Medeni denen Avrupa’yı merak ediyordum. 1993 senesinde Ramazan hocası olarak Avrupa’ya görevlendirmek için Diyanet İşleri Başkanlığı bir imtihan açmıştı. Ayrıca hafız olmayan İmam Hatip Lisesi mezunları için Kur’an kursu öğreticiliği imtihanı açılmıştı. İkisine de müracaat ettim. Ben o zaman Boyabat’ta İmam Hatiplik görevi yapıyordum. Önce yanılmıyorsam Kur’an kursu öğreticiliği imtihanına girdim. Bir gün sonra da yurtdışı imamlığı sınavına girdim. Elhamdülillah ikisini de kazandım.
Yurt dışı sınavında Almanya’yı kazanmıştım. Aynı ilçeden benimle sınava girip de kazanamayan imamlardan bir tanesi, siyasileri araya sokarak baskı ile benim kazandığım imtihanı iptal ettirerek böyle çirkin bir işe imza attı. Oysa tüm işlemlerim bitmiş, vizem alınmış, uçak biletim alınmış, yerim Almanya’da hazırlanmıştı. Cuma günü Boyabat’taki cemaatimle helalleşerek Ankara’ya gelmiştim.
İşin aslı başka
Uçağa bineceğimden bir gün önce cumartesi günü benim gidişimin iptal edildiğini haber verdiler. Gerisin geriye Boyabat’taki görevime dönmek zorunda kaldım. Diyanet’te kime gitsem kapılar yüzüme kapandı. Bir de rahmetli Eşref Bitlis’in suikasta uğradığı güne denk gelmesiyle, kimseye derdimi anlatamadan boynu bükük Boyabat’a döndüm.
İşin aslı başkaydı. Sayın Recep Tayyip Erdoğan o günlerde bizim ilçemizi ziyaret etmiş namaz için camimize gelmişti. Ona cübbeyi verip namazı kıldırmasına izin verdiğim için, fitneciler de bu olayı kullanmış ve kendilerince zafer kazanmışlardı.
Çok büyük bir hayal kırıklığına uğradım bu haksız durum nedeniyle. Nasıl olur da kazanmış olduğum bir hak hiçbir gerekçe gösterilmeden kanunsuz bir şekilde elimden alınırdı? Bu olaydan sonra Boyabat’ta artık kalmamın bir anlamı olmayacağı için kendimi bir an önce başka bir yere atmak istedim.
İstanbul’a göç
1994 senesinde İstanbul Fatih Şehremini Şeyh Raşid Camii kadrosu açılmıştı. Yine bir Ramazan’da sınava girdim ve kazanarak hayatıma yeni bir sahife açtım. Bir nevi hicret ettim kardeşlerim… Yeni camimde göreve başlar başlamaz kolları sıvadım, canhıraş bir şekilde görevime devam ediyor yeni yer yeni nefes düşüncesiyle biraz nefes almak istiyordum. Çünkü bu son olayda Boyabat’ta epeyce yıpratılmıştım.
Kâh caminin onarımı, kâh cemaatimizin eğitimi, kâh çocuklarımızın cıvıl cıvıl camiye ve derslere ısındırılması ile yoğun bir tempoda çalışmalarımıza ibadet aşkıyla devam ettik elhamdülillah.
2003 yılında o zaman Fatih Saraç Doğan Camii imam hatibi Musa Orak Hocamın teşvikiyle hiç aklıma getirmek istemediğim Avrupa defterini bir kere daha açtım. Ankara’da imtihana girerek zorlu bir sınavdan sonra Almanya- Frankfurt Asfeld Ditib Diyanet Camii’ne İmam olarak dört yıllığına gitmeye hak kazandım.
Aynı zamanda büyük kızım Fatih Kız Lisesi’nden mezun olmuş, üniversite sınavını kazanmış, fakat başörtülü olduğu için üniversiteye alınmıyordu. Onu da Almanya’da okutmaya karar verdik. Bu imtihanı kazanmam ailemizde ve özellikle çocuklarımda sevinçle karşılandı.
Ankara’ya Almanca kursuna tâbi tutulmak üzere çağrıldık. Üç ay Almanca kursuna tabi tutulduk ve başarı ile kursu tamamlayıp 2004 senesinde İstanbul Yeşilköy Hava Alanı’ndan herkesle helalleşerek uçağa bindik. Üç saatlik bir yolculuktan sonra bizimle beraber giden hoca arkadaşlarla Avrupa’nın en büyük hava limanına (şimdi Türkiye hava limanı en büyük) indik.
Paramparça
İçimde büyük bir heyecan, çünkü ilk defa bir Avrupa ülkesine gidiyordum. Valizlerimizi almak için bekliyorken Frankfurt Din Hizmetleri Ataşesi de yakın mesafede bizi bekliyordu. Herkes valizini aldı, ataşemizin yanına gitti. Benim valiz yok… Önümüzden geçen valiz benimkine benziyor ama kulpu yok, her tarafı yırtık pırtık; hâlbuki ben sıfır valiz almıştım. Sonra o yırtık valize baktım benim valiz; yüklerken paramparça etmişler!
Neyse bir tarafından tutup ataşemizin yanına vardım. Ateşe; “hoş geldiniz hocalarım” dedikten sonra bana dönüp; “Ne bu sakal! Burası Avrupa sinekkaydı tıraşla geleceksiniz” deyince ikinci şoku yaşadım. Hayda! Dur daha bismillah mübarek. Daha uçaktan yeni inmişim…
“Hocam ne münasebet, biz imamız ve bu sakal da Peygamber Efendimiz’in sünnetidir” deyince; “Bunlar hâlâ eski kafa… Bulunduğunuz yere ayak uyduracaksınız” diye bana çıkıştı. Oradan asil bir arkadaşım bana destek vererek; “Hocam siz bizim sakalımıza karışamazsınız” deyiverdi. Ben de; “Bu davranışı size yakıştıramadım. Beğenmediyseniz geri gönderin” diye sert çıkınca sesi kesildi.
Bizim de gençlik zamanımızdı. Böyle fevri hareketleri kaldıracak bir yapımız yoktu. Hemen oracıktan geri dönmeyi düşündüm fakat arkadaşlar beni ikna etti.
Düştüm Asfeld yoluna
Yeni görev yapacağım caminin cemiyet başkanı, başkan yardımcısı ve görevi devralacağım Antalya eğitim merkezi öğretmeni Hüseyin Yiğit Hocam havaalanı çıkışında beni karşıladılar. Hoş geldiniz faslından sonra Frankfurt’a 100 km mesafedeki Asfeld’e doğru yola koyulduk.
Yolları çok güzeldi. Yol kenarlarında ses geçmemesi için yapılan duvarlar ilk dikkatimi çeken şeylerdi. Ataşemizin bu şekilde davranmaya hakkı yoktu diye konuşmalarla Asfeld’e geldik. 28 bin nüfuslu küçük ve tipik bir Alman şehri. İki dünya savaşını da görmemiş… Safranbolu evleri gibi koruma altında Alman evleri… Sakin ve sessiz bir kasaba…
Bu muntazam yolları ve evleri görünce merhum Mehmed Akif Ersoy’un Avrupa ile ilgili şu sözü aklıma geldi: “Onların işi bizim dinimiz gibi, bizim işimiz onların dini gibi.”
Tayyip Bey namaz kıldırdı, Müftü naklimi aldırdı yazısını okumak için buyurunuz.
Osman Gülşen/ İrfanDunyamiz.com
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair çok güzel yazılar okumak için tıklayın.
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.