Cihadsız bir İslam düşünülemez

Yüce Allah Müslümanlara adalet esasına dayalı hakiki ve sağlam bir ahlaki sosyopolitik düzen kurma görevi yüklenmiştir. Böyle bir düzenin kurulması için çalışma fıkhını Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem belirlemiştir. O’nun çalışması; tevhidi, ilkeli, fıkıhlı, ahlaklı, adaletli, istişareli, liyakatli, gündemli, planlı, kadrolu, yakın ve uzak hedefleri belli, yerel ve evrensel bir harekettir. Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem, ortaya koyduğu eşsiz çalışma temposu ve fıkıhlı çalışmasıyla İslâm’ı Mekke ve Medine’den başlayarak dünyaya hâkim kılmaya başlamıştır. Bu temel üzere İslâm, doğuşundan yüz sene bile geçmeden sınırlarını Fransa’ya kadar ulaştırmıştır.

Cihad olmadan dini muhafaza etmek mümkün değildir. Cihada karşı çıkanların esas hedefleri ve düşmanları İslâm dinidir. Bu seçkin ibadeti terör ve haksız katliamlarla ilintilendirmek külliyen yalan ve iftiradır. Zira cihad bir fıkıh ve ilmihâl çerçevesinde yapılır. Fıkıhsız ve âlimsiz cihad olmaz. Bu ifadelerle cihadın tamamen fıkha dayandığını belirtmek istiyoruz. Fıkıhlı bir hareketin özünde ve uygulamasında rikkat, nezaket, insanilik, şefkat, merhamet ve adalet vardır. Bu ibadetin icrasında Müslümanlar haksız yere bir karıncayı bile incitmezler.

Cihad fıkıhlıdır

Cihad, Allah celle celaluh’un dinini mahkûmiyetten kurtarma, kötülüklere karşı zamanın fıkhına göre karşı koyma; tüm güzelliklerin varlığını devam ettirip kötülüklerin yok olması için fıkıhlı, ilkeli, kadrolu, ahlaklı ve plânlı bir şekilde çaba ve gayret sarf etmedir. Bu manaya göre cihad etmek, Hazreti Âdem aleyhis selam’dan Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’e kadar tüm peygamberlerin ümmetlerine tebliğ ettikleri ve uygulamada örnek oldukları en önemli ibadettir.

Cihad; vahyi hayata hâkim kılmak, Müslüman’ın hayatı vahiyle anlamlandırma çabası; yeryüzünde fitneden eser kalmayıncaya kadar elle, dille çalışmak ve kötülüklere müdâhil olmak; velayetin mü’minlere tevdî edildiği Medine’yi oluşturup insanların din, akıl, mal, can ve namus emniyetini sağlamak ameliyesi; bu ameliyenin gerçekleşmesi için mü’minlerin safında bulunarak onların gücüne güç katmak ve dinin uygulama alanı bulması için meşru vasıtaları kullanmaktır. Cihad; hayatı anlamlandırmada sadece vahyi hesaba katmak ve ideolojileri dinleştirmemektir.

“Kafirlere sakın ha meyletmeyin. (Sempati duymayın.) Aksi halde, ateş size de dokunur.” (Hud 11/113) buyuran Allah Teala mü’minlerden saflarını belirlemelerini istemiştir. Çünkü kafirin değil yanında bulunmak, sempati bile bir saf belirleme olduğuna göre, bu inceliği Müslümanların iyi düşünmesi gerekir. Bu yaklaşıma göre Kur’an’daki 200’den fazla ayet, kafirlerin hiçbir türüne velayet vermemeyi; velayeti Müslümanlara devretmeyi emreder. Müslümanların velayeti altında bulunmayan coğrafyalarda İslam’ın hakimiyeti değil mahkumiyeti söz konusudur. İşte böyle bir ortamda cihad hayati bir önem taşır.

Cihad önceliklidir

Cihad, dinin bekçisidir. Eğer bu ibadet gayr-i Müslimlerin yıkıcı ve yanıltıcı propagandalarıyla unutturulur veya Müslümanlar komplekse sokularak bu ibadeti terk edecek olurlarsa dinle beraber diğer emniyet alanları da yok olur. Bu çerçevede bazı kişilerin; “İslam’da müdafaa savaşı vardır.”, “Cihad sadece ilimle yapılır.”, “nefisle cihaddan başkasıyla emir olunmadık”, “Müslümanlar bu dini hoşgörü ile yaydılar” türünden yaptıkları değerlendirmeler, kafirlerin etkisiyle söylenmiş hastalıklı ifadelerdir. Bu söylemlerin birçoğunun arkasında misyonerler ve dünya emperyalizmi vardır.

Müslümanlar basiretli olmalı ve kafirlere kanmamalıdır. Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’i kan dökmeyi seven bir lider olarak tanıtıp dünyada bir İslam korkusu uyandırmak ne kadar yanlış ve haince ise; Onu sadece bir barış elçisi gösterip yaşadıklarını görmezden gelip, barış üzerinden Müslümanların dirençlerini kırmak da o kadar hain ve sapıkça bir yaklaşımdır.

Bu hain yaklaşımın arkasında, Müslümanlar üzerinde ve topraklarında gözü olan emperyalist güçler vardır. Onların yerli taşeronluğunu yapan işbirlikçi hainler vardır. Bu hain çalışmalar meyvelerini vermekte ve dünyadaki istenmeyen bir çok olayla İslam arasında bağlantılar kurulmaktadır. Müslümanlar öyle bir paradoks yaşıyorlar ki hem toprakları işgal ediliyor, namusları kirletiliyor, genç nüfusları katlediliyor, kaynakları talan ediliyor, aralarına fitne fesat sokuluyor, hem de cihadın inkarı ve kötülenmesi üzerinden dirençleri halka halka kırılıyor.

Asil bir eylemdir

Müslümanlara “cihadçı” yaftası yakıştırılarak karalanmakta ve cihad korkunç olarak sunulmaktadır. Cihadı kötü ve korkunç gösterenler ülkemizi gavurlara peşkeş çekmek isteyen ve topraklarımızı yeniden parçalamak isteyen hainlerdir. Ülkemizin düşmanları hesabına çalıştıkları için hiçbir masumiyetleri yoktur. Cehaletleri ise inatlarındandır… Kudüs’de cuma namazının bile yasaklandığı bu günlerde cihadı iyi anlayabilmek çok önemlidir.

Amaçları arasında; Müslümanların topraklarını korumak, servetlerini ve kaynaklarını yağmalatmamak, emniyetlerini tesis etmek, nesil emniyetini güvence altına almak, özgürlüklerini kimseye teslim etmemek, fitnenin her türlüsüne karşı ümmeti teyakkuz hâlinde tutmak, zulme asla onay vermemek, dağıtımda adaleti sağlamak, kâfir ve zalim velayetine karşı Müslümanların velayetini ikameyi hedef alan bir ibadeti Müslümanlar (!) nasıl kötülerler veya aleyhinde konuşurlar anlamak mümkün değildir.

Burada şu soruyu sormak gerekiyor; “Cihada karşı çıkanlar hangi kimlikle ve hangi din adına karşı çıkmaktadırlar? Cihadın aleyhinde konuşanların, Müslümanlık diye bir dertleri varsa söylemlerini iyi düşünsünler. Özellikle varlık alanlarına ve çıkarlarına zarar verir endişesiyle emperyalist ülkeler cihadın aleyhinde çalışmalar yapmaktadırlar. Sömürge ülkelerinde buldukları işbirlikçi, şahsiyetsiz politikacı, akademisyen ve basın mensuplarını da kullanmaktadırlar. Sözde bir takım hocalar üreterek onlar üzerinden ılımlı İslam telkinatı yapmaktadırlar.

Cihad önceliklidir

Müslümanların toprakları işgale uğramış, emniyetleri kaybolmuş, fuhşa bağlı nesil emniyetleri kaybolma noktasına gelmiş, kaynakları talan edilmiş, dinleri mahkûm hâle getirilmiş, kültürleri sömürülmüş, ülkeleri fakirleştirilmiş, hukukun kaynakları Kur’an ve Sünnet olmaktan çıkarılmış ve siyasette Müslüman velayetine son verilmiş ise orada cihad öncelikler fıkhına göre öncelikli ibadetlerin başında gelir.

Dünya Müslümanları kendi ülkelerinde bu söylenen olumsuzlukların tamamını yaşamaktadırlar. Hâlbuki bu durumdan bir an evvel kurtulmak için cihad şarttır. Emniyetlerin temini, hukukun kaynağının vahye dayanması, adaletin tesisi, zulmün def edilmesi, katliamların sonlandırılması, kaynakların yağmadan kurtarılması, fitnelerin kalkması, sınırların korunması, dağıtımda dengenin sağlanıp yoksulluğun yok edilmesi cihadla mümkündür.

Bütün bu saydığımız ve sayamadığımız maslahatların gerçekleşmesi için cihadı ve fıkhını iyi öğrenmek zorundayız. Cihadın aleyhinde konuşanlar, Müslümanları cihaddan soğutmak suretiyle önce alanı boşaltıp sonra da orada hakimiyet kurmak isteyen İslam düşmanlarıdır. Burada şu hakikati belirtmek gerekir ki bu ibadetin tanımı, Kur’an ve Sünnet bütünlüğünden, istikamet ehli ulema tarafından çıkarılır. Din düşmanlarının algı üzerinden cihad tarifi yapmalarının Müslümanlar nazarında hiçbir geçerliliği yoktur. Müslümanlar, kâfirlerin yaptığı kavram tanımlarına iltifat etmezler ve onların bu uğraşılarını, mahremlerine el atmak olarak değerlendirirler.

Cihad önemlidir

Ayet ve hadisler ışığında Müslümanların cihad ibadetini türleriyle beraber yeniden gözden geçirmeleri gerekir. Çünkü cihad, dinin koruyucusudur. Bazı kavramlar cihadın anlam alanına girerler ve onun türleridir. Mantıksal ifade kullanırsak cihad bir cins, alt başlıkları ise cihadın türleridir. Cihadın türü olarak davetle ilgili 15, emri bi’l-ma’rufla ilgili 13, kıtalle ilgili 73, tebliğ-davetle ilgili 10, salih amelle ilgili 73, inzarla ilgili 171 ayet vardır. Peygamber kıssaları üzerinden yapılan uyarılar ve mücahedeyi tavsiye eden ayetlerle beraber bizzat cihadı emreden 43 ayeti de kattığımız zaman ortaya altı yüzden fazla ayet çıkmaktadır. Yani cihad ve türevleriyle ilgili Kur’an’daki emir tekrarının çokluğu bu ibadetin önemiyle orantılıdır.

Ayrıca belirtelim ki hiçbir ibadetin emir tekrarı cihad kadar yapılmamıştır. Bunun anlamı, diğer ibadetlerin sağlıklı yapılması ve güvenlik alanlarının oluşturulması cihadla mukayyettir. Cihadın hakkıyla yapılmadığı toplumlarda din gündemden kalkar ve hayattan silinir. Eğer bu ibadet gayrimüslimlerin yıkıcı ve yanıltıcı propagandalarıyla unutturulur. Müslümanlar aşağılık duygusuna sokularak cihadı terk edecek olurlarsa dinle beraber diğer emniyet alanları da yok olur. Müslümanları dinsiz ve vatansız bırakmak isteyenlerin ortak saldırı alanıdır cihad.

Diğer ibadetlerin uygulama alanları bulabilmesi cihada bağlıdır. Hâl böyleyken, İslâm düşmanlarının etki alanına girmek suretiyle bu muhkem farzın aleyhinde konuşmak ve konuşanların çirkin fikirlerinin aleti olmak daha da kötüdür. Müslüman ilim adamlarının suskunluğuna anlam vermek ise mümkün değildir. Onlar topluma ibadetlerin hikmeti ve önemiyle alakalı açıklamalar yapacakları yerde susarak veya yanlış konuşarak din karşıtlarının değirmenlerine su taşımaktadırlar.

Müslümanlar ibadetlerinin değerini ve önemini kâfirlerden değil Allah ve Resulünden öğrenirler. İlim adamları doyurucu açıklamalar yaparak toplumun ibadet bilincini taklitten tahkike taşırlar. Müslümanlar cihadın aleyhindeki kara propagandadan etkilenirler ve cihadı terk ederlerse bireysel ve toplumsal zillete/alçaklığa düşerler.

Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com

İstikamet Yazıları ↗

İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.

Kaynak Metinler ↗

İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.