Peygamberimiz sallellahu aleyhi ve sellem bir hadis-i şerifte; “En faziletli cihad, zalimlere karşı hakkı konuşmaktır” buyurmaktadır. Demek oluyor ki zalimlere karşı sözlerimizde Hakka sadakât göstermeye çok dikkat etmeli ve önem vermeliyiz. Rabbimiz, zalime karşı hakkı tebliğ etmede sadakâti en büyük cihad ve hicret faziletine sahip olma fırsatı olarak bizlere lütfetmiştir.
Sahabe-i kiram hazerâtı hem zalimlere hem de sevdiklerine hakkı söylemek uğruna her türlü meşakkât ve eziyete katlanmaktan, hapis yatmaktan, işkenceye maruz kalmaktan ve dahi ölmekten çekinmiyorlardı.Ama günümüz dünyasındaki mü’minler yakınlarına, sevdiklerine ve dostlarına hakkı söylemekte çoğu zaman tereddüt içerisinde kalmaktadır.
Onun için insan evvela en sevdiğine yani nefsine hakkı tebliğ etmeli ve bu tebliğe nefsini itaat ettirmelidir. Nefis, insanı sadece menfaati için konuşturur ve koşturur. Veya kendisine bir zarar geleceği vakit zararı defetmek için konuşturur. Bundan dolayı insanı sadakâtten ayıran ve uzaklaştıranların başında insanın kendi nefsi gelir.
Bazı cemaat mensuplarının rehberlerine olan sadakâtlerini hiçbir yerde bulamazsınız. Ne kadar üzüntü vericidir ki; bu insanlar rehber kabul ettikleri kimselerin her sözünde ve davranışında bir hikmet görürler. Ve yapılan işi çeşitli şekillerde tevil etmenin gayretinde olurlar.
Böyle yaparak aslında rehber kabul ettiklerine zarar verdiklerinin de farkında olmayan insanlar, rehberlerine olan sadakâtleri sebebiyle yapılan hata ve isyanları doğru kabul etmek gibi bir yanlışa da sürüklenirler. Böylece bu kimseler cehaletleri sebebi ile yapılan isyan ve hatalarda bir hikmet arayışı içerisine girerek inancını kaybedip sapıklar zümresine dâhil olurlar.
Şunu kesinlikle biliniz ki; hatada hikmet olmaz. Yalanda hikmet olmaz. İsyanda hikmet olmaz. Eğer bir şeyde hikmet varsa Allah Teâlâ onu yasaklamaz. Eğer böyle bir şey olacak olsaydı Rabbimizin “Kullarımı sadakâtten imtihana çekeceğim.” beyanı hatalı olurdu ki; Allah Teâlâ noksanlıklardan münezzehtir.
Artık içinde sürüklenmekte olduğumuz bu hayata bir dur diyelim. Kendimize çekilip Allah’a, Rasûlüne ve Kur’an-ı Kerim’e olan inancımızda sadık mıyız bir bakalım. Zaman zaman, ayet ayet, hüküm hüküm inancımızdaki sadakâtimizi kontrol edelim.
Şunu da bilelim ki sadece, “Allah’a, Rasûlüne ve Kur’an’a iman ettim” sözüyle inançta sadakât ispat edilmez. Sözde sadakâtimizi yaşayışımızın ispat etmesi lazımdır. Çünkü hesap günü Allah Teâlâ sözlerinizle yaşayışınızı karşı karşıya getirecektir.
Sözleriniz yaşayışınızı veya yaşayışınız sözlerinizi tekzib ederse –hafazanallah- huzur-i Rabbi’l İzzet’ten yalancı olarak kovulursunuz. O zaman Rasûlullah’ın “Yalan insanı cehenneme götürür” hadis-i şerifinin sırrını yaşayarak öğrenirsiniz.
Huzur-i Rabbi’l-İzzet’te sadakâtten imtihana çekileceğimizi ve burada sözlerimizle yaşayışımız birbirini tekzib ederse huzurdan kovulacağımızı şimdiden düşünüp dost ve düşmanların kınama ve tehditlerine aldırmadan hak olan sözü söyleyerek hem kendimizin uyanmasına hem de insanları daldıkları gafletten uyarmaya gayret edelim. Allah’ın selameti sadık kullar üzerine olsun.
Not: Bu yazı Merhum Ahmet Yaşar Hocaefendi’nin Ocak 2015 tarihli Reyhan Dergisi’nde yayınlanan “Yanlışa Yanlış Demek” başlıklı yazısından kısmî bir iktibastır.
Ahmet Yaşar/ İrfanDunyamiz.com
İstikamet Yazıları ↗
İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.
Kaynak Metinler ↗
İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.
Ne güzel tesbitler. Allah Teala mekanını Cennet eylesin.