Dünyalık kazanmaya meyledip Allah Teâlâ’nın dinini hâkim kılmak için çalışmamak; ayetler üzerinde düşünmeyip ibretler almamak, dünyevi ideolojilere meyletmek ve hayatın anlamlandırılmasında hevaya uymak fasıklıktır. Konuyla ilgili şu ayet oldukça manidardır:
“Allah’ın (bu dehşet verici) uyarısı ve yücelerden indirdiği Hakikat karşısında Müminlerin kalplerinin yumuşayıp saygıyla ürpereceği vakit hâlâ gelmedi mi? (Evet, artık müminler, paslanan gönüllerini silkeleyip Kur’an’la yeniden hayat bulsunlar da böylece,) daha önce kendilerine kitap verilen ve (vahiyle tanışmalarının) üzerinden uzun bir süre geçtiği için (imanla tanışma heyecanını yitiren) kalpleri (gaflet perdesiyle kapanıp) katılaşan ve bugün birçokları yoldan çıkmış olan (Yahudi ve Hıristiyan)ların durumuna düşmesinler!”1
Kalp ve huşu
Ayetin ana teması kalbin huşusunun önemini dile getirmektedir. Zira huşu, hadis-i şerifte de beyan edildiği üzere insanlardan ilk kalkacak davranış ve kalbin amelidir.2 Huşu; Hakk’a boyun eğmek ve mutlak itaatte bulunmaktır. Kalpte bulunan daimî bir endişenin adıdır.3 İtaat ve inkıyat etmek huşudur. Huşunun varlığı veya yokluğu azalar üzerinde temaşa edilebilir. İtaat ve inkıyat etmenin mahalli ise gönüldür. Bundan dolayı denilmiştir ki kalp itaat, tazarru ve inkıyat ettiği zaman azalar da huşu duyarlar.4
Huşunun üç derecesi vardır. Bunlar; Allah Teâlâ’nın emirlerini kabul edip boyun eğmek, hükümlerine teslim olmak ve Hakk’ın nazarına azalarla inkıyat etmek; alçak gönüllü olmaktır.5 Huşunun mahalli kalptir.6 Zira kalp nazargâh-ı ilahidir.7 Kalbin tezellülü ve Allah Teâlâ’nın emirlerine itaat etmesi; boyun eğmesi huşudur.8
Huşu; Yüce Allah’ın huzurunda kalbin, mutlak itaat ve boyun eğme hâlinde kıyamda durmasıdır. Önemine binaen “huşu” kavramı Kur’an-ı Kerim’de 17 defa geçmektedir. Huşuyla yakın anlamlar içeren takva kelimesi Kur’an-ı Kerim’de türevleriyle beraber 258 defa geçmektedir. Bunlardan 71 defasında emir kipi kullanılırken, “takva” biçimindeki kalıp ise 17 ayette ele alınmıştır. Önemli kavramlardan “haşyet” 48, “havf” da 13 ayette geçmiştir.
Marifetullahta derinlik
Tüm bu önemli ahlaki nitelikler marifetullahta derinleşmeyle elde edilebilirler. Amellerin hayata olumlu etkisiyle huşu arasında doğru orantı vardır. Bundan dolayı salih amellerde huşunun olmamasını Peygamber Efendimiz şu uyarıcı ifadesiyle açıklamış ve tehlikesine dikkat çekmiştir. “Bu ümmetten ilk kalkacak olan haslet huşudur.9
Ayetleri doğru anlamada vahiy vakıa ilişkisinden ve nüzul ortamından yararlanmak önemli bir kuraldır. Bu bağlamda şu açıklamalar önemlidir: İlk dönem müfessirlerinden bazıları bu ayetin münafıklar hakkında nazil olduğunu söylemişlerdir. Ayet münafıklara bir tehdit içermektedir. Şöyle ki “Dilinizle iman ettiğinizi söyleyip kalplerinizle de tasdik ederek inen ayetlerden kalplerinizin ürperme (huşu duyma) vakti gelmedi mi?” Diye münafıklar uyarılmaktadır.10
Kur’an-ı Kerim okunurken kalplerin ürperip ibret alması gerekirken münafıklar, Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in helakini beklemekteydiler. Müslümanlar, Kur’an-ı Kerim üzerinde düşünmeyen bu kimseler gibi olmasınlar diye uyarılmışlardır.11
Bu durumda fasıklıkla nitelenenler münafıklardır. Ayet aynı zamanda kalp katılığının fısk oluşuna da atıf yapmaktadır. İsrailoğulları Tevrat’ın ve İncil’in ayetlerini okurlarken veya dinlerken kalplerine rikkat gelir gözyaşı dökerlerdi. Daha sonraları zamanın geçmesiyle ihtilaflara düştüler, ayetleri tahrif ettiler ve kalplerinde katılaşma başladı.12 Allah Teâlâ’nın dini hususunda ehliyetsiz kişileri taklide başladılar, Yüce Allah’ı bırakıp hahamlarını ve rahiplerini rab edindiler ne öğüt ne de vaid kabul etmeyecek biçimde kalpler kap katı kesildi.13
Kalp katılaşması
İlgili ayet, kalp katılaşmasının ve ayetler karşısında huşu duymamanın fıska götüreceğine atıf yapmaktadır. Konuyla ilgili şu rivayet oldukça önemlidir: Uteryis bin Arkub gelip Abdullah bin Mesud’a şöyle demiştir: “Ey Abdullah! Kim ki marufu emretmez ve münkeri yasaklamazsa helak olmuştur.” Bu sözün sahibine Abdullah bin Mesud şu cevabı vermiştir: “Kimin kalbi marufu tanımaz, münkeri inkâr etmezse helak olmuştur. Çünkü İsrailoğullarının üzerinden zaman geçtikçe kalpleri katılaştı, ayetleri değiştirip uydurmaya başladılar, gönüllerince bunu önemsemeyip dilleriyle haramları helal saydılar. Sonrada bu uydurup tahrif ettikleri kitaba inanmayanları öldürmeye başladılar.14
Bu açıklamalar, vahiyden koptuktan ve tahrife yöneldikten sonra İsrailoğullarının kalplerinin kararıp katılaşmasına işaret etmektedir. Onlar üzerinden de Müslümanlar uyarılmaktadırlar. Kalp katılığından kurtulmak için Kur’an tilaveti ve zikirle meşgul olarak kalpleri ihya etmek gerekir.15
Yukardaki rivayetlere atıflarda bulunan İmam Kurtubî (ö. 671/1273) ve Molla Ali el Kâri (ö. 1014/1605) farklı olarak şöyle bir rivayeti de tefsirlerine almışlardır: Mekke döneminde Müslümanlar yoksulluk içerisinde yaşayıp mücadeleye devam etmişlerdir. Hicretle beraber (ganimetler de elde etmeye başlayınca) nimetlere kavuşmuşlar ve hummalı çalışmalardan; mücahadeden biraz uzaklaşanlar olmuştur. Yüce Allah, bu ayetle Müslümanlara öğüt vermiş ve bu durumun kalp katılığı doğuracağını bildirerek onları uyarmıştır. Haberde varit olduğu üzere lüzumsuz şeyleri çok konuşmak kalbi katılaştırır. Katı kalp de insanı Allah’tan uzaklaştırır.16
Manevi zararlar
Bu rivayet bize sekülerleşmenin ve konfora dalmanın getireceği manevi zararları haber vermektedir. Tüketim çılgınlığına düşen ve özendirilen Müslümanların bu ayeti hatırlamak suretiyle kendilerine hayırlı bir yol belirlemeleri elzemdir.
Şu da önemlidir, ulemanın topluma Allah Teâlâ’nın ayetlerini hatırlatarak insanları zikirsiz, fikirsiz ve meselesiz bir hayat tarzından kurtarmaları gerekir. Çünkü insan ne kadar Allah Teâlâ’nın ayetlerini düşünecek olursa imanı ziyadeleşir ve yakine erer. Bunun tahakkuku için düşünmek, istidlal yapmak ve Allah’ın kitabından gafil yaşamamak şarttır.
Bunlar ihmal edilecek olursa kalp katılaşır ve insan fıska düşer.17 Unutmamak gerekir ki basit tutkuların ardına düşmek kalp katılığı oluşturduğu gibi kalbin Allah Teâlâ’yı murakabeden uzaklaşması da kalp katılığının baş sebebidir.18
Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com
DİPNOTLAR
1 Hadid 57/16
2 Bak: Taberî, Cami’u-l beyan, c. XI, s. 681; İbni Kesir, Tefsir’ü-l Kur’an’i-l azim, c. IV, s. 311.
3 Cürcanî, Tarifat, s. 98.
4 Isfahânî, Ragıp, Müfredat, s. 283.
5 İbni Kayyim, el-Cevziyye, Medaric^ü-s salikîn, c. I, s. 559.
6 İbni Kayyim, el-Cevziyye, Medaric^ü-s salikîn, c. I, s. 558.
7 Sülemî, Hakaik’u-t Tefsir, c. II, s. 30.
8 Taberî, Câmi’u-l Beyan, c. IX, s. 196-198.
9 Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, c. II, s. 136
10 Mukatil, tefsir, c. III, s. 323.
[11] Maturîdî, Te’vilât, c. IX, s. 524.
[12] Zemahşerî, Keşşaf, c. IV, s. 465; Ayrıca bak: Maturîdî, Te’vilât, c. IX, s. 524; Âlusî, Ruh’u-l Meanî, c. XIV, s. 181.
13 İbni Kesir, Tefsir’ü-l Kur’an’i-l azim, c. IV, s. 311; Havva, Said, El esas fi’t tefsir, c. X, s. 5749.
14 Taberî, Cami’u-l beyan, c. XI, s. 681; Kurtubî, el-Câmî li ahkâm’i-l Kur’an, c. XVIII, s. I50.
15 Âlusî, Ruh’u-l Meanî, c. XIV, s. 181.
16 Kurtubî, el-Câmî li ahkâm’i-l Kur’an, c. XVIII, s. I50; Ali el Kâri, Envar’u-l Kur’an ve Esrar’u-l Furkan, c. V, s. 110.
17 Maturîdî, Te’vilât, c. IX, s. 524.
18 Ali el Kâri, Envar’u-l Kur’an ve Esrar’u-l Furkan, c. V, s. 110.
İstikamet Yazıları ↗
İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.
Kaynak Metinler ↗
İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.