Davette takım çalışması…

Bireysel çalışmalar hedefe varmakta başarısız olurlar. Bireysel çalışmaların bir başka olumsuz yönü de, bu çalışmaları yapan tek kişinin etrafında yeni grupların oluşmasıdır. Yeni gruplar ilkesiz ve fıkıhsız davranmalarını sürdürdükçe Müslümanlar daha da parçalanmaktadırlar. Konuyla ilgili İslâm dünyasından onlarca örnek vermek mümkündür. Gerek görmediğimiz ve davetçilerin morallerini bozacağı için kişilere bağlı İslâmî hareketlerdeki sapma örneklerine yer vermeyeceğiz.

Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem, İslâm’ı tebliğ etmeye başladığı ilk andan itibaren belirli bir ekip kurmuş ve birçok çalışmayı onlarla beraber sürdürmüştür. Resulullah’ın davette ortak hareket ettiği bu kimseler hem bilgi, hem de kabiliyet, fedakârlık, iletişim ve liderlik açısından karizmatik kişilerdir. Bir davayı kendi başlarına neticeye kavuşturacak yetenekli insanlardır. Şahsiyet olarak ise tartışmasız mükemmel insanlardır. İçlerinde, toplumun nefretini uyandıracak ahlaki sabıkası olan hiç kimse yoktur.

Davet kadrosu

Peygamberimiz’in davet kadrosunda; Hazreti Hatice, Hazreti Ayşe, Hazreti Ebubekir, Hazreti Ömer, Hazreti Osman, Hazreti Ali, Hazreti Abdullah bin Mesud, Hazreti Musab bin Umeyr, Hazreti Esad bin Zürare, Hazreti Cafer bin Ebitalib, Hazreti Sad bin Muaz, Hazreti Muaz bin Cebel, Hazreti Ubeyy bin Kab, Hazreti Zeyd bin Sabit (radıyellahu anhum) vb. seçkin kimseler vardır. Bu saymış olduklarımızın her birisi bir devleti yönetecek çaptadır.

Peygamberimiz’in Hazreti Ömer’in veya Amr bn Hişam’ın (Ebucehil), Müslüman olmalarını istemesindeki esprinin temelinde de, onun kabiliyetli kimselere talip olma düşüncesi vardır. Peygamber Efendimiz, sahabenin kabiliyetlerini en iyi bildiği için her zaman en uygun kişiye en uygun işi vermek suretiyle arkadaşlarını değerlendirmiştir. Bu davranışıyla ümmetine de yaşayan bir sünnet bırakmıştır.

Her işte olduğu üzere daveti de emanet olarak gören Resulullah, liyakati olmayan ve Müslümanlara ilerde söz getirebilecek kimseleri etkin yerlerde değerlendirmemiştir. Hudeybiye Sulhü’nden sonra Müslüman olan Halid bin Velid’i ve Amr bin As’ı Hazreti Peygamber, hurma bahçelerinde çalıştırmamıştır. Her ikisinin de savaşçı ve komutanlık yönlerini bildiği için onları ordunun başına getirmiştir. Halid bin Velid uzun müddet İslâm ordularında komutanlık yaparak bütün zamanların en büyük başkomutanı olmuştur.

Takım çalışması

Yüce Allah, davette takım çalışmasının zaruretiyle alakalı şu ayeti indirmiştir: İçinizden öyle bir topluluk bulunmalı ki hayra/ marufa çağırsın; iyiliği teşvik etsin, kötülükten/ münkerden sakındırsın. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”1 Daha açık bir yorumla ayete şöyle tefsirî bir meal vermekte mümkündür: 

“İçinizden, iyiliğe, dünya ve ahiret için en hayırlı olana, İslâm’a, Kur’an’a, Kur’an ilkeleriyle yaşamaya davet eden; Kur’an’ın ve Sünnet’in hükümlerini, meşru olanı, İslâmi kurallarla örtüşen örfü, ilmî verileri, mü’minlerin tasvip ettiği, icrasında hayır gördüğü planları, programları, adaleti uygulayarak, kamu düzenini sağlayan, iyiliği emreden, şeriatın suç saydığı ve haram kıldığı, kamu vicdanının tasvip etmediği, mü’minlerin icrasında hayır görmediği şeyleri, bunların savunuculuğunu, sözcülüğünü yasaklayarak, önleyici tedbirler alarak kamu güvenliğini temin eden, teşkilatçı, eğitimli, yetişmiş, yönetici, uzman, tutkun kadrolar, müesseseler, (devlet) bulunsun. Onlar, işte onlar kurtuluşa ebedî nimetlerle mutluluğa erenlerdir.”2

Davet ile ilgili bu ayeti doğru anlayabilsek ve ayetin gereği kurumlar oluşturabilseydik, bugün Müslümanlar daha farklı konumda olabilirlerdi. Âl-i İmran Suresi’nin 104. ayetindeki “min” harficeri,  beyaniyye değil3 de teb’îd kabul edilirse; İçinizden bir grup bulunsun” anlamı verilir ki bu da davette takım çalışmasına delalet eder. Takım ve kadro hâlinde yapılacak İslâmi çalışmalar, bireyden sorumluluğu düşürmez. Bireysel sorumlulukla beraber, toplu çalışmaların ve kurumlaşmanın önemini ortaya çıkarır.

Davet kurumları

İslâm dünyasının genelinde davetle alakalı fakültelerin, enstitülerin, kürsülerin, kurumlaşmanın, kadrolaşmanın ve yeni açılımların yokluğunu düşünürsek, önerdiğimiz takım çalışmasının değerini daha iyi anlamış oluruz.

Esefle belirtelim ki bütün bu ayetlerin ve sünnetin yönlendirmesine rağmen davet ve tebliğ konularında Müslümanlar ciddi atılımlar yapamadılar. Kurumlar ve kürsüler oluşmadığı gibi eğitici kadrolarda ve yerli eğitim araçlarında da büyük boşluklar oldu. Şayet kısa sürede bu eksikler tespit edilip gerekleri yapılmazsa Müslümanlar edilgen kaldıkları için baskın modern kültürün etkisinden kurtulamazlar ve nesillerini kaybederler.

Bu anlamda davetin kurumsallaşması ve kadrolaşmasıyla alakalı yeni çalışmalara acil ihtiyaç vardır. Umudumuz, İslâm’a daveti kurumsal hâle getirip plânlı, programlı ve kadrolu bir çalışma yapanlar dinimize de sahip çıkarlar. Böylece din, laik toplumlarda sahipsiz kalmaz.

Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com

DİPNOTLAR

1 Âl-i İmran 3/104
2 Tekin, Ahmet, Kur’an-ı Kerim Meali, Âl-i İmran 3/104
3 Biz bu ayetin insana yüklemiş oduğu sorumluluktan dolayı “tebiz” değil de beyaniye olduğuna inanıyor ve o görüşü tercih ediyoruz. Doğru olduğuna inandığımız bu görüşe göre her Müslüman dinini kaynaklardan öğrenip tebliğ etmek ve marufu usulüne göre emretmek mecburiyetindedir.

Hayat Kitabımız ↗

Hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’e dair ilmi ve seviyeli yazılar okumak için tıklayın.

Sünnet Yolumuz ↗

Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’e dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Değerli alimlerimizden bize kalan…

Değerli âlimlerimiz, günden güne dünyamızdan ayrılmaktalar. Efendimiz bir âlimin ölümünü bir kabilenin ölümünden daha fena …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.