Marifetteki derinlik ve itikadî saflaşma

Herkesin takvası marifetullahı kavramasıyla doğru orantılıdır. Marifeti olmayanlar veya eksik olanlar müşrik, mürtet, münafık, Yahudi, Hıristiyan, ateist, deist, nihilist, pozitivist, mason, sosyalist, kapitalist, materyalist, fasık, facir ve zâlim olmuşlardır. Marifeti olmayanlar ideolojileri dinleştirmişlerdir. “Allah’ı hakkıyla bilemeyen”1 bu gruplar, marifetullahla buluşur ve kalbî tasdik, ikrar ve ameli salihle hayatlarını anlamlandırırlarsa hidayete ererler.

Kur’an-ı Kerim, takvanın temelinde marifetullah olduğu için toplam ayetlerinin dörtte üçünde Allah Teâlâ’yı tanıtmıştır. Bu ayetlerde, Yüce Allah Kendisini, sıfatlarıyla, esmasıyla, fiilleriyle, ulûhiyet ve rubûbiyyetindeki eşsizliğiyle anlatmıştır. Eskilerin, “akaid ilmini” okumayana ve bilmeyene tarikat dersi vermeyişlerinin temel esprisi budur. Çünkü marifetullahı eksik olan birisi cehaleti nedeniyle Allah’a ait olan sıfatları insanlara verir; peygamberle velîyi birbirine karıştırmaya başlar. Marifetteki derinlik ve itikadi saflaşma, takva sıfatının kazanılmasına ve ahlak-ı hamidenin hayatında meleke kazanmasına zemin hazırlar.

İtikadî saflaşma ve derinleşmenin örnek temsilcisi Peygamber efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem takva ile marifetullah arasındaki ilgiyi bize şöyle açıklamıştır: “Sizin içinizde Allah’ı en iyi bileniniz benim, en takvalı olanınız da benim.”2

Kur’an’ın anahtar kavramlarından olan takvayı, Kur’an bütünlüğünden ve hadislerdeki kullanımlarından kopararak sadece “Allah bilinci” veya “sorumluluk bilinci” diye yorumlayan Abdulkerim Süruş’u ve Muhammed Esed’i, bu konuda onların tanımını cazibeli bulan taklitçi meal yazarlarını biraz klasik dönem Mürcie’sine benzetiyoruz. Mürcie imanı; “Allah’ı bilmek” diye tanımlamış ve salih amelleri dışta tutmuştur. “Allah bilinci” şeklindeki tanımlamada da zihinsel bir eylem olan “bilinç” var ama salih ameller tarife alınmamıştır. Zira her bilinç sahibi hayatını amellerle de anlamlandırmamaktadır. Bu nedenle tanımı, Kur’an-ı Kerim ve Sünnet eksenli ele almak ve ameli boyutuna mutlaka vurgu yapmak gerekir.

Takva kelimesi Kur’an-ı Kerim’de türevleriyle beraber 258 defa geçmektedir. Bunlardan 71 defasında emir kipi kullanılırken, “takva” biçimindeki kalıp ise 17 ayette ele alınmıştır. Ayrıca takvanın anlam alanına giren “huşu” kavramı 17, “haşyet” 48, “havf” da 13 ayette geçmiştir. Eğer “ihsan” kavramını takva ile ilişkilendirirsek, ona da Kur’an’da 194 kez değinilmiştir. Yine takvanın yakın anlamlarından “Birr”e 19 defa vurgu yapılmıştır. Allah’a itaatin neticesinde kalbe yerleşen güzel davranışlar; farzlar, hadler, emirlerle amel etmek3 ve sahibini cennete götüren tüm hayır fiilleri4 birr diye tanımlarsak; birr’in de takva ile eş anlamlı olduğu sonucuna varabiliriz.

Rivayet kitaplarında geçen “vera” kavramı da takvanın eşdeşi olarak ele alınmıştır. Harama düşme endişesiyle şüphelileri bile terketme ve güzel amelleri sürekli yaşayabilmeye vera denilmiştir. Abdullah ibn Mesud radıyellahu anh, vera’yı “haramlardan kaçınmaktır”5 diye tanımlamıştır. Yukardaki tanımı izah sadedinde Hazreti Ömer radıyellahu anh; “Biz, faize düşeriz endişesiyle helallerin bile onda dokuzunu terk ederdik.”6 demiştir.

Takva kavramıyla alakalı onlarca tarif yapılmıştır. Bu tarifler, tanımı yapan kimsenin ruh halini, ameli durumunu, ilmini; Kur’an ve Sünnet’e vukûfiyetini, dîni referanslarını, bilinç düzeyini ve algısını yansıtır. Böyle bir alana girmeden önce Kur’an-ı Kerim’in takva tanımlamasına bakmak gerekir. Yüce Allah, takvayı şu ayette bütün yönleriyle tanımlamıştır:

“Yüzünüzü doğuya veya batıya çevirmeniz, (Allah katında bir iyilik, takvalı davranış ve bir) erdemlilik değildir. (Namazda yüzünüzü Kâbe’ye veya başka bir yöne çevirmeniz yâhut buna benzer ibadetleri yerine getirmeniz, sizi iyiliklere, güzelliklere ulaştırmadığı takdirde ne ahlaklı olmanızı sağlar, ne de size Allah katında değer kazandırır.) Asıl (takvalı ve erdemli) iyi kişi odur ki; Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara ve Peygamberlere (tüm kalbiyle) inanır. (Yüreğinde dünya malına karşı) sevgi duymasına karşın, (sırf Allah’ın rızasını kazanmak için) malının bir kısmını yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, yardım isteyenlere ve (gerek azad ederek, gerekse insanın boynuna geçirilmiş sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik… kölelik ve sömürü zincirlerini kırarak) kölelerin özgürleştirilmesi uğrunda seve seve harcar. Namazını dosdoğru kılar, zekâtını verir. de, söz verdiği zaman sözünde duranlar; hele o sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında (zorluklara karşı kahramanca göğüs gererek) sabreden (fedâkâr mümin)ler varya… İşte doğru sözlü olanlar onlardır, (kötülüklerden titizlikle sakınıp) korunan (gerçek takva sahibi kul)lar da yine onlardır.”7

Bu ayete göre takvanın itikat, ibadet, muamelat ve ahlak şeklinde dört boyutu vardır. İlk boyutunda imanın varlığı ve alanı, itikadi açıdan kemale ulaşmayan bir kimsede takvanın olamayacağına yapılan vurgudur. Hâl böyleyken, zihnen kirli, kitabi anlamda din anlayışından uzak, vahyin bütünlüğünü bütün boyutlarıyla kavrayamayan, ideolojik hastalıklarla malul, yaşadığı siyasanın kültürüyle ve fikri akımlarıyla içselleşmiş ama ritüel alanda bazı şeyleri alışkanlık haline getirmiş kimseleri muttaki diye isimlendirmek yanlıştır. Yasaklanandan uzaklaşmak ve ilahi emirlere uymak diye bildiğimiz takva; şirke, nifaka, zulme, kebireye, her türlü fuhşiyata karşı savunma ve korunmadır.8

Takva; iki şey arasındaki engeldir. Kişinin, kendisi ile kastettiği şey arasına koymuş olduğu mâniadır.9 İnsanı günaha düşürecek davranışların tamamından korunma ve bu uğurda gerekirse bazı mübahları bile terk etmektir.11 Şerrin her türlüsünden uzaklaşmaktır.11 Yukarıda arz ettiğimiz gibi, takvanın karşı tarafına koyduklarımız önemlidir. Eğer karşı tarafta küfür, şirk, nifak, bidat, irtidat, ideolojik yapılar; beşerî dinler, şeytan ve içine düşülen günahlar, ahlaki çarpıklıklar varsa, bütün bu hastalıklarla insan arasına konan engeller takvadır. Bu kavrayış, zihni uyanıklık ve imanın gönle yüklediği basiretle üst seviyeye taşınabilir. Salih amellerle beslenir. Eğer körlük varsa, hedefler küçültülür ve sonunda çok dar anlamlı bir takva tanımına ulaşılır. Bu da kavramın eksik ve yanlış anlaşılmasına vesile olur.

Takvanın ameli yönünü gündeme getiren ulema onu, bir bilinçten öte anlamışlardır. Onlara göre takva; farzları yerine getirip Allah’ın koyduğu yasak sınırlarından uzak durmaktır.12 Rabbinin, seni yasaklamış olduğu yerlerde görmemesidir. “Yasaklara ve zararlı şeylere dalarım endişesiyle kendisinde hiçbir sakınca ve zarar olmayanları bile terk etmektir.”13 Takva; günahlar üzerinde ısrar etmemektir. Hayatın bütün alanlarında Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’e ve ashabına uymaktır.14

Gerek Peygamberimiz, gerekse sahabe takvanın anlamını en güzel biçimde kavradıkları için hayatlarını iman ve cihadla anlamlandırmışlardır. Peygamber denince akla gelen marifet, tevhid, cihad, güzel ahlak, ihsan, azimetle amel, sabır, toplumun içinde duruş ve meseleleri çözüme kavuşturma, aile içi mutluluk, hayatın her alanında belli plân ve programları uygulama, kurumlar oluşturma ve hayatı vahye göre anlamlandırma gayretidir. O, takvanın en önemli ve örnek temsilcisidir. “Asaletin de, malın da, şerefin de takva ile anlam kazanacağına”15 işaret eden Resulullah, mü’minlere şu tavsiyeyi yapmıştır: “Size takvalı olmanızı emrederim. Çünkü takva her (hayırlı) şeyin başıdır…”16

Aynı hadisin devamında da cihad etmeyi tavsiye eden Peygamberimiz sallellahu aleyhi ve sellem, cihadın, takvanın bir neticesi olduğunu beyan etmiştir. Takvalı insan marifet nurunun etkisiyle en gayretli insandır. Gayreti ve aksiyonu olmayanın marifeti de takvası da olmaz.

Dr. Mehmet Sürmeli Hoca’nın tüm yazılarını okumak için lütfen buyurunuz. 

Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com

DİPNOTLAR
1 En’am 6/91.
2 Buhari, 2, İman, 13, c.I, s.10.
3 Taberi, Camiu’l-Beyan, c.II, s.99.
4 Maturidi, Ebu Mansur Muhammed b. Muhammed, Te’vilât, c. III, s.443; Bagavi, Tefsir (Muhtasar), s.219.
5 Muhasibi, Haris, Risaletu’l-Musterşidin, s.87.
6 Abdurrezzak, Musannef, Had.no: 14683, c.VIII, s.152.
7 Bakara 2/177.
8 Bagavi, Tefsir, s.219.
9 Hazin, Lubabu’t-Te’vil, c.I, s.23.
10 İsfehani, Müfredat, s.881.
11 Maturidi, Ebu Mansur Muhammed b. Muhammed, Te’vilât, c. III, s.443
12 Taberi, Camiu’l-Ulum, c.VI, s.509
13 İbni Mace, Zühd, 24, h.no: 4215, c.II, s.14003.
14 Hazin, Lubabu’t-Te’vil, c.I, s.23; Cürcanî, Tarifât, s.65.
15 Bagavi, Tefsir, s.219; İbni Mace, Zühd, 24, h.no: 4219, c.II, s.1410.
16 Ahmed, Müsned, c. III, s.82.

İstikamet Yazıları ↗

İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.

Kaynak Metinler ↗

İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.