi ile bir kimsenin veli olduğu ortaya çıkar. Bir kimse dindarlığında hak üzere (dine bağlılığında sâdık) olmazsa veli olamaz. Velinin dindarlığı, (dili ve kalbiyle tabi olduğu)  peygamberin peygamberliğini ikrar etmekle olur.

31) Peygamberimizden sonra insanların en üstünü Hazreti Ebû Bekir es- Sıddîk, sonra Ömer el-Fâruk, sonra Osman Zinnûreyn, sonra Ali el-Mürtezâ’dır. Onların halifelikleri de bu sıraya göre gerçekleşmiştir. Hilafet, devri otuz senedir; ondan sonrası meliklik ve emirliktir.

32) Devlet Başkanlığı: Müslümanlar için kanunları uygulatacak, cezaları verdirecek, hudutları koruyacak, orduları kuracak, vergileri toplatacak, âsilere ve yol kesenlere hak ettikleri cezaları uygulatacak, Cuma ve Bayram namazlarını kıldıracak, halk arasındaki anlaşmazlıkları ortadan kaldıracak, mahkemelerde şahidlerin şahidliklerini kabul edecek, velisi bulunmayan küçük yaştaki erkek ve kız çocuklarını (velisi bulunmayan yetişkinlerini de)  evlendirecek, ganimetleri taksim edecek (dînî, siyâsî ve adlî işleri yürütecek) bir imam/halifenin olması gereklidir. Başkanın/halifenin zahir/ortada olması, gizli, ortaya çıkması beklenen bir kimse olmaması gerekir. Başkan/halife Kureyş soyundan olmalıdır. Ancak halifelik Haşim ve Ali soyuna tahsis edilemez. Başkanın/halifenin mâsum, günahsız olması şart olmadığı gibi, zamanının en üstün kimsesi olması da şart değildir. Başkanın/halifenin, tam ve mutlak bir velayet sahibi olması ve siyasetçi/halkı sevk ve idare kabiliyetine sahip olması gerekir. Bunun gibi halifenin, kanunları tatbik edebilecek, İslam memleketlerinin sınırlarını koruyabilecek, mazlumun hakkını zalimden alabilecek kudretli olması şartı da aranır. İşlediği günah ve zulüm sebebiyle halife azledilmez.

33) İmamet: Her sâlih/iyi ve fâsık/kötü (mü’min) kişinin arkasında namaz kılmak câizdir. İyi veya kötü her (mü’min) kişinin cenaze namazı da kılınır.

34) Sahabe: Sahabe, sadece hayırla yâd edilir. Rasûlullah sallellahu aleyhi ve sellem’in cennetle müjdelediği on sahâbînin cennetlik olduğuna şahitlik ederiz.

35) Mesh: Seferde ve mukim halinde mest üzerine mesh yapmayı uygun görürüz.

36) Hurmadan yapılan nebîzi/şırayı haram saymayız.

37) Hiçbir veli, peygamber derecesine ulaşamaz. Hiçbir kul, kendisinden emir ve nehyin sakıt olacağı bir dereceye ulaşamaz.

38) Delilleri Yorumlamak: (Kitap ve sünnette geçen) nasslar, zâhirî manalarına hamledilir. Bâtınîlerin iddia ettikleri gibi nassların açık manalarını bırakıp bâtınî manalara sapmak ilhad (İslam’dan sapmak)tır. Ayrıca nasları reddetmek/kabul etmemek küfürdür. (Haramlığı kesin olan) günahı, helal saymak küfürdür. Günahı önemsememek ve Şeriat ile alay etmek küfürdür. Allah Teâlâ’dan ümit kesmek küfürdür. Allah’ın azabından emin olmak küfürdür. Gaypten haber verdiği haber konusunda kâhini, tasdik etmek/doğrulamak küfürdür.

39) Mâdûm (yok olan) bir “şey” değildir.

40) Dua: Dirilerin ölüler için yaptıkları dualar ve onlar adına verdikleri sadakalar ölülere fayda sağlar. Allah Teâlâ, duaları kabul eder ve (kulların) ihtiyaçlarını giderir.

41) Kıyamet Alâmetleri: Deccal’ın, Dâbbetü’l-arz’ın, Ye’cüc ve Me’cüc’ün çıkması, Hazreti İsa’nın gökten yere inmesi, güneşin batıdan doğması gibi Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in kıyamet alametlerinden olarak haber verdiği şeyler haktır.

42) Müctehid, içtihadında bazen hata eder, bazen de isabet eder.

43) İnsanların peygamberleri, meleklerin peygamberlerinden daha üstündür. Meleklerin peygamberleri, peygamber olmayan insanlardan üstündür. Peygamber olmayan (sâlih) insanlar, peygamber olmayan meleklerden üstündürler. Allah, doğruyu en iyi bilendir.

Kaynak: İbrahim Cücük, Delilleri İle Ehl-i Sünnet Akaidi, s.632-645

İrfanDunyamiz.com

Yayın Yönetmeni Notu: İmam Nesefî rahmetullahi aleyh’in El- Akaidün-Nesefiyye adlı temel eserini, muhterem İbrahim Cücük Hocaefendi’nin tercümesiyle istifadenize sunmak amacıyla sitemizin Kaynak Metinler bölümüne ekledik. Hocamıza vermiş olduğu özel izinden dolayı teşekkür ederiz. Kaynak Metinler bölümümüzde bilhassa ilim talebelerinin okumasında fayda olacağını düşündüğümüz temel dini metinler bulunmaktadır. İnternet ortamında az bulunan ya da hiç bulunmayan bu önemli metinlerden etrafınızdaki talebeleri ve ilim ile meşgul kimseleri haberdar etmenizi sizlerden istirham ediyoruz. Mevla’dan bu içerikleri Ümmet-i Muhammed’e faydalı kılmasını niyaz ederiz.

Kaynak Metinler ↗

İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.

İstikamet Yazıları ↗

İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Selât-ü selam hassasiyeti…

Yüce Allah, Hazreti Muhammed sallellahü aleyhi ve sellem’in kendi katındaki değerinden dolayı ona salat-ü selam …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.