Bedavadan aldığım nefeslere ağlıyorum

“Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” Kanuni Sultan Süleyman ne güzel demiş.

Çin’de çıkıp dünyayı sarsan bir virüs… Hep adını duyuyorduk ama bir gün bize de gelir mi bilemiyorduk. 2020 senesinde bize de uğradı bu misafir. İbret olsun diye o günleri şöyle bir hatırlatmak istiyorum.

Önce gribe yakalandık sandık. Kendi kendimize ilaç tedavisi yapmaya başladık. Benden şeker ve tansiyon hastası olan eşime de bulaştı. Öksürük ve baş ağrısı sonrasında yediğimizden içtiğimizden tat almamaya başlayınca koronadan şüphe ettik.

Hastane günleri

Yüksek ateş ve titreme ile Çapa Devlet Hastanesi acil servisine müracaat ettik. “Tomografi cihazı bozuk olduğu için başka hastaneye gidin” dediler. Alelacele Samatya Hastanesi’ne gittik. Dört beş tüp kan aldılar ve tomografi çekildi.

Bir Cuma akşamı gece saat 12’de tahlil sonuçları çıktı ve doktora tekrar gidince bilgisayardan neticemize baktı ve “geçmiş olsun” deyince “tamam kurtulduk” diye düşünürken genç doktor; “Eşinde ve sende covid 19 tesbit ettik hemen hastaneye yatmanız lazım” dedi.

O an daha önce bu hastalık dolayısıyla hastanede yatanların anlattıkları geldi gözümün önüne. Yine kadere inanan bir insan olduğum için bu da Rabbimizin bir imtihanı diye düşündüm ve eşimi moralmen düzeltmeye çalıştım.

Yanımızda hiçbir şey olmadığı için zor da olsa yarım saatlik bir izinle eve gelip aceleyle hastanede lazım olacak giysilerimizi aldık ve tekrar Samatya Hastanesi’ne geldik. Bazı ilaç ve iğneler yaptılar ve ambulansı bekleyin dediler. Ambulans geliyor kimin ismi okunursa onu alıp gitmesi gereken hastaneye götürüyordu.

Ayrı düştük

Gece saat 03:00’e geldi ve benim ismim okundu, eşimin ismi okunmadı. Zaten moralimiz yok bu duruma üzüldük. Rica ettik bizi birlikte getirmeleri için, itiraz ettiler… Ama yine de ikimizi aynı ambulans ile Millet Caddesi’ndeki Haseki Hastanesi’ne getirdiler.

Ben 405 no’lu odaya, eşim 415 no’lu odaya yerleştirildik istemeye istemeye. Hemen geldiler tansiyonum ve şekerime baktılar, kalb grafiği çekip ilaçlar verdiler. Tabi tansiyonum yüksek çıktı. İlaç verdiler ve istirahat et dediler ama aklım fikrim daha çok rahatsız olan eşimde idi. Telefonla durumunu öğrendim, ağlıyordu. Nefes almakta güçlük çekiyordu. Tabi gereken müdahale yapılıyordu ama ıstırabı çoktu. Kendi derdimi unuttum artık eşimin durumunu merak ediyordum…

Sabah tesettürlü bir hanım efendi doktor viziteye geldi tansiyonum yine yüksek çıktı ve öksürüğüm artmaya başladı. Doktor hanıma rica ettim eşimle aynı odada kalabilir miyiz diye… Eşim de ona aynı ricada bulunmuş… ALLAH razı olsun; “Tamam araştıralım size yardımcı olalım” dedi.

Vefalı dostlar

O sıralarda başka bir hastanede başhekim olan arkadaşım benim hastaneye yattığımı öğrenmiş ve telefonla beni aradı. Geçmiş olsun dileğinden sonra bir ihtiyacım olup olmadığını sordu. Ben de eşimin hastalığının daha ileri ve moralinin çok düşük olduğunu izah edip; “Onunla aynı odada kalabilir miyiz, bu konuda yardımcı olabilir misiniz?” diye sordum.

Gerekli yerlerle görüşüp yardımcı olacağını söyleyince dünyalar benim oldu. Başhekim arkadaşım zaten bir iyilik insanı idi, bunu bir kez daha gösterdi. Tekrar beni arayıp; “Tamam hocam rahat ol, gün içerisinde ikinizi bir odaya alacaklar” deyince hasta halimle ona çok dualar ettim. Düş de gör derler ya! İşte en çaresiz bir halde iken sana el uzatan kimse senin en samimi dostundur.

Akşama yakın eşimle beni beş kişilik bir odaya aldılar, bir köşede ben bir köşede eşim arada beş metre mesafe vardı. Doktorun biri geliyor, biri gidiyor. Bir içimde aynı ilaçtan sekiz tane ilaç mide koruyucu ile birlikte içiriliyor… Koldan serum, burundan oksijen bağlı bir vaziyette koldan kan sulandırıcı iğneler yapılıyor.

Allah razı olsun eş dost akraba arkadaş herkesten moral veren telefonlar, mesajlar bayağı acılarımızı hafifletiyordu. “Sevinçler paylaşıldıkça çoğalır, kederler paylaşıldıkça azalır” derler ya. İşte aynen öyle oldu.

Zor bir gece

O gece çok zor geçti. Hakikaten sabaha kadar eşim odanın bir tarafında, ben bir tarafında iniltiler, öksürükler, nefes almakta güçlük çekmeler… Allah kimseye böyle bir dert vermesin. Şöyle güzel bir söz vardır; “Esas şükür ikidir, bir nefes alırken, bir de nefesini verirken. ” İşte bu hastalık bu nimetin ne kadar değerli olduğunu yaşatarak gösterdi.

Hani bir kişi hastaneye düşmüş, nefes almakta zorlandığı için oksijene bağlamışlar. İki gün oksijene bağlı kalıp normale dönünce; doktor evine gidebilirsin demiş. Hastane yetkilisi; “İki bin Tl hesabınızı vezneye ödeyip çıkabilirsiniz” demiş. Bu sözü duyan hasta başlamış ağlamaya… Taksit yapalım falan demişler, başka türlü çareler önermişler fakat susturamamışlar. En sonun da hasta ağlamayı kesip; “Ben sizin istediğiniz iki bin TL için mi ağlıyorum. Ben 75 yaşındayım bu yaşa kadar alıp verdiğim hiçbir nefese para ödemedim. Bu nefesi bedava veren Rabbim bu nefesi nerede tükettin, ben senden hiçbir bedel istemedim derse ben ne cevap vereceğim, ben bunun için ağlıyorum”

Öyle ya siz iki günlük oksijene bu kadar bedel istiyorsunuz, Rabbim verdiği nimetlerin kadrini bilmeyi cümlemize nasip eylesin. Bu arada şunu da hemen söylemek zorundayım, devletimize Rabbim zeval vermesin, beş gün eşimle beraber yattığımız hastaneye bir kuruş ödemedik.

Allah celle celaluh onlardan razı olsun, doktoru, hemşiresi, hasta bakıcısı ve temizlikçileri her biri bir koruyucu eleman gibi canla başla gece gündüz saat mefhumu gözetmeden hem de güler yüzle hizmetten geri durmadılar. Allah onlardan ebeden razı olsun.

Ayrıca wattsap gruplarında ve sosyal medyada dua edenler, “Mü’min in mü’min kardeşlerine gıyabında yapacağı dua makbul dür” hadisi gereği bize destek oldular. Hatta bir whatsap grubundan hastalığımı öğrenen Nureddin Yıldız Hocaefendi birkaç kez mesaj gönderdi ve bir kez de aradı. Bu beni çok mutlu etti.

Allah arayanlardan da aramayanlardan da razı olsun. Aldığımız dualar sayesinde elhamdülillah şimdi iyileştik. Tedavi sonrasında eşimin de benim de testlerimiz temiz çıktı. Bütün hastalara Mevla’dan şifalar niyaz ediyorum.

Osman Gülşen/ İrfanDunyamiz.com

Şunlara Gözat

Çocuklarınızdan önce kendinizle uğraşın…

Bir gün Medine-i Münevvere‘de Mescid-i Nebi‘de Kur’an okuyordum. Otuzlu yaşlarda bir arkadaş iki çocuğuyla geldi …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.