Hakikati arayanlar için kılavuz…

Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in bir sünnetini ihya etmek bazen çok güzel hayırlara vesile olabiliyor. Bilindiği gibi ziyaretleşmek hem güzel bir sünnet hem de bereketli bir geleneğimizdir. Sünnete ittibası ile bilinen, Peygamber sevdalısı bir âlim olan Abdulfettah Ebu Gudde’nin eserleri ile tanışmam de yine böyle bir sünnetin bereketiyle oldu. İstanbul’da ziyaret ettiğim Mehmet Odabaşı Hoca “Hakikati Arayanlara Kılavuz” adıyla tercüme ettiği kitabını fakire hediye etmişti.

Eve gider gitmez eseri okumaya başlayınca tam bir hikmet hazinesi ile karşılaştığımı fark ettim. Hiç abartmıyorum o kadar çok kıymetli bilgi iki kapak arasına sığdırılmıştı ki… Müellif bu eserine en değerli nasihatleri, en hoş irşadları, eksiksiz öğütleri, en açık tembih ve uyarıları, en samimi söz, açıklama ve yönlendirmeleri tatlı bir üslupla adeta ilmek ilmek işlemişti. Eser her ne kadar Muhasibi’nin olsa da Abdulfettah Ebu Gudde’nin şerhi sayesinde bambaşka bir esere dönüşmüştü.

Ağlayarak yazmış

Kitabın başında yer alan Ebu Ğudde’nin oğlunun yazdığı önsözde şöyle deniliyor: “Babam bu kitaba nice nice notlar koymuştur gözyaşları dökerek ve âhlar çekerek. Eklediği notları gözyaşları içinde ve hasretle iç çekerek nakletmiştir. Merhum babam bu kitabın, özelde istikâmet yolunu arzulayan çağımızın gençlerine ve genelde ise hidayet peşinde koşanlara bir işaret taşı, bir ışık ve bir kandil olmasını arzu ederdi. Onun arzusu bu kitabın doğru yolu arayanlara gerçekten bir delil ve kılavuz olmasıydı. Allah’ım! Onun amelini kabul eyle, ona mağfiret et, ona rahmetinle muamele buyur, kabrini nurlandır ve genişlet. Allah’ım! Müslümanlar için onun yerini daha hayırlısıyla doldur!”

Kur’an ve Sünnet’in hikmetleriyle kalbi yumuşamış, Allah yoluna tüm varlığı ile adanmış böyle bir âlimin temennisi bizim için ancak bir emir sayılabilir. Gönül ister ki bu kitabı gençlere bir şekilde ulaştırarak bu güzel âlimin hatırını yerde bırakmayalım. Belki ileride böyle bir imkânı Mevla nasip eder; şimdilik bu kitabı sizlere tavsiye etmekle yetinelim.

Kitabı okuduktan sonra artık nerede Ebu Gudde ismini duysam kulak kabartmaya ve nerede onunla ilgili bir şeyler bulsam okumaya başladım. Onu bir nebzecik tanıtabilmek için bir yazı yazmayı planladım. Hazırlık amacıyla bazı yazıları okurken adeta burnumuzun direği sızladı ve çoğu kere okumayı yarıda bırakmak zorunda kaldım. Bir müddet duruyor, düşünüyor, nefes alıyor, tabiri caizse kendime geliyor sonra okumaya devam ediyordum. Çünkü onun edebi, ahlakı, faziletleri, incelikleri, nezaketi ve ilmi hassasiyetiyle hayatı gerçekten de çok etkileyiciydi. Çok şükür Türkiye’deki talebeleri sayesinde hakkında birçok Türkçe bilgiye rastlanılabiliyor.

Fazilet sahipleri anlar

Onu tanıyanlar herhangi bir abartıda bulunmadığımı zaten fark etmişlerdir. Tanımayanlar ise onun dünyasıyla tanıştıklarında mutlaka ondan istifade edecekler ve feyz alacaklardır. Ama kendisinin de sık sık tekrar ettiği bir hakikat vardır ki: “Fazilet sahibi insanları ancak fazilet sahibi insanlar takdir edebilir.” Efendim, bir âlim demek ne demektir? Bir arifin kıymetini kimler anlar? Düşünün bir kere, her tavrıyla selef-i salihin siretinde bir âlim yetişiyor; ilmiyle irfanıyla nice insanları etkiliyor. İşte bugün bütün mesele böyle bir âlim ve arifi yeniden yetiştirebilmektir. İrfan medeniyetimizi ancak bu şekilde yeniden canlandırabiliriz.

Şayet yaşantısı ile örnek olan güzel âlimlerimiz olmasa, Allah korusun İslam’ı eski kitaplarda kalmış hayata tatbik edilmesi mümkün olmayan bir ütopya gibi zannedebilirdik. Ama Mevla’nın lütf-u keremine bakılsın ki her devirde böyle büyük zatları ümmete hediye etmiştir. Tam kurumuş, çorak kalmış dediğimiz bir topraktan bir de bakmışız yemyeşil bir fidan bitivermiş. Burada şunu söylemek isterim ki bizim hem aklımızı, hem ruhumuzu, hem gönlümüzü aydınlatan âlimlerimizin hiçbir zaman yeri doldurulamaz. Rabbim bizleri onların sevgisinden, muhabbetinden, feyzinden mahrum bırakmasın. Gerçek âlimleri tanıyabilirsek inanıyorum ki bizleri yoldan çıkartmaya çalışan bozuk düşüncelere karşı da kendimizi daha iyi koruyabiliriz.

Merhum Ebu Gudde de bu eserinde Süfyân bin Uyeyne’nin “Salihler anıldığı zaman rahmet yağar” sözünden, Muhammed bin Yunus’un; “Salihleri zikretmek kadar kalbe faydalı olan başka bir şey görmedim” sözünden mülhem olarak faziletli âlimlerin, salih zatların bol bol ismini zikrediyor. Onların hayatlarındaki asalet ve (manevî) kokularındaki güzellik dolayısıyla onların adı geçtiği zaman rahmet yağmasını umarak genellikle sözleri ve olayları sahibine isnad etme yolunu tercih ettiğini söylüyor. Yani nakledilen sözler kaynakları ile birlikte zikrediliyor. 

Âlimlere hürmet

Âlimlere göstermemiz gereken edebi öğretmesi açısından da bu eser bir örneklik arz ediyor. Mesela müellif âlim, fazıl, salih zatlardan bahsederken mutlaka; “Allah ondan razı olsun” veya “Allah’ın rahmeti üzerine olsun” şeklindeki dua cümlelerini kullanıyor. Konuyla ilgili olarak Hanbelî âlim Ebû Muhammed Et Temîmî’nin şu sözünü naklediyor: “Bizden istifade ettiğiniz halde daha sonra bizi anıp bizim için Allah’ın rahmetini dilememeniz ne kötü bir davranıştır.” (Hakikati Arayanlar İçin Kılavuz, s.12)

Selef-i salihînin önde gelen imamlarının, bulundukları mecliste salih kişiler anıldığı zaman, o kimseler orada bulunmasalar bile, onların makamına gösterilen ihtimam ve saygının bir gereği olarak edebe en uygun oturma şeklini tercih ettiklerini söyleyen Ebu Gudde, Ebû Zür’a Er Râzi’den nakille, hastalığı dolayısıyla uzanmış olan Ahmed bin Hanbel’in yanında İbrahim bin Tahmân’ın ismi anıldığında doğrulup oturduğunu ve şöyle dediğini naklediyor: “Salihler yâd ediliyorsa bizim uzanıp yatmamız yakışık almaz.” (Hakikati Arayanlar İçin Kılavuz, s.15)

Ebu Gudde eserinde sadece âlimlerin değil topluma yararlılık gösteren kahramanların ve şehidlerin de isimlerinin unutturulmaması gerektiği ve onların yeni nesillere örnek olabilmeleri için de hatıralarının yaşatılması gerektiği hususunda Ebü’l Hasen En Nedvî’nin şu sözlerini naklediyor: “Selim fıtrat sahibi insanlar, fazilet ehli kişilerin üstünlük ve güzelliklerini itiraf etmeye, yardım ve iyilikte bulunan ya da ülkesi ve toplumunu savunurken namusu, değerleri, dini ve inancı uğruna öldürülen kişilere karşı şükran duyguları beslemeye yatkındır. Zaten fıtratları sapmalara uğramayan ve erdemli bir mizaca sahip olan toplumlar, iyiliklerini itiraf etmek ve yeni nesillere örnek olmalarını sağlamak amacıyla kendi kahramanlarının anısını ebedileştirme yolunu benimsemişlerdir.” (Hakikati Arayanlar İçin Kılavuz, s. 14)

Tam bir hikmet deryası olan bu kitabın daha fazla kitlelere ulaşması için farklı bir tasnif ve düzenle yeniden ele alınması ve daha ilgi çekici bir şekilde basılması çok faydalı olacaktır. Eserin müellifi Muhasibi’ye, onu şerh eden Abdulfettah Ebu Gudde’ye ve eserde ismi geçen çok sayıdaki âlimlerimize rahmet olsun. Ve ilme emek veren bütün ilim yolcularına da…

Aydın Başar/ Somuncu Baba Dergisi

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Bize nasıl kıydınız?

Bir otobüs yolculuğundayım, yolcuların birçoğu uyuyor. Önlerindeki ekranlardan akan pislikleri izleyerek günah bataklığına batanlar da …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.