Havva Ana evimize gelince çiçekler açardı…

Çocukken hatırlıyorum, annesini babasını başının üstünde tutan, onlara değer veren yakın akrabalarımız vardı. Büyük amcamın eşi Havva yengem bizlerde büyük ve hayırlı etkiler bıraktı. Ufakken bizleri ayağında sallar, yedirir, içirir ve sahip çıkardı. Allah ona rahmet eylesin. O zamanki akrabalıklar bambaşka idi. Anadolu gerçekten de ana dolu idi.

Bizim oralarda isimleri birleştirirler, ona da “Havvana” derlerdi. İki erkek, bir de kız evladı ile huzurlu idi. Hepsi de birbiriyle muhabbetli idi. Ne güzel bir hal. Babaları erken vefat etmişti. Anneleri Havva Ana genç yaşta dul kalınca, ona öylesine baktılar ki insan hayran kalır. Damatları da ona çok düşkündü. Ağızlarında daima “anne” vardı. Torunları da öyleydi.

Çiçekler açardı

Havva Ana ibadetli, takva ehli, güzel ahlâklı, güzel sözlü ve ferasetli bir kadındı. Tüm ailesi onu baş tacı etmişlerdi. Bu sevgi ve ilgiye hayran kalınırdı. O ise çok konuşmaz, dinler ve yeri gelince konuşurdu. O akraba evlerine ziyarete geldiği zaman, sanki evlerde çiçek açardı. Sorular sorulur, onun akıl vermesini isterler, ona kulak verirlerdi.

O, oturaklı, sade, bilgili, samimi ve abide bir Osmanlı hanımefendisiydi. Tam beş yıl nişanlı kalmış amcamla. Yokluktan tabii ki. Eskiden öyle nişanlıyla görüşmek olmazdı. Ne edep, ne haya! Öylesini bulmak zordu gerçekten. Edebiyle hayasıyla yaşayan insanların daha bir ağırlığı oluyor, daha bir hürmet görüyorlar. Rabbim nimetin en güzeli olan “edeb”i lütfetmiş ki onu lütfeden daha neler lütfetmez, bir düşünün bakalım.

Sevgili kardeşlerim, biz Mevlamızın kuluyuz, büyüklere hürmeti bize O emrediyor. Havva Ana’nın evlâtlarına düşkünlüğünü, evlatlarının da ona hürmetini, hizmetini, sevgisini, saygısını anlattım ki bu mânâ güzel anlaşılsın diye. Gençlerimiz bu mânâları çok iyi kavramalı. Çünkü bir gün onlar da yaşlanacak ve ilgiye, iyiliğe, hizmete muhtaç olacaklardır.

İçimiz yanıyor

Evet, şimdilerde içimiz yanıyor. Edep ve hayamız gidip ar damarlarımız günden güne çatladığı gibi, başta anne baba olmak üzere, büyüklere hürmet ve hizmeti de kaybediyoruz. Tabii ki evlatların ilgisine ulaşmak için anne babaya düşen pek çok görevler vardır. Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in şu hadis-i şerifi bu hakikati özetler: “Hiçbir anne baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha kıymetli bir bağışta bulunmamıştır.” (Tirmizî, Birr, 33)

Annesini babasını bakımevine gönderen kardeşim şunu bir düşün. Orada anana babana senden daha iyi bakabilirler mi? Orada onun bakımını yapacak olan kişiler nihayetinde evladı değil, onunla ne kadar ilgilenebilirler? Senin annene babana göstermediğin ilgiyi, güler yüzü onlar mı gösterecek? Onlara kendi ellerinle hizmet etmek senin cennetin olacakken onları neden ele bıraktın?

Çok acı olan bir şey daha vardır ki, bin bir emek ve çilelerle okuttuğu yavruları, makam veya varlık sahibi olunca, kendilerini huzurevlerine ya da kendi hallerine terk ediyorlar. Oralar huzur evi değil, çile evidir. Onlar, evlatları olduğu halde terk edilmiş ve perişan edilmiş kimselerdir. Doğurduğu, doyurduğu, altını temizlediği, uykularını terk ettiği yavrularının çok acı vefasızlığına uğramışlardır. Nice hikâyeler var oralarda.

Tefekkür edelim

Biliyorsunuz annenin hakkı babadan önce gelir. Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’e bir sahabi şöyle sorar: “Ey Allah’ın Resûlü! Benim iyi muamele etmeme en lâyık olan kimdir?” Efendimiz üç defa “annen”, dördüncüde de “baban” buyururlar. (Ebu Davud, Edeb, (5139); Nesai, Zekat, 71; Tirmizi, Birr, 1 (1897), Ahmed b. Hanbel- El Müsned, V,3 )

Gelin bir de şu ayet-i kerimenin mealini birlikte okuyalım: “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi ve anne babanıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara öf bile deme! Onları azarlama! İkisine de gönül alıcı güzel sözler söyle. Onlara merhametle ve alçak gönüllülükle kol kanat ger. ‘Rabbim! Onlar nasıl küçüklükte beni şefkatle eğitip yetiştirdilerse, şimdi sen de onlara merhamet göster’ diyerek dua et.” (İsra, 23-24)

Bir başka ayeti kerimede şöyle buyurulur: “Biz, insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu! Onun (anne karnında) taşınması ve sütten kesilme süresi (toplam olarak) otuz aydır. Nihayet olgunluk çağına gelip, kırk yaşına varınca şöyle der: “Bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi, senin razı olacağın salih amel işlememi bana ilham et. Neslimi de salih kimseler yap. Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım.” (Ahkâf, 15)

Ayetlerin mesajları çok müthiş gerçekten. Hele 40 yaşına gelen akıllı bir insanın yapması gereken şükür ve dua ne kadar müthiş. Demek ki kırk yaş aslında olgunluk ve gerçeği kavrama yaşıdır. İşte bunların anne baba da olmuş, aile yuvası ve çocuk sahibi olmanın ne demek olduğunu kavramış insanlar olması gerekir. Nesil için de dua ettiğine göre… Ama günümüzde acaba bundan ne kadar var? Daha kırk yaşında evlenmeyen çok ne yazık ki.

Muzaffer Dereli/ İrfanDunyamiz.com

Şunlara Gözat

Zıtlıkların hikmetini irfan sahipleri anlar…

Hayat zıtlıklarla doludur. Bu zıtlıklar, hayatın sırlarını barındırır. İlim, hikmet ve irfan merkezli bir yaklaşımla …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.