
İlim Yayma Vakfı’nın irfan hizmetlerinden olan “İlim Yayma Vakfı 50 YILDA 50 VAKIF İNSAN” adlı kitapta ülkemize ve insanımıza hizmet etmiş 50 müstesna şahsiyetin hayatı işleniyor. Eserde dikkat çeken isimlerden birisi de merhum hayırsever işadamı merhum Sabri Ülker. İşte Sabri Ülker’in insanlığa hizmet duygusuyla geçen bereketli hayatı:
Sabri Ülker, 1920 yılında Kırım’da doğmuştur. Çocukluk dönemi Kırım’da yaşanan Sovyet İhtilali’nin yarattığı zorlu koşullar içerisinde geçmiştir.1 O yılların kendisinde derin izler bıraktığı muhakkaktır. Nitekim o zamanlarda yaşananları şöyle ifade etmiştir:
“Çok acılı anlarımız, günlerimiz ve aylarımız geçti. Unutmak mümkün mü? Bütün bağ, bahçe ve tarlalara el konularak, ´Hepsi Devletindir, baştan dağıtacağız.’ dendi. Güzelim bağ ve bahçeler tanınmaz hale geldi. Eğitimli, çalışkan ve kendi düşüncelerinde olmayan insanları Urallar’a Sibirya’ya sürmeler ve toplu kurşuna dizmeler başladı. Dr. Jivago filmindeki sahneler her tarafta yüzlerce defa tekrarlandı. Babamızı ve bizi defalarca bu sürgün kafilelerine soktular.”2
Eğitimi
Eğitim-öğretim hayatına Kadırga İlkokulu’nda başlamış, ardından İstanbul Erkek Lisesi’nde öğrenim hayatına devam ederken parasız yatılı sınavını kazanıp ortaokulu okumak için Bilecik Lisesi’ne gitmiştir. Orada ortaokul öğrenimini bitirmiş, lise öğrenimini ise Kütahya’da tamamlamıştır.3
1937 yılına geldiğinde hayalinde mühendislik okumak vardır fakat bu hayalinden ailevi meseleleri nedeniyle vazgeçmek durumunda kalmıştır. Sonrasında Sultanahmet İktisadi ve Ticari İlimler Mekteb-i Âli’ye kaydolmuştur.4 Bu süreci şöyle dile getirir:
“Mühendis olmaktan başka bir şey düşünmüyordum. Liseyi bitirdiğim yıl ağabeyim yedek askerliğe alındı; onun işlerine bakmak için bir yıl kaybettim. Ağabeyim ikinci yıl kayıtlar kapandıktan sonra döndü ancak. Bir yıl daha kaybetmemek için Sultanahmet İktisadi ve Ticari İlimler Mekteb-i Âli’sine kaydoldum.”5
Sultanahmet İktisadi ve Ticari İlimler Mekteb-i Âli’de okuduğu yıllarda (1939-1944) II. Dünya Savaşı başlamış, devam ediyordu. Bu Savaş, ülkenin yaşam koşullarında bilhassa ekonomik imkânlarında kısıtlamalara yol açmıştı. Sabri Ülker yükseköğrenimden mezun olduğunda II. Dünya Savaşı da son bulmuştu.6
Meslek hayatı
1944 yılında ağabeyi Asım Ülker’le birlikte bisküvi üretmeye karar vermiştir. İki kardeş esasen daha önce üretim işleri içerisinde bulunmuşlar çocukluk dönemlerinden itibaren Besler Fabrikası’nda çalışmışlardı. Bunun yanında aile de belli bir süre şekerleme dükkânı işletmişti. Dolayısıyla iki kardeş, bisküvi üretim işine başlayabilmek için yeterli derecede tecrübeye sahipti.
Daha sonra ağabeyiyle birlikte -II. Dünya Savaşı’nın sebep olduğu yokluğa ve kıtlığa rağmen- Eminönü Küçükpazar semtindeki Nohutçu Han’ın üçüncü katında bulunan bir bisküvi imalathanesini devralmışlardır.7 Ülker markasının doğuşunu kuzenleri Mualla Öner şöyle anlatır:
“Sabri Ağabey’im, yüksekokulu bitirince iki kardeş Eminönü’nde bir dükkân satın aldılar. Bu dükkânın kapısında sacdan yapılmış bir tabela vardı. Üzerinde de eski bir firmanın (Üçyıldız) adı yazılıydı. İki kardeş, bu işyerine yeni bir tabela yaptırmanın masraflı olacağını dahi düşündüler. Ancak, tabeladaki isme sahip olamamışlardı. Dolayısıyla, o ismin değişmesi gerekiyordu.
Bisküvi imalathanesine yeni isim aranırken, o sırada Sabri Ağabey’im, akşamları bir roman okuyordu. Romanın adı da Ülker Fırtınası idi. Dönemin ünlü yazarlarından Safiy Erol Hanımefendi’nin (ö. 2010) yazmış olduğu bu kitabı Sabri Ağabey’im, akşamları büyük yemek masasının bir köşesinde açar, okurdu.
Oturdukları evin orta katında yaşayan ailenin küçük kızının adı da Ülker’di. Berksan ailesinin tüm fertleri Ülker’le karşılaştıklarında o minik kızı çok severlerdi. Kuzenlerim, yeni bisküvi firmalarına marka oluşturmak için yıldızlardan yola çıkıp Safiye Erol’un romanı Ülker Fırtınası isminden esinlenerek ‘Ülker’de karar kıldılar.”8
Ülker adı zamanla Kırımlı Devletler Ailesi’nin asli soyadı olan Berksan’ın önüne geçmiştir. Durum böyle olunca Ülker markası aileyi, soyadını Ülker diye değiştirmeye zorlamıştır. Nitekim 1944 yılından itibaren Berksan ailesi, artık Ülker ailesi olmuştur.9
Gitgide büyüyen Ülker markası, 1972 yılında ilk çikolata üretimini gerçekleştirmiş, 1974 yılında ihracatçı hüviyeti kazanıp uluslararası boyutta pazar kimliği edinmiş, 200 bin dolarlık ilk ihracatıyla Türkiye’nin bisküvi pazarının gelişme göstermesini sağlamıştır.10 Ülker şirketleri 1989 yılında Yıldız Holding çatısı altında bir araya toplanmıştır11

İnandığı değerler
Sabri Ülker’in gayesi, ülkesine en doğru ve başarılı bir biçimde hizmet etmektir denebilir. Bunu kendisi bizzat şöyle ifade etmiştir: “Bu ülke bizim ülkemiz. Biz çalışmalıyız, kazanmalıyız, üretmeliyiz. Çalıştığımızı, kazandığımızı da bu ülke ile paylaşmalıyız.”12
Dr. Mustafa Özel, âdeta usta-çırak ilişkisi kurduğu Sabri Ülker’e uzun yıllar boyunca yakın bulunmuş şahsiyetlerden biridir. Onun Sabri Ülker’in çalışma disiplini ve prensipleri hususunda dile getirdiklerini burada ifade etmek gerekir:
“Sabri Ülker’le çalışmaya başladığımda ben 33, o 66 yaşındaydı. On yıl kadar çok yakınında bulundum. Akılcı bir mistikti (yani dindardı). Sabri Ülker gelecek nesillere büyük bir ekonomik miras bıraktı. Fakat bence en büyük mirası, iş hayatına dair fikirleridir. Bu fikirlerden birkaç tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Birinci prensip: Tekkeyi bekleyen çorbayı içer. Pek az kişi iş değiştirdiğinde muvaffak olmuştur. Odaklanma, Sabri Ülker için temel bir değer, âdeta bir erdemdi. İkinci prensip: Dürüstlük kazanç kapısıdır. Lider yönetici, maneviyatı güçlü olandır. Sadece maddi hesaplarla başarıya ulaşılamaz. Üçüncü prensip: Başarı, iyi planlama ile inatçı uygulamanın çocuğudur.
Ülker grubu on yılda yaklaşık on misli büyüdü. Genelde ana odaktan fazla sapma olmadan gerçekleşti bu büyüme. Vakitsiz yatırım taleplerine Sabri Bey hep kulak tıkardı. Dördüncü prensip: Ehliyetsiz ahlak olmaz! Beşinci prensip: Toplanmayı bilmeyen, büyük şirket yönetemez!
Otuz yıllık çalışma hayatımda şahit olduğum en verimli toplantılar, başkanlığını Sabri Ülker Bey’in yaptığı toplantılardı. Özetlersek Sabri Ülker kararlı, odaklanmış, dürüstlüğü bir ideal hâline getirmiş, hayırsever, maneviyatı güçlü, işleri iyi planlayan, ortak ve yöneticileriyle verimli toplantılar yaparak süreci ve dolayısıyla işin hem sorumluluğunu hem de başarısını onlarla paylaşan bir iş adamıydı.”13
Torunu Ali Ülker de onun yaşamı boyunca inandığı değerleri şöyle ifade etmiştir: “Sabri Ülker hayatı boyunca çok çalıştı. 85 yaşına kadar sağlığı elverdiği müddetçe süreklilikle çalıştı. Hayatının son yedi yılında çalışabilecek gücü kalmamıştı. Gücünün son noktasına kadar kendisini çalışmaya vakfetmiş bir insandı.
Hayatını bilhassa iki hususa vakfetti: Bunlardan birincisi işini mükemmellik seviyesinde yapmaktır. Diğeri ise topluma katkıda bulunan ve topluma geri dönüşüm sağlayan sivil toplum örgütlerinde yer almaktır. O, zamanı tasarruflu kullanmaya çok dikkat ederdi. Bu konuda teamülleri vardı. Örneğin, gündüzleri mesai saatleri içinde toplantı yapmazdı.
Mesai saatlerinin bölünmesini istemezdi. Bu yüzden toplantılarını akşam vakitlerinde yapardı. Günün meşgalesinden ayrı olarak toplantılara özveriyle vakit ayırırdı. Çalışma disiplininin istikrarı için fedakârlıkla pek çok şeyden feragat ederdi.
Sabri Ülker sabah namazından itibaren çalışmaya koyulan, gününün her saatini planlayan, akşamları haberlerden sonra bir şeyler okuyan yahut gelecek günlerin çalışmalarını planlayan bir insandı. Gerçekten bir vakıf insanıydı. Maddi ve manevi olarak kendini çalışmaya vakfetti. Toplumu değerler konusunda yüceltmek ve toplumun ilmî seviyesini artırmak konularında müteşebbis bir insandı.”14
Vakıf çalışmaları
Sabri Ülker, toplum sağlığına verdiği önemi, eğitime ve çevreyi koruma konularına da vermiştir. Kendisi İlim Yayma Vakfı’nın (İYV) ve TEMA Vakfı’nın üyeliklerinde bulunmuştur. Bilhassa İlim Yayma Vakfı’yla olan bağı Vakfın kuruluş yıllarına dayanır. Bilindiği üzere 1951 yılında kurulan İlim Yayma Cemiyeti yanında 1973 yılında İlim Yayma Vakfı kurulmuştur. Aynı yıl Cemiyetin mal varlığının büyük bir kısmı Vakfa aktarılmıştır.
Söz konusu oluşumda, Dr. Salih Tuğ’un ifadesiyle Sabri Ülker’in “tasarruflu ve yapıcı zihniyeti” etkin olarak görülmüştür.24 Vakıf temelinin inşasında Sabri Ülker önemli bir isimdir. Nitekim Vakfın ilk Başkanı 1973-1974 yıllarında Sabri Ülker olmuştur. Daha sonra on yıl boyunca Başkan Vekillikleri’nde (1978-1980) ve Mütevelli Heyeti Üyelikleri’nde (1974-1978 ile 1981-1984) bulunmuştur.
İlerleyen safhada ise Sabri Ülker’in oğlu Murat Ülker dört yıl boyunca (1995-1999) Vakfın Mütevelli Heyeti Üyeliği’nde bulunmuştur. Sabri Ülker yaşamının sonuna kadar İlim Yayma Vakfı’na desteklerini kesmemiş, fikir ve gönül birlikteliğini daimî olarak muhafaza etmiştir.
Denilebilir ki Ülker ailesi İlim Yayma Vakfı’nı âdeta bir aile vakfı olarak görmüş, kesintisiz bir biçimde kuruluşundan bugüne değin Vakfın çalışmaları içerisinde yer almış, Vakfa çeşitli hizmetlerde ve desteklerde bulunmuştur.26 Bu noktada torunu Ali Ülker’in, Vakıf ile Ülker ailesinin ilişkisi hakkında yaptığı açıklamalara yer vermek gerekir:
“İlim Yayma Vakfı ile ailemiz arasında Vakfın kuruluşundan bugüne değin sıkı münasebet mevcut. Bu münasebeti temelinden açıklamak gerekirse, bilindiği üzere İslamî ilimler konusunda kayıp periyot dönem yaşandı. Özellikle harf inkılâbı neticesinde eski eserlere erişim zorlaştı. Sabri Bey’in babası İslâm Efendi bir medrese âlimiydi ve şahsi eğitim-öğretimi Osmanlı alfabesi üzerine kuruluydu.
Alfabe değişimiyle birlikte büyük dedemizin derslerinde işlediği ders kitapları ve hatta bizzat hayatı boşluğa düşüş yaşamıştır. İslâm Bey, Latin alfabesine vâkıf olmadığından müderrisliğini devam ettirememiş, ancak kendisine bir kütüphane görevlisi olarak iş bulabilmiştir. Bu işte eski kitapların tasnifiyle ilgilenmiştir.
Aynı süre zarfında bir Cemiyet olarak mevcudiyet kazanan İlim Yayma (1951), İslamî ilimlerdeki kopukluğu gidermek ve vasıflı din insanı yetiştirmek üzere İmam Hatiplerin kurulmasına öncülük ediyor. Sabri Ülker de aynı gayeyi desteklemek üzere Cemiyet’e ehemmiyet veriyor ve Cemiyet’in vakıf yüzü kazanmasında büyük destekçilerden biri oluyor.
İlim Yayma Cemiyeti, Vakıf (1973) olduktan sonra bu ideallerini sürdürülebilirlik manasında sağlam bir yapıyla dizayn etmiştir. Her kesimden üyeler edinmiştir. Sanayicisi, avukatı, bürokratı bu Vakfa türlü hizmetlerde bulunmuştur. Bu doğrultuda Vakıf, önemli derecede resmîlik ve şeffaflık sahibidir.
Vakıf, Devletin denetimine ve kontrolüne açıktır. Başta dedem olmak üzere bu Vakfın her bir üyesinin tek bir gayesi oldu: İlmi topluma yayarak ilme sahip çıkmak. Sabri Ülker’in çalışma anlayışı ve disiplini Vakfın çalışma anlayışı ve disiplinine örnek teşkil etmiştir. Vakfın toplantılarının akşam vakitlerinde yapılması buna basit bir emsaldir.
Sabri Ülker’in çalışma prensipleri Vakfın çalışma prensiplerine yansımıştır. Sabri Ülker aile üyelerinden de Vakıf çalışmalarında bulunmalarını istemiştir. Ailenin birer fertleri olan Murat Ülker ile Orhan Özokur Vakıf’taki sorumluluklarını Sabri Ülker’in teşvikleriyle üstlenmişlerdir.
Sabri Ülker İlim Yayma Vakfı’yla olan münasebetinin aile içinde nesillerden nesillere devam etmesini istemiştir. Sabri Ülker’le başlayan Vakıf bağı, Orhan Özokur ile Murat Ülker aracılığıyla devamlılık göstermiştir. Ben de böyle şerefli bir ailenin ve Vakfın bir üyesi olmaktan çok memnunum.
Biliyorsunuz ki günümüzde de konuşulan hususlardan bir tanesi sivil toplum örgütleriyle kurumların iş birliğidir. Nitekim bir dönem dünyaya vahşi kapitalizm hâkimdi. Görülmüştür ki, sermayeyi hâkim kılmak ve sadece maddi değerlerle hareket etmek toplumu temelden yaralayan bir unsur. Bu noktada manevi değerlerin ön plana çıkarılması gerektiği anlaşılmıştır.
Toplumun manevi değerleri nesiller boyunca taşınsın ki toplum refahı devamlılık gösterebilsin. Ancak bunu bilimsel çerçevede ve yine toplumun entelektüel kapasitesini artırarak yapmak gerekir. Manevi dokular, toplumu bir arada tutar. Maneviyatı devam ettirmek toplum devamlılığında önemli bir mirastır.
Din, söz konusu devamlılıkta birincil mefhumdur. Dolayısıyla sivil toplum örgütlerinin dinî motifleri muhafazada üstüne düşeni yapması gerekir. Sabri Ülker, bu konuda oldukça titizdi. Onun hayatında, yapıp ettiklerinin odağında din mefhumu vardı”14
Vefatı
Hayırlı bir vatan evladı, aynı zamanda hayırlı eş ve baba olan Sabri Ülker, 2010 yılında eşi Güzide Hanım’ı kaybetmiştir. Bu acı kayıptan iki yıl sonra 12 Haziran 2012 tarihinde, (92 yaşında) Sabri Ülker hakkın rahmetine kavuşmuştur. Ertesi günü Fatih Camii’nde, öğle namazını müteakip kılınan cenaze namazının ardından Eski Kozlu Mezarlığı’nda, eşi Güzide Ülker’in yanı başındaki kabrine defnedilmiştir.15
Kaynak: İlim Yayma Vakfı 50 YILDA 50 VAKIF İNSAN, Meliha Yonca Erdem’in hazırladığı bölümden kısaltılmıştır. Not: Başlık ve bazı ara başlıklar sitemize ait olup yazı izin alınarak yayınlanmıştır.
Meliha Yonca Erdem
İrfanDunyamiz.com

DİPNOTLAR
1 Hulûsi Turgut, Sabri Ülker’in Hayat Hikâyesi, 18. Baskı (İstanbul: Doğan Kitap, 2014), 79.
2 Sabri Ülker’in Hayat Hikâyesi, “Hayat Hikâyesi”, (Erişim 5 Kasım 2022).
3 Sabri Ülker’in Hayat Hikâyesi, “Hayat Hikâyesi”
4 Hüseyin Üçtepe, “Sabri Ülker”, 24.
5 Hüseyin Üçtepe, “Sabri Ülker”, 24.
6 Sabri Ülker’in Hayat Hikâyesi, “Hayat Hikâyesi”.
7 Hulûsi Turgut, Sabri Ülker’in Hayat Hikâyesi, 198.
8 Hulûsi Turgut, Sabri Ülker’in Hayat Hikâyesi, 199-200
9 Hulûsi Turgut, Sabri Ülker’in Hayat Hikâyesi, 253-254.
10 Sabri Ülker’in Hayat Hikâyesi, “İş Hayatı”.
11Yıldız Holding, “Hikâyemiz”, (Erişim 5 Kasım 2022).
12 Sabri Ülker’in Hayat Hikâyesi, “Sabri Ülker’in Değerleri”.
13 Dr. Salih Tuğ, “Sabri Ülker”, 40 Vakıf İnsan, (İstanbul: Türkiye Milli Kültür Vakfı Yayıncılık, 2011), 217-220.
14 Ali Ülker, “Kişisel Görüşme”, (30 Aralık 2022).
15 Hulûsi Turgut, Sabri Ülker’in Hayat Hikâyesi, 713.
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.