Gece geç yatan insanlar gündüz geç kalktıkları için günlerini verimsiz geçirirler. Erken kalkılmayan her gün bir kayıptır. Erken kalkmanın yolu tabi ki erken yatmak ile olur. Zamanımız öyle bir hale geldi ki erken yatmak cihad haline geldi. Çünkü nefsin hoşuna giden her şey evleri esir aldı. Ellerimizdeki küçük ekranların esaretinden kurtulabilen neredeyse kimse kalmadı.
Erken yatmayı başaran insan görürseniz hemen elini öpün. Çünkü eli öpülesi insanlar gecelerini teknoloji kurbanı etmezler; onlar geceleri Sünnet üzere değerlendirirler. Dünyanın en başarılı ailesi çocuklarına zamanında yatmayı ve erkenden kalkmayı öğreten ailedir. Çalışmanın, uyumanın, dinlenmenin usulünü bilmeyenler hayatı boş yerlerde bitirirler.
Zaman israfı
Zamanımızın en büyük hastalıklarından birisi, belki de birincisi “israf hastalığı”dır. İsraf o kadar çeşitlendi ki, herhalde günlerce bilgisayarın başından kalkmasam yazmakla bitirmem mümkün değildir. En başta zamanımızı boş yere israf ediyoruz. Küçük yaşta yavrularımıza israf konusunu çeşitli detayları ile öğretmeliyiz ve öğretirken de onlara örnek olmalıyız.
Gece geç yatıp erken kalkmamak o günü israf etmek demektir. Bütün programlarımızı erken yatmak üzerine kurgulamadan, düzenli ve mutlu bir hayatınızın olmasını beklemeyin. Sabah namazına kalkılmayan hangi ev insana huzur verebilir? Akraba ziyareti büyük bir ibadet olmasına rağmen yatsıdan sonra gidilen ve gece yarılarına kadar akla gelen her şeyin konuşulduğu ziyaretler büyük bir işkencedir. Hangi ziyaret sabah namazına kalkmayı riske atmaya değer?
Eski insanlarımız bu tür şeylere çok dikkat ederlerdi. Yöremizin büyüklerinden Hafız Musa Amca bir gün yatsı namazından çıktıktan sonra çarşıda yürürken bana dedi ki: “Nebe Suresi’ndeki 9,10 ve 11. ayetleri oku bakalım.” Ben de; “Uykunuzu bir dinlenme yaptık. Geceyi bir örtü yaptık. Gündüzü de çalışıp kazanma zamanı kıldık” mealindeki ayetleri okudum. Biraz sitemli bir şekilde şöyle dedi: “Allah celle celaluh; ‘Gece yatın istirahat edin, gündüz de çalışın’ diyor. Bu millet neden yatmazlar? Geceyi gündüzü birbirine karıştırırlar.”
Biz bir haller oldu
Değerli kardeşlerim. Gerçekten de bize bir haller oldu. Çağımızın getirdiği teknolojik cihazlar nice insanımızı evinde, işyerinde, çarşısında, pazarında tembel etti. “Tembellik” okumanın, yazmanın ve ibadet etmenin de önüne geçti. Telefonlar sabit ücretli olunca biz de telefon kolik olduk. Asansörler çıktı, artık merdiven kullanmaz olduk; otomobiller çıktı yürümeyi unuttuk; zamansız ve fazla yemek yediğimizden ömrümüzün bir kısmı hastanelerde geçiyor. Düğünlerimiz, nişanlarımız, pikniklerimiz, adına şenlik dediğimiz şenliksizliklerimiz; hülasa her şeyi baştan gözden geçirip düzenlemeden hayatı anlamamız mümkün değildir.
Okumanın önemini ah bir kavrayabilsek. Okumak, iman edenlerin kitabının ilk emridir. Herkes etrafındaki insanlara baksın. Kaç tane insanın okuduğunu görebilirsiniz? Okumak, hayatın anahtarıdır… Elinde anahtarı olmadan kapısı açılan ev var mı? Anahtarsız çalışan bir araç veya otomobil var mı? İlla ki anahtar işlevi gören, bir kumanda, şifre ya da kart türü bir şey vardır. “Okumanın usulünü bilmemek” de bir tembellik çeşididir. Çocuğumuz diploma almak için var gücü ile çalışıyor ama okunan ezan sesinden haberi olmuyor…
Sonra bu tembellik nereye kadar? Yıllardır Avrupa’ya gidiyorum. Trende, uçakta, gemide “eli boş insan çok az gördüm” desem yanlış olmaz. Bizde yolculuk yapmak eziyet gibi olmuş. Çünkü ağzını kapatıp sürekli yolun bitmesini bekleyen insan sıkılır durur. Yolculukta bile program yapmak gerekir. Misal Trabzon’dan Erzincan’a gideceğiz diyelim. Trabzon’dan Maçka’ya kadar salavat getirsek, Maçka’dan Torul’a kadar “Estağfirullah” desek, Torul’dan Gümüşhane’ye kadar da “Elhamdülillah” desek zamanın nasıl geçtiğini anlamadan yolculuğu bitirmiş oluruz.
Hazırlık yap
Yaratan iman edenlere yarın için ne hazırlık yaptıklarına bakmalarını emrediyor. Çünkü bugün dünün yarınıdır. Yarını düşünmek bu günün kıymetini bilmekle olur. Ehli dil ne güzel söylemiş: “Günün kıymeti seherinden, Yılın kıymeti baharından, Ömrün kıymeti gençliğinden bellidir.” Atalarımız az söz ile çok mana ifade eden sözler söylemişlerdir, onlardan birisi de şu sözdür:
Demir tava geldi, kömür tükendi
Akıl başa geldi, ömür tükendi
Resulullah Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem: “Deniz derin, yol uzundur” buyurmuşlar. Bunu açıklayan muhaddisler; “Denizden maksat dünyadır” demişler. İnsan her an dünya denizinde boğulacak kadar zayıftır, iman gemisi güçlü olursa inşallah kurtuluş da kolay olur. “Uzun yol” ahirettir giden gelmez, gitmeyen bilmez; ancak iman ile yola çıkılırsa gitmeden, görmeden hazırlık yapılır, çünkü bizler gayba iman edenleriz. Yük hafif olmalıdır, yani günah yüklerinden kurtulmaya çalışılmalı; tevbe ve takvaya sarılmalıyız. Azık bol olmalıdır, yani ameller ihlas ile olmalı…
Ne gönderdiniz?
Kur’an’ımız bu konuyu bakın nasıl izah etmiş: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”(Haşr, 18)
Lütfen bu ayeti bir kere ve hızlıca okuyup geçmeyelim. Kelime kelime, bir hafta boyunca sabah akşam okuyalım, haftanın sonunda kendi nefsimizi kantara koyup tartalım ve yarınımız nasıl olacak şimdiden görmeye çalışalım. Efendimiz’in Hazreti Ebuzer’e söylediği şu öğüdü de unutmayalım: ”Ey Ebu Zer! Gemini yenile, çünkü deniz derin ve tehlikelidir. Azığını tam tekmil al, çünkü yolculuk uzaktır. Yükünü de hafiflet, çünkü dağlar arasındaki yol sarp ve meşakkatlidir. Amelini halis kıl (ihlaslı), sadece Allah için yap, çünkü iyiyi kötüden ayırt eden Allah Teâlâ Basir’dir (her şeyi çok iyi görür), Âlim’dir (her şeyi hakkıyla bilir).”
Allah şahid incitmek için değil uyarmak için, yani kardeşlik görevimi yapmak için yazdım. Okuyan, anlayan ve anladığını hayatına tatbik etmeye çalışana selam olsun! Sizden biri, âciz kalem…
Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.