İman insanı insan eder…

Öğretmen sınıfa girer. Öğrenciler ayağa kalkar. Öğretmen, büyük bir nezaketle “oturun!” der. Dersin konusu imanın değeridir. İmanın kişiliğin inşasındaki yerini onlara anlatmak ister. Tahtaya kocaman “1” rakamını yazar. “Bu, imandır. Hayatta, insanoğlunun sahip olabileceği en değerli şeydir. İman yoksa insan boş teneke gibidir. İman olmayınca diğer kazanım ve kabiliyetlerin hepsi boşa gider” der.

Sonra 1″’in sağına bir “0” koyar. Bu “başarı” dır der. Başarılı kişilik “1”i “10” yapar. Sonra bir “0” daha koyar; bu “tecrübe”dir der. Tecrübe “10”’u, “100” yapmıştır. Sonra bir “0” daha koyar. Bu “yetenek”tir der; yetenek de “100”’ü, “1000” yapmıştır. Sonra disiplin, tevazu, sevgi ve yapılan iyilikler gelir… Eklenen her yeni değer, kişiliği 10 kat arttırır. Öğretmen silgiyi alarak en baştaki “1”’i siler. Geriye bir yığın sıfır kalır. Öğretmen hükmünü verir: “İman yoksa, diğer tüm değerler birer hiçtir” der.

İnsanı insan eder

Çocuklara şu ayet-i kerimeyi hatırlatır. “Kâfir olanların amelleri susuz kimsenin su sandığı dümdüz çöldeki bir serap gibidir. Nihayet ona yaklaşınca onun bir şey olmadığını görür. Halbuki kendisi(nin ameli) yanında Allah’ı bulmuştur. O da hemen onun hesabını tamamen öder. Allah hesabı çok çabuk görendir.” (Nûr, 39)

Bediüzzaman Hazretleri ne güzel söylemiştir: “İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakiki imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre, hadisatın tazyikatından kurtulabilir…” Ve onun imana dair bir başka şahane sözü: “İman, insanı insan eder. Belki insanı sultan eder. Öyle ise, insanın vazife-i asliyesi, iman ve duadır. Küfür, insanı gayet âciz bir canavar hayvan eder.”

Günümüzün hız ve haz çağında, tefekkürü kuşanmış, sorumluluk bilinciyle hareket eden, kişilikli, güçlü bir imana sahip insanlara çokça ihtiyaç vardır. Kişilik ise iman ile kemal bulur. İmana ermeyen bir kişilik yarım kalmış bir inşaat gibidir. Özgüven, cesaret ve tutarlılıkla desteklenmiş imanlı karakterler, birer Deniz Feneri gibi toplumun önünü aydınlatıp geleceği inşa ederler. Varlık dünyasında hem inşa olma ve hem inşa etme potansiyeline sahip olan insan, bu yönüyle iki kutuplu bir varlıktır: Tamir ve inşa etme ya da tahrip ve imha etme.

İmanı sahih ve istikamet açısı doğru olanın varacağı yer, tamir ve inşa etme iken, imandan mahrum ve istikamet açısı yanlış olanın varacağı yer, tahrip ve imhadır. İnşa zor, imha kolaydır. İmanî değerleri kuşanarak “Kendimiz kalmak”, yaptıklarımızla dünyaya anlam, ilham ve neşe katarak hayatı yeniden inşa etmenin çabası içinde olmak durumundayız.

Kendini bilmek

Kendini bilmeyenler Rabbini bilemezler. İman normlarını kuramayanlar hem bireysel ve hem toplumsal bakımdan “kendileri” kalamazlar. Başkalarının empoze ettiği normlarına takılı kalanlar, birer “nesne” olmaktan öteye gidemezler. Oysa iman ile kemale eren kişilikli insanlar, “nesne”, “edilgen”, “gölge” değil; “etken”, “etkin”, “omurgalı” ve tarihin kurucu “öznesi” olanlardır.

İman ile kişiliğini inşa etmiş erdemli insanlar, toplumdan ne alabileceğini değil, topluma ne katabileceğini düşünür, odaklandığı her şeyin bereketlenerek çoğaldığına inanır, Geçmişin zorluklarının ve acılarının, geleceğin rüyasını inşa ettiğine ve geçmişe takılıp kalarak, geçmiş odaklı değil gelecek odaklı bir hayatı inşa etmenin gereğine inanır,

Mutlu ve anlamlı bir yaşamı sürdürmenin kişilere ve nesnelere bağlı olmadığına, bunun ancak bir amaca bağlı olduğuna inanır. Bu amacı Rabbimiz bildirmiştir: “Ben cinleri ve insanları, başka değil, sırf bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 56)

Önemli olanın yaşam süresinin değil, iman ile inşa olunan yaşamın derinliğinin ve kalitesinin olduğuna, “Kendi gerçeğinin gözünün içine bakarak” inanır. Sağlam bir iman, tertemiz bir kalp, hikmetli bir söylem ve güçlü bir kalem, geleceğin kişilikli insanlarının inşasında en önemli ve vazgeçilmez parametrelerdir.

Sahih akıl

Sağlam bir iman sahih bir akılla desteklenmelidir. Sahih aklın inşasında çok yönlü çabaların olması büyük bir önem arz etmektedir. Bu akıl, yaratıcının insana en büyük armağanıdır. Allah’ın “gör” dediği yerden bakarak inşa olunan akıl, mikro-evren demek olan insanı, makro-insan demek olan evrene egemen kılar.

Çabalar, xy – düzleminde düşünüldüğünde Yatay Çabalar (x – ekseni) ve Dikey Çabalar (y – ekseni) şeklinde kategorize edilebilir. Yatay çabalar, geçmiş ve geleceğe dair çabalardır. Geçmişin birikimine dayalı geleceği inşa etme çabasıdır. Geçmişin muhasebesini yaparak, ölçüp değerlendirerek, eksileri (negatifleri) artıya (pozitife) dönüştürerek, gelecekle alakalı projeleri-projeksiyonları bu perspektifle planlayarak geleceği inşa etme aktivitesi şeklinde değerlendirilebilir. Dikey çabalar ise, y-ekseni boyunca derinliğine ve yüksekliğine çabalardır.

Derinliğine çabalar, şahsiyetin inşasına yönelik olan kalp merkezli yolculuktur. Bu yolculuk, bireyin kendisini tanımasına, Özgül ağırlığının farkına varmasına, “Kendini bilen, Rabbini bilir” hikmetli sözün bilincine varmasına yardımcı olur. Yüksekliğine çabalar ise, zihin dünyamızın bilgi ve bilinç donanımına kavuşmasına ve bilgelik düzeyine ulaşmasına katkı yapar.

Sahih akıl; düşünür, analiz eder, sorgular, tetkik eder ve tasavvur dünyasındaki objeyle Yaratıcı arasında varoluşsal, aktif, etken, etkin ve aktüel bağlar kurar. Bu yönüyle sahih akıl, selim akıldır. Selim akıl, “göz” fonksiyonunu icra ederken, Vahiy de “ışık” işlevini yerine getirir. Işığı olmayan bir gözün hiçbir fonksiyonu olmadığı gibi, görme duyusundan mahrum bir “göz”e de ışığın yararı olmaz.

Göz ve ışık birlikte anlamlıdır.  Sahih akıl ve vahiy birlikte, Varlık dünyasının tüm olgu ve olaylarını analiz etmede ve hayatı anlamlandırmada yegâne perspektiftir. Bu perspektifle her şey, yaratılış fıtratına ve formatına uygun tarzda dizayn edilir. Bu perspektifte “burhan” vardır, “beyan” vardır ve “irfan” vardır

Prof. Dr. Şemsettin Dursun/ İrfanDunyamiz.com

Şahsiyet Gelişimi↗

Müslümanca hassasiyetlerle yazılmış kişisel gelişim yazıları okumak için tıklayın.

Adab-ı Muaşeret↗

Sosyal hayattaki edep ve görgü kurallarına dair yazıları okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Mehmet Feyzi Efendi farklı bir zattı…

İmam hatipte okurken yaz tatillerinde İstanbul gibi manevi üstadların bol olduğu bir şehirde birçok güzel …

2 Yorumlar

  1. İsmail Hakkı TANYILDIZI

    Allah razı olsun Hocam. İrfana ermeyen ilmin faydası olmadığı gibi, imana ermeyen bir aklında kıymeti yoktur.
    Allah’a emanet olun.

  2. Şemsettin Hocam; İmanın mahiyetini sizin de işaret ettiğiniz gibi, Bediüzzaman Hazretleri çok güzel izah etmiş.

    Mehmet Akif Ersoy’da, “İmandır o cevher ki, İlâhî ne büyüktür!
    İmansız olan paslı yürek sînede yüktür!” mısralarıyla imanın önemini adeta özetlemiş.

    Güzel makalenizden dolayı sizi tebrik ediyorum. Ellerinize ve emeğinize sağlık diliyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.