Gençler sözlerimi bakın nasıl karşıladı?

Yıllar önce Mekke-i Mükerreme‘de ikindi namazını beklerken Kur’an-ı Kerim okuyordum. Yakınıma bir grup genç geldi. Bir kaç dakika sonra konuşmaya başladılar, çok yüksek sesle konuşuyorlardı. Konuşmalarını dinlemek zorunda kaldım ve dinlerken doğrusu çok rahatsız oldum. Belli ki yüksek tahsil yapmışlar, ayrıca İstanbul’dan geldikleri da anlaşılıyor.

Bir cüz Kur’an okudum ama çok yoruldum. Kur’an-ı Kerim’i kapattım yarım saat daha sabrettim. Sözleri bitti, “haydin tavafa gidelim” dediler. “Değerli genç kardeşlerim şöyle biraz beri gelir misiniz?” dedim. Sağ olsunlar yanıma yaklaştılar. Dedim ki: “Biraz yüksek sesle konuştunuz, konuşmalarınızı gayri ihtiyari dinlemek zorunda kaldım. Maşâallah çok kültürlü insanlarsınız, dünyada olup biten her şeyden haberiniz var, neredeyse her konuyu konuştunuz, yalnız bir yeri boş bıraktınız, isterseniz gelin o boşluğu dolduralım.”

Boşluğu dolduralım

“Hayırdır abi hangi konuyu boş bıraktık?” dediler. “Kardeşlerim” dedim: “Kabe’nin karşısında bir tek Allah’tan bahsetmediniz, geri kalan bütün meseleleri konuştunuz.” Genç kardeşlerimiz yine de erdem sahibi insanlarmış ki böyle deyince; “Abi özür dileriz, tüh demek ki sizi rahatsız ettik” dediler. Baktım kardeşlerimiz anlayışlı insanlar, yarı şaka yarı ciddi onlara biraz daha yüklendim. Dedim ki:

“Güzel kardeşlerim, benden özür dilemeniz gerekmez. Allah’tan af dileyin, zamanınız boşa gitti, farkında olmadan bir çok insanın da gıybetine girdiniz. Aslında bu gibi sözleri konuşmak için pasaport çıkarıp bu kadar masraf ederek Mekke’ye gelmeye gerek yoktu. İstanbul’da uygun bir parkta çayınızı veya kahvenizi içerken daha güzel muhabbet ederdiniz. Neyse yine de Allah Teâlâ’ya şükredin ki bizim gibi naçizane bir uyarıcıya denk geldiniz. Kim bilir Allah sizi bu aciz kardeşiniz ile uyarmasaydı burada kaldığınız süre bir çok günah kazanarak dönerdiniz. Allah korusun hacı değil acı olarak evlerinize dönerdiniz.”

Gençler sözlerimi hoş karşıladılar. Baktım beni ilgiyle dinliyorlar; “Hadi size birkaç ayet okuyayım da boşa geçen zamanın kazasını yapalım” dedim. Okuyacağım sayfayı açtım, Lokman Suresi’nin birinci sayfasından bir kaç ayet okudum. “İnsanlar arasında öyleleri vardır ki bilgisizlik yüzünden başkalarını Allah yolundan saptırmak ve o âyetleri alay konusu etmek için eğlendirici sözler kullanırlar; işte bunları alçaltıcı bir azap bekliyor” (Lokman, 6) ayetine gelince başlar eğildi, içlerinden ağlayanlar oldu.

Sayfanın sonunda kucaklaştık, vedalaştık. Ayrılırken; “Abi ne olur hakkını helal eder misin?” diye ısrar edecek oldular. “Hakkım helal olsun ama sizden istirhamım Hac süresince beraber gezmeyin. Bir de bundan sonra gündeminize Kur’an’ı alın ki Allah Teâlâ da gününüzü ve gönlünüzü bereketli ve hayırlı etsin” dedim ve ayrıldık.

Ah kardeşlerim

Yıllar sonra bu konuyu niçin gündem ettik biliyor musunuz? Bir kaç günden beri çeşitli sebeplerden dolayı değişik yerlerde halkın içerisine girdim, mecburen konuşulan konulara şahit oldum. Üzüldüm, üzüldüm çok üzüldüm. Yazık kardeşlerimiz çok boş sözler ile zaman öldürüyorlar.

Her kimin masasına gitseniz şaşırır kalırsınız. Ekonomi konuşulurken zannedersin herkes ekonomi uzmanı olmuş. Siyaset konusu açılmayı versin, parti başkanlarına ders verecek şekilde konunun uzmanı olmuşlar. Aklınıza gelen hangi konuyu açsanız o konuda profesör olmuşlar. Hele bir sağlık konusunu açın da görün tabip gibi konuşuyorlar.

Dini konulara başlarken “bence, mantığımca” diyerek bir başlıyorlar, Diyanet yahut Din İşleri Yüksek Kurulu bile böyle fetva veremez. Bir ara uygun bir yerde söz aldım; “Maşallah bilmediğiniz konu yoktur. Fakat hiç ayet hadis okumuyorsunuz, yoksa Kur’an bilmiyor musunuz? Uzmanı olmadığınız bunca konuları konuşacağınıza günde yarım saat Kur’an dersi alsanız daha iyi olmaz mıydı?” deyince bir tanesi; “O iş çocukluk çağında olur, bu yaşlarda Kur’an’ı nasıl öğreneceğiz, artık Kur’an öğrenmek bizden geçti” dedi.

“Bak kardeşim” dedim: “40 çift ayakkabının içerisinde kendi ayakkabılarını bulacak kadar aklın varsa Kur’an öğrenirsin. Gel senin aklından çıkmayacak hatırladıkça güleceğin bir şey daha söyleyeyim. Lokantada yemek yerken çatalı veya kaşığı ağzına değil de kulağına götürüyorsan işte o zaman Kur’an öğrenme özelliğin gitmiştir. Onun dışında yaşın seksen de olsa doksan da olsa Kur’an’ı öğrenebilirsin.”

Kendinden başlasan

Yıllar önce hastanede yatan bir hemşerimin ziyaretine gitmiştim 94 yaşında Ala Suresi’ni ezber yaptığına şahit oldum. Yan tarafta bir tanesi; “İdareciler şöyle yapmalı, öğretmenler, hocalar şöyle yapmalı” diyerek 25 dakika nutuk çekti. Konuşması bitince kaç çocuğu olduğunu sordum. “Üç oğlum var” dedi. “Akşam erken yatıp sabah namaza kalkıyorlar mı?” dedim. “Yok canım, nerede o işler o kadar kolay mı?” dedi. “İstersen az önce anlattıklarının uygulamasına evinden başla, daha iyi olur” deyince biraz bozuldu.

İşte böyle bir zamana geldik. Evdekilere gıkı çıkmaz, gelir camide imama karışır. Evlatlarını yetiştirememiş öğretmene ders verir. Oturduğu yerden devleti yönetir, ekonomiyi düzeltir.
Benim de sanki başka işim kalmamış gibi sizlere bu olumsuz örnekleri anlattım. Bari bir de güzel örnek anlatayım da hep olumsuzluklardan bahsetmemiş olayım.

Kimileri var lüzumlu lüzumsuz her konuda bilgiçlik yapar. Kimileri de var ki halk içinde öyle sessiz, sedasız, şöhretsiz ve namsızdır ki böyle arif kimseleri bulursanız yanlarından ayrılmayın. Siz soru sormazsanız onlar konuşmazlar. Bir demine geldi mi akla hayale gelmeyecek şeyleri size anlatırlar. Sakın onları öbürleri ile karıştırmayın, onları dinleyin ve istifade edin.

Cami avlusunda

Caminin bahçesinde yalnız başına oturmuş, başını eğmiş, elinde tesbih olan bir amcaya selam verdim. Başını kaldırdı; “Aleyküm selam misafir” dedi. “Amca misafir olduğumu nereden anladın?” dedim. “Halinden belli evlat” dedi. Biraz hal hatır ettikten sonra bana; “Sen ahiretteki hesaba hazırlandın mı oğul? O günkü hesaptan çok korkuyorum. Hele kul hakkı ve devlet malı hesabı ne zor olacak biliyor musun?” dedi. Amca ile uzunca bir sohbet ettik. Onun sohbetinden özet bir kaç kelamı kısaca siz dostlarım ile paylaşayım.

“Ben Vali, Kaymakam, Belediye Başkanı gibi bir makamda olsaydım oğul, devletini malını nefsime kullanmazdım. Birilerinin hatırı için makam arabası İle sağa sola gitmezdim. Devletin işi dışında gideceğim her yere özel aracım ile giderdim.

Ben müftü olsam oğul, her sabah değişik camide namaz kılardım. Görevimi ciddi yapardım. Din görevlisi olsam, cuma günü ezandan sonra bir kelime vaaz etmezdim. Dua etseydim kafiyeli, şiir gibi dualar değil, içimden geldiği gibi dua ederdim. Bağırarak değil yavaşça bir sesle yapardım. Cenaze namazı kıldırsam tabutun başında nutuk çekmezdim. Mezarın başında insanları yorarcasına dua etmezdim.

Öğretmen olsam talebelerime bakardım, benim yetiştirdiğim öğrenciler dinden, imandan, ahlaktan uzak yolunu şaşırmış şaşkın iseler maaş alırken ellerim titrerdi. Öyle öğretmenliktense gider çobanlık yapardım. Ben zengin olsaydım zekat verdiğim veya iyilik yaptığım insanın ağacının altında bile oturmazdım. Sevabım azalmasın diye dikkat ederdim.

Siyasetçi olsaydım her yıl malımı gözden geçirirdim. Karun gibi malım artıyorsa dikkat ederdim. Devlet kademesinde yetkili bir insan olsaydım, cenaze namazlarında veya cuma namazında kesinlikle ön safa geçmezdim. Uzun sözün kısası nefsimin istediklerini yaparak rezil olmaktansa, Allah’ın rızasını gözeterek gösterişten, riyadan kaçmaya çalışırdım.”

“Hay Allah senin iyiliğini versin Amca. Şimdi insanlar beğenilmek için her şeylerini sosyal medyada paylaşır oldular.” Buna benzer bir şeyle söyleyince; “Oğul o boş işleri bırak, kim ne yaparsa yapsın. O sosyal medya dediğin tebeşir ile yazılan yazı gibidir. Sen Habeşli Bilal gibi gönüllerde taht kuracak yola talip olmalısın” dedi. Amca hayat okulu talebesi olduğu İçin bize çok güzel hayat dersleri verdi. Okuyana, anlayana, yaşayana ne mutlu.

Geylani Akan/ İrfanDunaymiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.