Kur’an İslam’ı söylemi masum değil…

“Kur’ân bize yeter” söylemi… ‘Kur’ân Müslümanlığı’ der bazıları.

Dilimiz de o kadar bozuldu ki! Kur’ân-ı Kerim kendisi için “Mecîd”, “Hakîm” gibi sıfatlar kullanıyor. Tefsir hocalarımız bile “Kur’ân” diyor, “Kur’ân-ı Kerîm” kelimesini kullanmıyor.

Bir tefsir hocasının 8 sayfalık bir yazısını okudum bir kez bile “Kur’ân-ı Kerîm” kelimesi geçmiyor. Bu saygısızlık, edepsiz ifadeler nereye gider?

Müslüman’ın ağzı güzel olmalı.

Biz saygı gösterdiğimiz kadar saygı görürüz.

Ben geçmiş ulemamızın “Allah celle celaluh” ya da “Allahu Teâlâ” demediği lafını duymadım.

Keza “gâle” fiilini Allah Teala ve Rasûlü için “buyurdu” diye Türkçe’ye çevrilmek lazım; “Allahu Teâlâ buyurdu”, “Rasûlüllah buyurdu” gibi…

Müslüman’ın ağızı müeddeb bir ağızdır.

Kur’an bize yeter söylemi

Allahu Teâlâ’nın her birimize emir ve yasaklarını doğrudan indirmeye gücü yetmez miydi? Allah aciz miydi? Asla. Niye, böyle yapmadı da aramızdan seçtiği nebiler aracılığı ile kendi vahyini ulaştırdı?

Ne kadar mükemmel yapıya sahip olsak bile bizler, vahiy akımına dayanacak yapıda değiliz. Peygamberler de doğrudan doğruya vahyi almıyorlar, arada Cebrail aleyhis selam var. Muhatabının kaldırabileceği doza kadar indiriyor.

Buna rağmen vahiy gelme sırasında Peygamber Efendimiz’de gözüken hadiseleri kitaplarımızdan okuyoruz. Peygamberlerin varlığı Allah’ın güçsüzlüğünün veya herkese bir şey bildirme konusundaki kudret noksanlığının delili midir? Asla!

O halde peygamberlerin seçilip gönderilmesi Allah’ın kudretindeki bir eksikliğin işareti değilse, Kur’ân-ı Kerim için de Sünnet bir eksiklik kanıtı/delili değildir.

Eksiklik bizde

“Kurân-ı Kerim’de her şey var.” Elbette var. İlahi taraftan hiçbir yer eksik değil, ama bende eksiklik var.

Kur’ân-ı Kerim’i anlaşılması gerektiği gibi anlamıyorum ki.

Birinin anlatması lâzım. En yetkili kişi de peygamberdir.

Bunu da davranışıyla, sözüyle, yorum yetkisiyle yapar ve sürekli denetimden geçme durumu vardır.

Kur’an-ı Kerim eksik değil ama; “Bize Kur’ân yeter; başka şeye ihtiyacımız yok” demek, bilinç eksikliğinden başka ya da düşmanca düşünceyi saklamaktan başka bir anlama gelmez.

Allah ile Peygamber nasıl kavga etmezse Kur’ân-ı Kerim ile Sünnet de kavga etmez. Ama sünnetin bu pozisyonundan yararlanmak isteyen kötü niyetli insanlar çıkmıştır. Allah, Kur’ân’ı koruyacaktır; sünneti de ümmet koruyacaktır.

Ulemadan bazıları Kur’ân’ın korunması sünnetin de korunmasını iktiza eder derler ki ben de buna kaniyim. En azından ümmete havale etmiştir. Ümmetin uleması sahtekârları teşhir eder.

Uydurma hadis meselesi

Mevzuat edebiyatı, uydurma hadisler ve uydurmacılarla ilgilidir. Ortalığı velveleye vermek isteyenler, işin mahiyetini anlamayanlar etrafta uydurma şu kadar hadis var demiş.

İbn Ebî Evca’ diye bir adam tam asılma esnasında; “Sizin dininizde, fıkha dair tam 4.000 hadis uydurdum” diyor. Hayatı yalancılıkla geçmiş bu adamın en son söylediği bu söz doğru kabul ediliyor. 4.000 hadis; zaten fıkhın temeli bu kadar hadise dayanıyor. O zaman hepsini uydurmuş mu? Hayatında hep yalan söyleyen bu adamın son sözü doğru kabul ediliyor, bu nasıl mantıktır?

Bizim hocalarımız da bunu söylüyor ve kitaplara yazıyorlar. Mevzu hadislerle ilgili birçok kitap yazılmış. Aliyyü’l-Kari’nin “Mevzuatu’l-Kübra”sı var ve 625 söz vardır. Birçoğunu savunuyor ve ‘bunun manası uygundur’, diyor.

En genişi ise Şevkani’nindir. 1579 sözden bahsediliyor.

Hadis diye uydurulmuş sözler konusundaki abartılı ifadeler hakkında ihtiyatlı olmak gerekir.

Kısacası; Sünnetin varlığı, Kur’ân-ı Kerîm için bir eksiklik olarak değerlendirilemez. Tıpkı peygamberlerin varlığı Allah’ın kudretinin eksikliğine delil olmadığı gibi…

Not: Bu yazı Kasım 2014 tarihli Umran dergisinde Abdullah Yıldız imzasıyla yayınlanan “Hadimü’l hadis olma yolunda İsmail Lütfi Çakan” başlıklı mülakattan iktibas edilen bir bölümdür.

Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan

İrfanDunyamiz.com

İstikamet Yazıları ↗

İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.

Kaynak Metinler ↗

İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Makama gelince beni tanımadı…

Ankara’da öğrencilik yıllarımda kaldığım bir vakıf evinde, bir yıl, İlahiyat ve Siyasal Bilgiler fakültesi öğrencilerinden …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.