Böyle mi olmalıydı?

Bir zaman bizi problemli bir aileye götürdüler. Evde muhabbetin dibe vurduğu duvarlardan hissediliyordu. Dünyada huzuru kaçmış bir yuvadan daha kötü pek az şey vardır herhalde. Nice ümitlerle, düğünler, şenliklerle bir yuva kuruluyor, sonrasında bu yuva bir huzursuzluk kaynağına dönüşüyor. Ne kadar acı öyle değil mi? Bu işin buralara gelmemesi için herkesin tedbir alması gerekmez miydi?

Bu gibi yerlerde ilk sorduğum soru, kredi ile alakanız var mı? İkinci sorum, namaz kılıyor musunuz? Evin hanımı ağlayarak anlatıyor, eşini suçluyor, eve geç geldiğini, şöyle böyle şeyler yaptığını sayıp döküyor. Bir yandan garip garip bakan evlatlarını görünce içim cız ediyor. Çocukların başka bir odaya geçmesini rica etsem de aile içinde bu konular o kadar çok tartışılmış ki artık çocuklar bu duruma alışmışlar.

Yolcu etmemiş

Konuşmalardan anladığım kadarıyla evliliğin ilk yıllarında kadın erkeğe karşı tahakküm kurmak için elinden geleni yapmış. Eşi eve geldiğinde kapıda karşılamayı bırakın, ayağa bile kalkmamış. Adam sabah kalkmış kahvaltı veren yok, akşam düzenli bir yemek saatleri yok. Eee evde hanım ayrı odada yatıyor, adam geç geliyor, kadın nedenini bile sormuyor, hasta olduğunu da bir bardak su vermiyor.

Adam yorgun argın eve geliyor, bir güler yüz bulamıyor. Ne kadar olumsuz mesele varsa sanki o saate saklanmış. Adam gelince başlıyor sitemler, olumsuz sözler… Huzursuzluk anlayacağınız diz boyu… Bu arada camilerin kuşu olan erkek namazlarını terk etmiş, başına saç ektirmiş. Günde iki defa kıyafet değiştirir olmuş. Olduğundan daha da genç gözükecek tıraşlar, kıyafetler derken bir tuhaf hallere girmiş. Evde bulamadığı değeri başka yerlerde arar olmuş.

Daha önceleri memurluk yaparken ticaret de yapmaya başlamış. Bundaki kabiliyeti gören bir patron bunu özel sektörde müdür yapmış. Orada çalışanların büyük çoğunluğu bayanlar… İş yerinde türlü türlü kıyafetlerle cilveli edalı konuşmalar… Sonra hayatta kendisine yakışmayacak haller içerisine girmiş. Burada yeri gelmişken ifade edeyim, hanımların eşine karşı paspal kıyafetler içerisinde olması da bazı şeylere sebebiyet veriyor. Bir düğüne veya toplantıya giderken en göz alıcı kıyafetleri giyenler niçin eşlerine karşı böyle davranırlar anlamakta zorlanıyor insan.

İkisi de hatalı

Neticede geçenlerde duydum ki resmen ayrılmışlar, başka bir kadın ile nikâhsız yaşıyormuş. Hanımı aylarca özür dilemiş, pişman olmuş, ama fayda etmemiş. Zamanında gerekenleri yapmamış, dik dik konuşmuş ve ona değersizliğini hissettirmiş. Elbette ki kadının da kocasının da bu duruma düşmekte hataları var. Hiçbir insan masum değildir şöyle veya böyle her insanın zaafları, hataları vardır.

Şu anda Mescidi Nebi’deyim sabah namazı sonrasında bu olumsuzlukları niçin yazıyorum? Çünkü bu anlatılanlardan herkes kendince ders alsın istiyorum. Birçok insanımız yıllarca hayal ettikleri makamlara gelince, biraz parayı bulunca yoldan çıkabiliyor. Şöyle mektep medrese okumuştum, şöyle sofuydum falan demeyin. Ben falan ailede yetiştim, yok falan ilimleri tahsil ettim deyip de sakın gaflete düşmeyin. Nerede yetişirsen yetiş, evliya olsan bir garantin yok.

İslam dininde “sedd-i zerâi” diye bir kavram vardır. Kötülüğe, günaha, çirkinliğe götüren yolların yasaklanması demektir. İyiliğe giden yolları açmanın adına da feth-u zerai denilmiş. Bu konuda gevşek davranmamak gerekir. Özellikle yönetici kardeşlerimiz bu tuzağa düşmemeli. Nefsinin peşine düşüp de huzuru yakalayan bir tek kimse yoktur.

Niçin böyle?

Niçin bu sedd-i zerai hususuna önem vermiyoruz? Yahu kardeşim, bakıyorsunuz bir büroya ya da makam odasına ziyarete gidiyorsunuz süslü püslü bir bayan sizi karşılıyor. Mesleğim icabı bazı bakanlıklarda bulundum, yönetici dindar ama çalışanlar sanki podyuma çıkmışlar gibi. Bu duruma niye kimse bir şey demez? Özel sektörde de durum aynı. Bizim kendi insanımız buna dikkat etmiyor ki dışarıdakine ne söyleyelim?

Allah aşkına bayan sekreter çalıştırmak farz mıdır, vacip midir? Bir kadın ile erkek yalnız başına bir ortamda bulunabilir mi? İki Cihan Güneşi Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki: “Sakın bir erkek, yanında mahremi olmadıkça yabancı bir kadınla yalnız kalmasın.” (Buhârî, Nikâh 111) Çünkü hangi yaşta veya konumda olursak olalım insanın nefsi ölünceye kadar tehlikelidir. Adı şanı büyük bir âlime demişler ki; genç bir bayan ile bir odada kalsanız nasıl korunursunuz? Cevabı çok ilginç: “Allah beni öyle büyük bir imtihana tabi tutmasın.”

İnsanın sıhhati gider, hasta olabilir, belli bir zaman tedavi görünce sağlığına kavuşabilir. İnsanın zenginliği elinden gider, fakir olabilir, fakat belli gayretler sonucunda yine zengin olabilir. Fakat namus meselesi çok hassas bir konudur, bir kere gitti mi daha gelmez. Adam evli çoluk çocuğu var, çevresi, etrafı onu her zaman takdir ediyor. Bir yerde idareci olmuş, başka bayanlar ile baş başa kalınca rotadan çıkmaya başlamış. İnternet üzerinden yazdıkları birilerinin eline geçmiş. Bundan sonrası gerçekten çok acı…

Bunlar bazılarına masal gibi geliyor. Bunu yaşayan insanın bütün ailesi perişan oluyor. Artık toplum içerisine çıkamaz hale geliyor. Duyanlar da herkese yayıyor. Tabi yaydıkları kötülüğün hesabını nasıl vereceklerini unutacak kadar şaşkın olmasalardı bu vebalin altına girmezlerdi. Başkasının kötülüğüne alkış tutarcasına yayanlar bir gün kendi kötülüklerinin de yayılacağını unutmamalılar. Müslümana yakışan duyduğu bir kötülüğün kapanması için gayret etmektir.

Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Yüz yüze iletişimde on altın kural…

Yüz yüze iletişim; doğrudan, aracısız bir iletişimdir. Bu iletişim iki kişi arasında olabileceği gibi, bir …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.