Öğrencisi için ayağa kalkan müdür Kadir Kuş

Yıl 1975. Aylardan Kasım ayı. Konya Yüksek İslam Enstitüsü eğitime başlayalı iki ay olmuş. O yıl, Enstitü tarihinde bir ilk oldu ve 250 öğrenci kaydedildi. Daha önceki yıllarda elliyi hiç geçmemiş.

Kasım ayında öğrencileri birbiriyle tanıştırma merasimi tertip edildi. Öğrenci derneği başkanı olarak kısa bir hoş geldiniz konuşmasının ardından bir hadis okuyacağımı ve ilk okuyuşta ezberleyene kitap hediye edeceğimizi ilan ettim. “Bir kişi bir kişiyle tanışıp kardeş olduklarında onun adını, babasının adını ve nereli olduğunu sorsun” anlamına gelen hadisin Arapçasını okudum.

Hemen orta sıralardan biri el kaldırdı. Sahneye çağırdım. Yüzünden daha fazla gözleri gülen tombul, sevimli bir delikanlı mikrofonu eline aldı ve hadisi, hatasız okudu. Hediyesini kendisine verdikten sonra onu gönül defterimin en değerli sayfasına kaydettim.

Dört yıl boyunca okulda ve okul dışında hep beraber olmaya dikkat ettik. Hatta bu senenin başında bir araya geldiğimizde okulda dört yılda bütün öğrencilere ezberlettiğim dört hadisi kusursuz olarak okudu.

Dernek faaliyeti olarak her Cuma çevre illere vaaz vermek, Ezan okumak, Hutbe okumak için aranan öğrencilerin başında o gelirdi. Hiç mazeret üretmedi. Yaptığı güzel hizmetleri de hiç anlatmadı. Onun iyi hizmetlerini biri anlatmaya kalkarsa da yüzü kırmızı güle dönerdi.

Okuldan sonra bir yıl ayrı kaldık. 1981 yılında ben de İstanbul‘a gelince dostluğumuz yüz yüze yine devam etti. 12 Eylül‘ün en cav cavlı günleri. Kadir Kuş Hoca hem öğretmenlik yapıyor, hem her Cuma bir camide vaaz veriyor. Daha önceleri mangalda kül bırakmayan şehrin bazı vaizleri, dağıttıkları külleri toplamaya değil yutmaya başladıkları bir zamanda o, hiç ara vermeden ve de taviz vermeden konuşmalarını nazik, kibar, edepli, saygılı üslubuyla devam ettiriyordu.

Bugüne kadar onun ceketini iliklemeden hiçbir insanla karşılaştığını gören olmamıştır. Bu saygılı hali, okul müdiresi bayanın dikkatini çekmiş ve Baş müdür muavini yapmış ama iki yıl sonra bu Bayan, “Okulumuzu İmam-Hatibe çevirdi” diye Milli Eğitime şikayet etmiş. Soruşturma görevlisi müfettişle Kadir Bey’i, yine müfettiş olan bir arkadaşın evinde bir araya getirdim ve tanımasını sağladım.

Müfettiş ne yazdıysa, bayanın başka bir okula öğretmen olarak tayini, Kadir Kuş‘un Mahmut Bey Ortaokulu‘na müdür olarak atanması yapıldı. İşte 12 Eylül‘ün en hızlı olduğu o günlerde çevredeki veliler, Mahmut Bey Ortaokulu‘na gönderdikleri çocuklarını sanki İmam-Hatibe göndermiş gibi hissediyorlardı.

O, müdürken de Cuma günleri camilerde, Ramazan ayında her akşam Teravih namazı öncesi yine camilerde vaaz vermeye devam etti. Bu arada otuz yıl din dersi öğretmenliği yaptığı halde kendini çaktırmamak için kılıktan kılığa girenlerin ne sefaletler çektiğini de gördük.

Dr. Naci Ekşi Lisesi müdürlüğü “Kaderin önüne kimse geçemez” sözünün en somut örneğidir. Bakan dahil siyasilerin hepsi, laik, Kemalist, bilmem ne kulübü üyesi bir insanın müdür olması için seferber olmuş, yazışmalar yapılmış, onay beklerken Kadir Kuş‘un tayini geliverdi. Okul, çevrede bir numara oldu. Hem eğitim kalitesi hem öğrencilerin ahlaki eğitimi dikkatleri üzerine çekti.

Gül kokusundan rahatsız olanlar, çok satan gazeteler aracılığıyla Kadir‘e sataştılar. Teftişe gelen müfettişler, her öğretmeni ve her sınıftan öğrencileri dinlediler. Azılı komünist olan öğretmenler dahil herkes Kadir Hoca’yı överek anlattılar. Çünkü Kadir hoca, müdür odasına giren her öğretmen, öğrenci, veli kim olursa olsun ayağa kalkmadan kimseyi karşılamamıştır.

Siz, bugüne kadar öğrencisine ayağa kalkan bir müdür gördünüz mü? Öğrenci içeri girecek, onu ayakta dinlemeyecek, önce oturmasını sağlayacak, öğrenci oturmamakta direnecek o da oturmasını sağlayacak. Öğrenci oturduktan sonra o da oturacak.

Bir gün odasına kelli felli bir adam girer. “Ben, müteahhit filan” der. “Senin gibi insanlar var oldukça bu ülke batmaz” der. “Okulun filan ihalesi için ben girecektim. Yüksek miktardaki rüşveti kabul etmedin. Bizim alacağımız paranın dörtte biriyle sen işi yaptın ve geri kalan parayı okulun bilgisayar işlerine harcadın. Ben rüşvet almayan memur olmaz kanaatinde idim. Sen, beni yanılttın. İyi de ettin. Bu milletin daha bozulmasının tamamlanmadığını öğrendim” der.

28 Şubat dönemi geldi geçti. O, bunlardan hiç etkilenmeden, okul içinde ve dışında hizmetlerine ara vermeden devam etti. 1981 yılından bugüne kadar ailecek dostluğumuz devam eden bu değerli insan, arada bir zaman buldukça Tefsir derslerime devam ederdi. Gelemediği günlerde de derse gelen öğretmen arkadaşlardan nereden nereye geldiğimizi sorardı.

Derken Bağcılar Milli Eğitim Müdürü oldu. 18 Mayıs 2012 günü din dersi öğretmenlerine yol gösterirken komaya girdi ve 27 haziran 2012 günü hakkın rahmetine kavuştu. Her yerde herkese vaaz veren Kadir hoca yine vaaz verirken bu dünyadan ayrıldı.

Araştırmacı gazeteciler, üzerine gitti ama araştırma yaparlarken karşı zannettikleri öğretmenlerden ve velilerden dinledikleri sevgi, saygı, dürüstlük onların da yalama olan duygularını diriltti ve aleyhinde olmaktan vazgeçtiler. Mekanı Cennet olsun, Sevdikleriyle Cennette buluştursun.

Mahmut Toptaş/ Milli Gazete

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

BENZER YAZILAR

Şunlara Gözat

Selât-ü selam hassasiyeti…

Yüce Allah, Hazreti Muhammed sallellahü aleyhi ve sellem’in kendi katındaki değerinden dolayı ona salat-ü selam …

Bir yorum

  1. Ibrahim+Emiroğlu

    Ne güzel iz bırakmış.
    Rahmet olsun, meslektaşlarına örnek olsun.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.